kısaca zaman görelidir. gözlemciye göre değişir. en sık verilen örneklerden biriyle anlatıcak olursak bir ışık saatini düşünelim. (bkz: ışık saati) ışığın bir kere gidip gelmesi sırasında 1 saniye geçen bu ışık saati hareket ettirilmeye başlanırsa ışığın hareketi yine yukarı-aşağı olacaktır. fakat yandan bakan gözlemci için ışık capraz bir hareket izleyecektir. ve her iki aynaya da birer kere çarpmasıyla 1 saniye oldugunu dusunursek yandaki gözlemciye gore 1 saniye daha gec olacaktır. iki gözlemcinin de gözlemi hatalı değildir veya bir diğerinden daha doğru değildir. yani mutlak zaman yoktur.
sözlükteki hemen hemen hiçkimsenin * hakkında en ufak bir bilgiye sahip olmadığı teori.
yok efendim ateşli kadınlayken zaman hemen geçiyormuş. yok efendim karanlıkmış da aydınlıkmışta. bırah allsen. kulaktan duyma bilgilerle gelmeyin arkadaşım. insanları da yanlış yönlendiriyorsunuz. sonra biraz merakı olan adam geliyor okuyor burayı, sonra öğrendiğini sanıp o da başlıyor kendi ortamında ötmeye:" einsteinın teorisi ateşli kadının yanında zman durur. yaaaa"
(bkz: işkembe-i kübra)
işin aslını öğrenmek isteyenler için (#5026301)nolu entry iyi bir başlangıç olabilir. orada yazanlara ek olarak;
einstein, ışık hızına yaklaştıkca zamanın bizim için yavaşlayacağını da söylemiştir. ki bu bir deneyle doğrulanmıştır. atomik saatle bir adam uzaya gönderiliyor geldiğinde saatinin çok ufak bir değer geri kaldığı görülüyor.
durum budur.
einstein ustanın, yanan bir sobaya ve sıcak bir hatuna aynı süre dokunmasına rağmen, geçen süre algısının * farklı olmasından dolayı çıkardığı teorisidir.
her şeyin izafi olduğunu öneren teoridir.
mesela karanlık, kime göre karanlık. üç kişi düşünün birincisi sokakta güneşin altında, ikincisi sadece lambanın aydınlattığı odada, üçüncüsü ise hiç birşeyin aydınlatmadığı odada. şimdi üçüncü arkadaş diğer iki arkadaşa göre karanlıktadır, ikinci arkadaş ise birinci arkadaşa göre karanlıktadır ama üçüncü arkadaşa göre aydınlıktadır, birinci arkadaş ise diğer iki arkadaşa göre aydınlıktadır. burdan ikinci arkadaşı değerlendirirsek hem karanlıkta hem aydınlıkta olduğunu belirtiyor. yani karanlık izafidir, karşılaştırılan kişilerin ortamlarına göre değişir.(bu arada aslında karanlık diye bir şeyin de olmadığını görüyoruz. karanlık, ışığın olmamasıdır, aydınlıktan ayrı bir kavram değildir. albert einstein kötülüğü de karanlığa benzetmiştir ve şöyle demiştir: 'allah kötülüğü yaratmadı, karanlıkta ışığın olmaması gibi, kişinin kalbinde allah sevgisi mevcut olmadan yaptığı her şey kötülüktür.) zaman da izafidir ve zamanda ileriye yolculuk teorik olarak mümkün olsada, uygulamada imkansızdır*. çünkü zamanda yolculuk için ışık hızında yaklaşmak gerekir, yani saniyede 300.000 kilometreye.
-allah'ım niye albert einstein'ı bu kadar zeki yarattın, kendimi aptal hissediyorum.**
edit: aslında uygulamada da imkansız değildir. ışınlanma sayesinde ışık hızına ulaşırız. yani ışınlanmanın gerçekleşmesi ne kadar mümkünse zamanda ileriye yolculukta o kadar mümkündür.
not: bundan bir-iki sene evvel ufak bir taşı ışınlayabildiklerini, fareyi de ışınladıklarını fakat farenin ağız burun yer değiştirmiş şekilde ışınlandığını duymuştum. *
e=mc^2'dir.
bu teoriye göre* insanoğlu güneşten yaratılmıştır. şöyle ki; insanoğlu topraktan yaratılmıştır, toprak dünya'yla var olmuştur, dünya'da güneşten kopan bir parçanın soğumasıyla oluşmuştur. buna göre insanoğlu da dünya gibi güneşin bir parçasıdır.
