Bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
ve
O çalmayan bütün telefonlarda
Aylardır konuşan da.
Kabul.
Bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
Adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
Sesini duysam, susacağım.
Yel esiyor ama
Değirmen dönmüyor.
Kuraklık bu,
Adın ekmeğe dönüşmüyor
iki güneş geçti bir gece
Biraz yağmur yağdı bana
Biraz ben yağmura
Sevdiğim bir şarkı çıktı radyoda
Yarısına ben eşlik ettim
Yarısına gözlerim
Anlatmak istemiyorum ama
Ben seni burada çok özledim!
hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
benimle meydan oku her çaresizliğe
benimle uyu, benimle uyan
birlikte varalım onuncu aylara
ben bir eylül,
sen haziran
Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök, ver!
Yoktur öte âlemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın....
Ram ol bana, ruhun yeni bir âleme girsin...
Yazmış kaderin: Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla, şuurunla, hayâlinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın..
Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu, ölsen bile asla açamazsın...
Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor: Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha
ölmedim! Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık
konak. Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut
mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu? Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil... Müdür bey dert dinler, bugün
'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
insanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et. Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem! Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin! Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin! Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz? Ses demir, su demir ve ekmek demir...
istersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık. Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
iplik ki, incecik, örer boşluğu. Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve
boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed
bizimdir!
(1961) Necip Fazıl Kısakürek
siz beni halâ anlayamadınız.
ve anlamayacaksınız çağlarca da...
hep tutturmuş 'yıl 1919, mayıs'ın 19'u diyorsunuz.
ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz.
mustafa kemal'i anlamak bu değil,
mustafa kemal ülküsü, sadece söz değil.
bırakın o altın yaprağı artık,
bırakın rahat etsin anılarda şehitler.
siz bana, neler yaptınız ondan haber verin.
hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?
mustafa kemal'i anlamak yerinde saymak değil.
mustafa kemal'in ülküsü, sadece söz değil.
bana, muştular getirin bir daha,
uygar uluslara eşit yeni buluşlardan...
kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı?
uzaya türk adını atatürk kapsülüyle yazdınız mı?
mustafa kemal'i anlamak avunmak değil,
mustafa kemal ülküsü, sadece söz değil.
hala, o, acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
hala oturmuş, 10 kasımlarda bana ağlıyorsunuz.
uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın!
uluslar, fethine çıkıyor, uzak dünyaların...
mustafa kemal'i anlamak göz boyamak değil,
mustafa kemal ülküsü, sadece söz değil...
beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız;
laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil.
bilim ağartsın saçlarınızı... kitaplar...
ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar...
mustafa kemal'i anlamak ağlamak değil,
mustafa kemal ülküsü, sadece söz değil.
demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü...
görüyorum ki, halâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş,
birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken.
hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen?
mustafa kemal'i anlamak itişmek değil,
mustafa kemal ülküsü, sadece söz değil.
arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla.
bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla.
bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister,
paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter!
mustafa kemal'i anlamak aldatmak değil,
mustafa kemal ülküsü, sadece söz değil...
her hafta bi düş pazarı, kurulur bu sokakta.
hünerler sergilenir, defolar saklanır.
pazarlık yeridir burası, bi eksik bi fazla.
herkes bir şey kazanır ya, kaybeder biraz da.
o gün bütün tezgâhlar renklidir bu sokakta.
avare dolanmalar zevklidir.
taze kokar çiçekler.
etiketler gizlidir, belli olmaz pas.
çünkü satılan sevgidir bu sokakta.
boş bi kalbe muhteviyat aranır bu sokakta.
sevgi yırtıklarına taze tenler yamanır.
kötüdür içten içe.
bi ışık yanarken,
bi başkası mutlaka kararır bu sokakta.
bahar gibidir ama, kara kış bu sokakta.
bi satır güzel sözü, arayış bu sokakta.
çoktandır burda evim, alışmışım nafile.
sende kabul edersen gülüm kalalım bu sokakta.
izleyip öylece dur ve düşün.
utancını gizle, bak yüzüme.
izleyip öteden, seyret sessizce düşün kendini,
nedir yerin bu aşağılık sokakta.
aşk kaçmaktan çok
kovalamayı sever
görmekten çok özlemeyi
dokunmaktan çok düşlemeyi
ve aşk öyle haindir ki
nerde imkânsız varsa onu sever.
özdemir asaf .
Sana;
Evet sana
batıdan doğduğunu sandığın güneşin,çocuğu
Sana, avuçlarımda ufalanmış kırmızı kiremitler getirdim
Hani oynardık aynı sokağın hava kararmadan önceki saatlerinde.
Aynı gülen annelerin
Aynı adımlarla yürüyen babaların
Uyuduğu evlerden koşmuştuk yollara.
Sana güzel yüzlü, kara kirpikli,
ağlayan kardeşim benim,
sana aynı topraktan bir parmak çaldım.
Hani başka yerlerde fasülye yetiştirmeyi de öğretmişlerdi bize.
işte onun gibi iplik gibi, pamuk gibi toprak veriyorum sana.
Yoksa biz hep aynı ağladık seninle
Derdimiz oldu sonra duvardaki izler
sokağa düşen canlar,sarsıntılar, duvarlar.
Sonra senin canını iki dağ arasında bıraktılar
benimkini taş üstünde koymadılar.
Güzel kardeşim benim,yaralı yüzüm benim
Seni ağıtlara sürüklediler
Beni ah’lara
Sana elimle toprak getirdim,
Sana elimle kırmızı kiremitler , demir gökyüzü getirdim.
Hadi uyanalım kardeşim, hadi…
Hadi uyanalım kardeşim, hadi…
Hadi uyanalım kardeşim, hadi…
Hadi uyanalım kardeşim, hadi…
Dila Akduman
oramda buramda izi çoktur bu şiirin..
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak.
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum.
ilk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde.
Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
içimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil.
Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
insan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..
gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün?..
büyü büyü... bak ellerin ayakların kocaman.
aklın da maaşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boşver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir
kış günü, öl gitsin...
parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin,
savrul gitsin...
Boş ver be yaşı başı, kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim?.
Aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir od aya, ister kıra
bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle
bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna...
yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...
yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş.
sen mi biteceksin?
çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin?