- olum bak bu elimdeki sopa var ya, gılıç aslında ve ben kimim bil bakalım?
+ eee?
- tom kuruz oldum olum ben, son samurayım, son! benziyom dimi la şöle bak bakalım.. yandan da bak...
+ evet kanka ayıpsın şerefsizim sen tom curuzdan daha iyi samuray oldun da, sallamasan o sopayı diyorum?
- olum korkmaaa lan, hop anayınnn!!!
+ anaaamm kafam!
- lan olum kan mı o, pekmez gibi kafandan akan?
toplu halde etkilendigimiz de görülmüstür. hatta 80'lerde o kadar etkilendik ki, günlük hayatta bircogumuz kemal sunal agziyla konusurduk: alla alla, mesela yani, esseoluessek. *
bir süre evin içinde psikopat bir katil, yeniyetme bir büyücü, hayatın küstürdüğü bir dövüş ustası veya bir yüzük taşıyıcısı gibi dolaşmak gibi semptomları olan durumdur. üç kere uyanıp kalkınca normal bünyelerde bir sonraki filme kadar geçtiği görülmektedir. geçmiyorsa bu konu ile ilgilenen hoş hollywood senaristleri olabilir.
(bkz: requiem for a dream) 'i izledikten sonra karşılaşılan durumdur.
film o kadar demoralize eder ki insanı canınız hiçbir şey yapmak istemez. aklınıza filmdeki birkaç sahne takılı kalmıştır bile. ne yaparsanız yapın bir süre kafanızdan atamazsınız. hem isyan edersiniz gerçekten insanlar nasıl bu kadar bağımlı hale gelip de aciz kalabiliyorlar diye, hem de yaşadığınız hayata şükredersiniz.
herşeye rağmen muhteşem bir filmdir. klasiktir bence.
korku filmi izlediyseniz eğer etrafınıza daha dikkatli bakmanıza ve kesici aletlerin başka biri tarafından bulunamayacağı bir yere koymanıza sebebiyet verebilcek durum olabilir.
No Reservations, aşk tarifi'ni izledikten sonra mutfaktan çıkmayıp,yemeklere,değişik süslemeler yapmaya çalışırken kendini bulmak bunun belirtisi olabilir.
ya da ingilizce filmi altyazılı izlerken kapı çalmışsa gelen kişiyle ingilizce konuşmak istemek de etkinin göstergesidir.
nadir karşılaşılan durumdur. izlediğimiz birçok kaliteli filimden etkileniriz ve birkaç gün -bazen bir hafta- o filmin etkisinde kalırız. doğrudur. ama hayatımız boyunca unutamayacağımız, hayatımız boyunca sanki birkaç dakika önce izlemişcesine etkisinde kaldığımız film ya çok azdır yada yoktur diyelim. sanki sizin bütün kişiliğinizi bilen bir güç tarafından sizin hayatınız için çekilmiş filmler gibir bunlar. o kadar etkisinde kalırsınız ki bazen büyüsü bozulmasın diye başkasının izlemesini istemezsiniz. cd satan bir mağzada gördüğünğünzde moraliniz bozulur. arkadaşlarınızla konuşurken o filimdeki replikler gelir aklınıza hep. sürekli o filmi bir şekilde bilinçaltında yaşarsınız. kanımca bu tanımlara en yakın film-ki kişiye göre tabii ki değişir- fight clubdur. hayatımızda hep karizmatik görünmeye çalışırız, geçmişimizi olmamış gibi yaşarız. arkadaşımızla tartışırken o sesini yükselttiğinde bağırırız" this conversation is over" diye. berbat bir durum da değildir hani. zaten insan kişiliği yıllar boyunca gördüğü, duyduğu, konuştuğu tüm herşeyin bir özeti değil mi zaten...
izlediğimiz filimden etkilenmek mi? tabii ki evet.
etkisinden çıkamamak mı? uuuppps!
titanik filminin vizyonda olduğu sıralar eskihisar-topçular feribotunda bir çiftin uca giderek 5 dk lığına leonardo ile kate olması.romantizmde nirvana böyle bir şey olsa gerek.gülmeyi bırakıp normal hale dönmem baya zaman almıştı.
testere serisinin herhangi bir filmi izlendiği zaman ortaya çıkan durum. açıkça söylemek gerekirse beni imana getiren filmler sıralamasında çağrı filminden sonra ilk sırada.
(bkz: cehennem)
ekrana en az 3 dakika boş gözlerle bakıp, filmin son bulmuş olmasına bir türlü kendini inandıramama durumu.. bu durum 3 dakikayla 3 gün arasında sürebilir..