ve bence ölümden sonra ki yaşamda güneşte olabilir, var olduğumuz şeye döneceğimize göre...*
günümüz teknolojisi ile ispatlanmasi zor olan einstein teorisi.
teoriye göre, isik hizina ulasildiginda zaman sonsuz genlesir yani durur. bunu söyle aciklayabiliriz. varsayalim ki isik hizina ulasabilen bir tasitimiz var ve biz bu tasitin icinde hazir bekliyoruz. hemen yanimizda bir olay oldu. bu olayin görüntüsü isik hiziyla uzaya yayilacaktir. aydan dünyayi gözleyen bir gözlemci, bu olayi ancak 1 saniye sonra görebilecektir. ayni bizim, günesin ancak 8 dakika önceki halini görebildigimiz gibi. simdi olay anina geri dönelim ve olay aninda biz de tasitimizi isik hizina ulastiralim. 'olay'in görüntüsünün uzaya yayildigi hiz olan isik hizinda oldugumuzdan ve olay anindaki görüntüyle ayni hizda olacagimizdan, olay anindaki son görüntü bizim icin donup kalacaktir. yani zaman akmayacaktir.
e= mc^2 formülünü basit olarak lise ögrencisinin anlayacağı şekilde açarsak.
e= enerjidir (energy)
m= kütle (mass)
c= ışık hızı katsayısıdır. dikkat edin ışık hızı birimi değil ışık hızı katsayıdır. yani c=1 ışık hızını ifade eder. c=0,5 ışık hızının yarısı kadar bir hızı ifade eder.
şimdi formülü okumaya başlayalım.
e=mc^2 yani enerji= kütle çarpı ışık hızı katsayısının karesi.
ne demektir bu. bir kütlenin (ışık hızına göreceli olarak) çıktığı hız ile enerji arasındaki bağlantıyı verir.
örnek olarak.
diyelim siz 50 kilosunuz ve saatte 100 km hızla gidiyorsunuz.
saate 100 km hız= 100/60= dakikada 1,6 kmdir. o da = 1,6/60= saniyede 0,027 kmdir.
ışık hızı ise saniyede 299792km dir. yani siz saate 100 km hızla giderken ışık hızına göre hızınız yani c değeriniz= 0,027/299792= 0.00000009 (9x 10 üzeri -8) dur. c^2 değeriniz de bunun kendisi ile çarpımı yani 0,000000000000008 (8x 10 üzeri -15) dir.
şimdi formüle tekrar dönecek olursak
e = m carpı c^2
yani
e = 50kg carpı 0,000000000000008 = 0,0000000000004 cıkar.
kısaca 50 kgluk bir insan 100 km hızla ilerlediği zaman kütlesinin 0,00000000000004 kg ı enerjiye dönüşür. burada olay c dir. ışık hızı katsayısı olduğu için bu değer ve bizim çıkacağımız değerler ışık hızına göre çok düşük değerler olacağı için 0,00 dan sonra baya bir basamağı olan çok küçük bir sayıdır. bir de bunun karesini aldığımız zaman çok çok daha ufak bir sayı ortaya çıkmaktadır.
ancak biz eğer ışık hızına ulaşsak. yani ışık hızı katsıyımız 1 olursa yani c=1 olursa o zaman c^2 de 1 olur.
o zaman ışık hızında bir kişi için formüle tekrar bakacak olursak.
e= mc^2 idi. ve c^2 de = 1 olduğu için e=m olur. yani enerji= kütle olur.. yani ışık hızına çıkıldığında cismin kütlesinin tamamı enerjiye dönüşür.
bu formülle göre çıkarılacak sonuçlar nelerdir.
1) ışık hızına bir kütlenin çıkamayacağıdır. çünkü ışık hızına çıktığında bütün kütlesi enerjiye dönüşür. (formüldede görüldüğü üzere)
2) ışık hızı üst limitdir. zira ışık hızının üstüne çıkarsa eğer c katsayısı 1 den büyük bir rakama ulaşır ki bu da hiçbirşeyden yoktan var olmaz vardan yok olmaz kuramını yıkacaktır. çünkü ortaya çıkan enerji dönüşen kütle oranından büyük olacaktır. o yüzden bu formüle göre ışık hızı üst limit hızdır.
3) peki tamam ışık hızının en üst hız olduğunu kabul ettik. peki ben buradan 3/4 ışık hızında x yönüne doğru gidiyorum, x yönünden de bana doğru 3/4 hızında başka bir cisim geliyor. bu durumda birbirimize göre hızımız ne olur. ve biz birbirimize çarparsak ne hızla çarpmış oluruz gibi bir söylem ortaya çıkar. zira ben 100 km hızla giderken siz de 100 km hızla bana doğru gelirken kafa kafaya çarpışsak birbirimize 200 km hızla çarpmış oluruz. bu durumda 3/4 ışık hızındaki araçlar için durum nedir? onun içinde arkadaşın yorumu ışık hızının üstüne çıkıldığında boyut atlar, yani birbiri ile çarpışmaz başka boyuta geçerek orada birbirlerine çarpmadan devam ederler denir. *
formüllerin sonuç kısmına gelince olay biraz daha karmaşıklaşmakta olduğunun farkındayım ama en azından formülü herkesin anlayabileceği bir şekilde özetledim umarım.
bugünkü dersimiz bitmiştir arkadaşlar. sabredip de sonuna kadar okuyan bilim arkadaşlarımı tebrik ederim ama bundan sonrasında e=mc^2 ifadesi duyduklarında akıllarında bişiler olacağını umarım.
özel görelilik kuramı zaman kavramı için bilinenleri ters düz etmesi nedeniyle yüzyıla damgasını vurmuştur. araştırması, okuması çok da zevklidir. 1905 yılında albert bey * tarafından yayınlanmıştır.
zaman einstein'e göre çekim merkezine olan uzaklık(konum), hız, gözlemciye göre değişen bir olgudur. insanların olayları sıralamak için uydurduğu psikolojik bir algıdır. standart, sabit değildir. değişkendir.
ewet arkadaşlar akılda kalması amacıyla örneklerle açıklayalım. hız için zamanın göreceliğini gelenek bozulmasın ikizler paradoksu ile açıklayalım. efendim; ikizlerden biri roketle ışık hızına yakın bir şekilde başka bir gezegene yollansın. döndüğünde ne görsün; kardeşi kendinden epey yaşlanmış, sanki abisi olmuş, saçları beyazlamış, şeyindeki kıllar ağarmış neyse artık vb şeyler olmuş ağabeyine. roketteki kardeş neden mi yaşlanmadı? çünkü zaman ışık hızına yaklaştıkça yavaşlar, durma noktasına gelir. ışık hızına ulaşılınca zaman durur.
çekim merkezine uzaklık yani konumla zamanın göreceliği arasındaki ilişkiyi yine bir ikizler örneğiyle açıklayalım. ikizlerden biri dağın tepesinde yaşasın, diğeri deniz kenarında. yıllar sonra buluştuklarında dağın tepesinde yaşayan ikizin daha fazla yaşlandığı gözlemlenir.
yine yaşanılan ortam zamanı değiştiren kavramlardan biridir. bazı bilimadamları rüyayı da zamanın göreceli oluşuna bir kanıt olarak sunarlar. rüya ortalama 2-3 sn sürmesine rağmen size yaşadığınız süre çok daha fazla gibi gelir.
Özel görelilik ve genel görelilik olarak iki farklı perspektifte sunulmuş olan Einstein ın teorisinin bir diğer adıdır. Her iki teoriyi birlikte ele almaya kalkışırsak kısaca şöyle de ifade edilebilir.
Zaman, maddesel veya anti maddesel oluşumların uzay-zaman eğrilerine neden olarak bunların birbirine göre bağıl hareketlerinin matematiksel ifadesidir.
Bu nedenle uzay-zaman da özel görelilik teorisinde ışık hızı maksimum ve aşılamaz hız denilir. burada aşılamazdan söylenmeye çalışılan daha hızlı gitmenin önünde gizli bir engelin olması değil, madde veya anti madde olarak adlandırılan kütleli yani biçimsel forma eğrilmiş oluşumların ortaya çıkabilme koşulunun, taşıdığı enerji kuantlarının ışık hızında olmamaları ve zaman dediğimiz süreçlere dönüşen göreli eğri uzay-zaman 4 boyutu oluşturmalarından ötürüdür. Bu kısım da genel görelilik kapsamına girer ve diğeri ile ilişkilidir.
Genel görelilik merkürün yörüngesindeki sapmanın bir güneş tutulması sırasında teorinin öngördüğü biçimde açıklanabilmesi nedeniyle kanıtlanmıştır ancak kütle çekimi henüz standart model içinde bir yere oturtulamadığından ötürü, yani heisenberg belirsizliği sebebiyle atomaltı parçacıklar hakkında yeterli bilgi edinmek mümkün olmadığından ötürü teorinin bu kısmı bazı şüphelere neden olmaktadır.
