sokaklarında yürürken esen rüzgar, neşe, kökler, denizinin rengi, rüzgarı, rüzgarı; giderek tatsızlaşıyor ama, bu yüzden hatırlamamaya çalışıyorum izmir i, eski haliyle kabul etmek daha iyi..
udi sanatçı bir arkadaşınla gidersiniz alsancak kordona, oturursunuz. ilk başta misal 5 kişiyseniz gelen geçenin de katılımıyla kalkarken 20 kişi olursunuz. sonradan gelen elindeki çerezini paylaşır, bir diğeri içeceğinden ikram eder, bir diğeri güzel sesiyle şarkılara renk katar.
karşıyaka'da büyümek.
izmir'de aşık olmak.
en büyük sevinçleri en büyük üzüntüleri izmir'de yaşamak.
en sevdiğiniz kişilerin izmir'de yaşaması.
izmir anlatılmaz, yaşanır...
Demografik yatirimlarin hayli yeterliligi, insanlarin genis bir bakis acisina sahip olmasi - gavur olmasi, yunanlilarin denize dokuldugu yer olmasi nedeniyle duyulan minnet ve gurur, deniz kenari boyunca uzanan yollar, evler, alisveris merkezleri, parklar, temiz hava, gevrek. Koca bir omuru nereli olduguna dair yoneltilen sorulara gururla cevap verebilerek gecirebilmenin tek ilaci olan sehir.
izmir insana huzur veren bir şehir. kordonunda bir akşamüstü güneşin batışını seyre dalmak mı desem yoksa kıbrıs şehitlerinde sevgilinle el ele yürümek mi. belki de konak meydanında kuşları beslemek. hiçbirini başka hiçbir şeyle değişemezsin ki. insanlarının samimi ve içten olması da cabası. her şey cuk oturmuş izmir' de. daha ne olsun *
sadece izmir marşı. ben böyle güzel bir marş dinlemedim. tüyleri diken diken eden. içinde izmir geçiyorsa , koca bir tarih izmir'de yaşanmışsa izmir'de güzeldir diyerek sempati duyuyorum. gittim izmir'e bir iki kere ama çok sevecek kadar kalmadım. ama dedim ya izmir marşı.