bir de norvecli balikcilar vardir ki, elleri cok hassastir. ellerine cok dikkat ederlermis bu balikcilar. bir de isvicreli bilimadamlari vardir ki, onlar da hic durmadan gereksiz arastirmalar yaparak gereksiz istatistikler cikartirlar.
izlanda'yı anlattığını düşünüp okuduğum ama kitapta geçen ksaba isimlerinin fransada bulunmasından dolayı kitap boyu ikilemde kaldığım romandır. şimdi pierre kitap boyunca bretonya (Brittany) isimli fransa bölgesini mi, yoksa izlanda'yı mı betimledi ?
bretagne bölgesindeki paimpol kasabasında her avlanma mevsimi öncesinde hummalı bir çalışma vardır. denizcilerin muşamba giysileri, lodos şapkaları dikilir; ağları, oltaları onarılır, yanlarına alacakları erzak hazırlanır...
yıl ikiye ayrılır; balıkçıların kasabada olduğu aylar ve denize gittikleri zamanlar... onlar yokken ne kadar kaygılı bir bekleyiş egemense döndüklerinde de o kadar mutluluk vardır (ya da dönemeyenlerin kasabanın üzerine çöken matemi)...
ilk başlarda sıkıldığım ancak okumak için de kendimi sonuna kadar verdiğim kayıpların ardından o acıyı bir kez daha yaşadığım romandır. Mesela bir sevdiğinizi kaybettiniz, öldü, geri gelmeyecek, bu kabul mü edersiniz yoksa bir gün gelecek umuduyla mı yaşarsınız? işte denizci olmak da böyle bir şey. Gidip de gelmeyenlerin romanı. Elimizde sihirli bir değnek yok ve değiştiremiyoruz.
"Tam gece bile denemezdi buna: Ortalık hiçbir yerden gelmeyen bir ışık kalıntısıyla aydınlanmıştı hafifçe. Sanki alışkanlığın zoruylaymış gibi, bir hışırtı duyuluyor, amaçsız bir inilti işitiliyordu. Ortalık kurşuniydi; bakışların altında kaçıp giden bulanık bir kurşunilik. Esrarlı dinlenişi, uykusu sırasında deniz, göz alıcı olmayan, insanın adlandıramayacağı renkler altında gizleniyordu. "