Ancak Big bang in tekil noktadan saçılan klasik kuramı 1967 de sonlandırılan uzak süper nova gözlemleri ile çelişerek evrenin giderek daha büyük bir ivme ile genleştiği ortaya çıkınca klasik big bang şişme kuramı ile yeniden teorize edilmiş,bu arada genel görelilik de yeniden dikkat çekmeye başlamıştır.
Albert Einstein a göre evrende ayrı bir kuvvet olarak kütleçekim kuvveti yoktur. Evet bunu genel görelilik söylemektedir. E= mc² formülü ile de enerji ile maddeyi eşleştirmektedir zaten ve böylece kütleyi de aslında göreli bir hale sokmaktadır yani maddeyi. Ancak bugünkü teknik atom çalışmaları, görelilik teorisinin düzeltmelerini Newton mekaniğine uygulayan Hendrik Antoon Lorentz in dönüşüm formüllerinden oluşturulduğu için, Albert Einstein ın teorileri ışığındaki karmaşık ve birbirine göre bağıl uzay-zaman eğrilerinden ibaret olan evren modeli henüz oluşturulamamamıştır.
Dolayısıyla da en büyük sorun bu noktada, kesin kanıtları olan genel ve özel görelilik teorilerine rağmen, standart model in öngördüğü parçacık fiziğinin belirsizliklere bağlı olasılık genliklerinden oluşan kuantum elektrodinamiği bulguları ile doldurulmaya çalışılmasıdır. O nedenle de Albert Einstein kuantum kuramını beğenmemiştir. Kısacası bu teorinin yarattığı devrim fizik dünyasını ikiye ayırmış durumdadır. Eski klasik mekanikçiler yeni formüller ekleyerek standart modeli oluşturmuş, belirsizlikleri ise yine parçacık fiziğinden kaynaklanan gözlem ve konum paradoksuna bağlı kuantum kuramı vasıtasıyla açıklamışlardır.
Bugün modern fizik kuantum ile göreliği ve kütleçekimini aynı kuram içersinde ifade etmenin yollarını araştırmaktadır.
Ancak görünüşe göre bu çatışmadan kuantum dinamiğinin uygulama alanlarının da gösterdiklerine bakılırsa, Einstein ın da bazı standart yanılgıları mevcuttur. Örneğin evrensel sabit arayışı gibi.
Bir başka problem big bang kuramının aslında görelilik kuramları ile çelişmesidir. Bu yarım teori evreni newton kapalı sistemleri ve görelilikten bağımsız mekanik açıklamalarla somutlaştırmaktadır. Yani görelilik açısından evren 13 milyar yıl önce oluşmuş olabilir cümlesi tanımsızdır. Doğrusu, bugünkü uzay-zaman 13 milyar yıl önceki erken sıcak evrenin maddeye eğrilmiş hareketlerinin bağıl bir görünümüdür olmalıdır. Formüller böyle söylemektedir. Ancak planck zamanı denilen ilk 10^-43 saniyenin genliği sonsuz zamana denk gelmesinden ötürü bu noktada zaman dışı bir ilk andan bahsetmek sözkonusu olamayacağı ve yine henüz madde ve enti maddeden bahsasetmek mümkün bile olmadığı için zamana bağıl bir başlangıç referansı vasıtasıyla evrenin evriminden yani zamanın başlangıcı gibi çelişik bir kavramdan bahsedilemez. Sonsuz zaman burada sanki bir an gibi düşünülmekte ve adı büyük patlama big bang olmaktadır. işin çelişik yanı evren giderek hızlı genleştiğine göre patlamadan bahsetmek mümkün değildir çünkü böyle bir filmi geri saracak olursak sonuçta büyük durgunluk tan bahsetmemiz gerekecektir. görelilik teorisinin kanıtları zamanı diğer 3 boyutun oluşumundan yani maddesel eğrilmeden ötürü bağıl bir sonuç olarak ortaya koymuştur. Evrende sabit bir nokta, mutlak bir zaman yoktur. Kısacası evrenin ilk 1 milyar yılı derken sadece 12 milyar yıl öncesinden bahsetmiş oluruz ve bu zamandaki 1 saat şimdiki 1 saat ile aynı değildir çok daha yavaştır. Dolayısıyla da evrenin ilk anı dediğimiz, bir kara deliğin olay ufkundan geçmeye benzer ve asla ulaşılamaz. yaklaşıldıkça zaman kendi üzerine kıvrılacağı için sonsuza dek sürer. Bu durum ışık için zamanın olmaması konusunda da bugünkü evrende geçerlidir. ancak madde evreninde ışığın hızı maddesel uzay-zamanın eğriliği yani bizim kendi bağıl zamanımıza bağlı olarak sonlu bir hızda ölçülebilir.
Evrenin giderek hızlı genişleme nedeni, muhtemelen zamanın göreliliğinden kaynaklıdır. Richard Feynman ın maddenin bağıl hareketlerini pozitif zaman, anti maddenin ise zamanda geri giden maddelerden ötürü oluşan negatif zaman olgularını matematiksel olarak ispatlaması da işleri daha da karıştırır. Çünkü bir pozitron aslında zamanda geri gittiği için madde eğrisel uzayda pozitif yüklü elektron gibi davranmakta, Einstein-rozen köprüsü veya kurt deliği denilen oluşumun simetriğini oluşturmaktadır. Bu durum ilginç şekilde Einstein ve rozen in matematiksel eğri uzay zamanı matematiksel grafiklerle modellerken belli bir eşikten sonra kendiliğinden tersine dönerek her ikisini de şaşırtmıştır. Dolayısıyla anti madde, ters yani dış bükey gibi somutlayabileceğimiz uzay-zaman eğrileri oluşturmaktadır. Erken evrende çok daha belirgin olduğu düşünülen bu negatif parçacıkları da işin içine kattığımızda daha da başka bir çelişki ortaya çıkar. Ters zaman. Böyle bir anti madde eğri uzay-zamanında fiziksel yasaların matematiksel ifadesi yine aynı olacaktır. Dolayısıyla bağıldır. Bu durumda evrenin başlangıcı ile sonu olanaksızlaşır. Big bang evrenin ilk anı olursa anti madde eğrilerinden oluşan yorum açısından evrenin sonudur ve büyük durgunluktur. Oysa Feynman ın ve göreliliğin sonuçları dahilinde baryonik madde evrenini gözlemlediğimizde, daha doğrusu zaten anti madde evrenini gözleyebilmemiz madde anti madde karşılaşmasında (bu bir anti madde yıldızından gelecek herhangi şey olabilir) yok olma nedeniyle olanaksız olduğuna göre kapalı bir evrenin varlığına dair tek veri yoktur. Tersine tüm yeni bulgular açık evrenler modellemektedir.
Sonuç olarak görelilik teorisi insanlığın gözlemlediği fizik evrene dair en büyük teori olma ünvanını hala korumaktadır ve Einstein ın öngörüleri kanıtlar dahilinde yabana atılacak cinsten değildir. O nedenle de bu teorilerle uyuşmayan, onların bir kısmını alıp uyarlayan,newton fiziğinde düzeltmeler yaparak karşımıza birtakım gizemli parçacıklar veya evren modelleri çıkaran diğer aşırı sonuçlara şüphe ile bakılmalıdır. Zamanın başlangıç anında saat kaçtı gibisinden zaman 13 milyar yıl önce başladı şeklinde söylemlerden kaçınılmalıdır çünkü bunun ışık hızına yakın hızla seyahat eden astronotun saatinin kaç olduğunu sormak ile veya karadeliğe düşmekte olan adamın zamansal ardışıklık gözlemlerini sormak ile aynı şeydir bir mutlak gerçeği tanımlamaz. Ardışıklık, başlangıç ve son gibi kavramlar ve zaman tamamen bizim maddesel bağıl gözlemlerimize bağlıdır. Görelilik teorilerinden çıkan sonuçlar bunu söylemektedir.
fizikci arkadaslarin teknik kelimeler, bilimsel kavramlar kullanarak aciklamaya calistigi teoridir. ancak bu sekilde turk insanina anlatilmasi pek yarar dogurmayacaktir. bizim insanimiz basit orneklerden hoslanir.
izafiyet teorisini soyle izah edelim:
bir agac dusunun, bu agacin yaninda erekte olmus ciplak bir erkek duruyor. bu er kisi, agacin etrafinda isik hizinda kostugu takdirde kendi kendine tecavuz etmis olacaktir.
öncellikle "zamanda görelilik" anlamına gelen albert einstein amcamızın ortaya attığı bu teoriyi, kafalardaki tüm soru işaretlerini arındıracak bir örnek vermek gerekirse;
aha şimdi veriyorum: tuttuğumuz futbol takımı son 5 dakikaya 1-0 önde giriyor biz de bir sıfır olsun bizim olsun mantığı ile maçı izlediğimiz için sürekli sağ üst köşedeki dakikaya bakıyoruz.* fakat amına koyduğumun 5 dakikası bitmek tükenmek bilmiyor. hemen yanımızda oturan, karşı takımı tutan bir diğer bir kahvehane müdavimi de sürekli dakikaya bakıyor tabi onun takım 1-0 yenik ya zaman su gibi akıp gidiyor. *
kafalarda bir türlü netleşemeyen teori. ancak üzülmeyin! dünya üzerinde bu teoriyi anlayan kişi sayısı beşi geçmezmiş. illa ki ben de anlayacağım diyorsanız, buyrun bilimin şefkatli kollarına..
mesela okulda ders dinlerken yarım saat sohbet etmek, size 5 dakika gibi gelirken, çalışmadığınız dersin sınavında geçen yarım saat, size 3 saat gibi gelir. **
genç ve dahi yarışmasındaki salak kızlardan birinin einstein'ın fotoğrafı gösterildiğinde hakkındaki yorumlara ekleyerek beni şaşırttığı teori.
(bkz: bunu yapan bunu yapmış olamaz)
en son yediği yemeğin üstünden nerdeyse 18 saat geçmiş bir yazarın son 1 saatin gemediğini fark ettiği anda bir teori olmadığını deli gibi fark ettiği fizik teorisi.
izafiyet teorisinin göreliliği vurgulaması post-modern edebiyata da esin kaynağı olmuştur. edebiyatçılar bu teoriyi tek doğru yoktur, çok doğru ya da herkese göre doğru vardır şeklinde anlamışlar, o anlayışa göre eserler vermişlerdir. örneğin orhan pamuk'un benim adım kırmızı romanında üçüncü anlatıcı ya da birinci anlatıcı yoktur, ya da şöyle söyleyeyim, pek çok birinci anlatıcı vardır. bütün roman karakterleri olayları kendi gözünden anlatır ve bu sayede yazar bir olayla ilgili tek doğruyu değil, her karaktere göre doğruyu okuyucuya aktarmış olur.
şimdi şöyle düşünelim; formülümüz e=mc^2. yani enerji ifadesinin çarpanlarından birini ışık hızının karesi diğerini de kütle oluşturuyor. ışık hızının karesi ne demek? 10 üzeri 16 civarı devasal bir değer demek. küçücük bir kütlemiz bile olsa, potansiyelince barındırdığı korkunç bir enerji var yani. büyük kütleleri hiç işe katmayalım zaten, o kadar enerjiyi kaldıramaz bu sözlük. atomun parçalanmasındaki korkunç enerjileri de aslında bu küçücük formüle yöneltebiliriz. bir de olayın kime göre neye göre boyutu var. bana göre oraları hiç anlatmayayım çünkü insanların bu tür bilgileri öğrenmesine hiç gerek yok. yalnız şu kadarını söyleyeyim, bu einstein baba bu keşfi yaparken insanlıktan çıkmış uzaylı falan olmuş galiba. bu kadar zeka bir insan için çok fazla çünkü.
bir gemi düşünün. ve geminin bir direği olsun. direğin uzunluğu, bir ışık yılı km kadar olsun. yani direğin, ucundan çıkan ışık, güverteye bir yılda geliyor olsun.
direğin tepesinden aşağıya bir misket bırakın. misket, yere indiğinde direğin dibine düşmeyecektir. direkten düşmesi yıllar süreceği için, alcağı sapmayla güverte dışına düşecektir.
şimdi direğin tepesine tekrar çıkıyoruz. bir el feneri alıyoruz. feneri açıp, aşağı doğru tutuyoruz. fotonlar, güverteye doğru yol almaya başlıyorlar. ve bir yıl sonra, fotonlar aşağı inmeyi bitiriyorlar. fakat bu bir yıl içinde, gemi haraket etti mi? hayır.
durum şöyle. ışık güverteye düşer. çünkü, ordam izafi^dir. her cisim, aklınıza gelen herşey, birer enerjidir ve bu enerji ışık hızına görecelidir. yani ışık hızına bağlı olarak, ışık hızına izafi olarak hareket eder.
elinize bir elma alın. bu elmanın kütlesiyle ışık hızının karesini çarptığızda, sahip olduğu enerjiyi bulmazsınız aslında. kütlesini enerjiye böldüğünüzde, her zaman ışık hızının karesi bulunur.
einstein'ın bulduğu formül e=mc² değil asılında. bulduğu formül, c²=m/e