iz bırakan şiirler

entry99 galeri0
    99.
  1. Ben yerdeyim başım bucaksız gökte
    Dalmışım masmavi derinliklere.
    Ak bulutlar birbirinin peşinde
    Bulutların hepsi senin izinde.

    O semadaki şekilsiz bulutlar
    Senin isminle mana kazanırlar.
    O gökleedeki kocaman bulutlar
    Senin yanında küçücük kalırlar.

    O sonu görünmeyen semaların
    Ucu da sensin bucağıda sensin.
    Varsın kocaman olsun o semalar
    Benim semam da bulutum da sensin.
    0 ...
  2. 98.
  3. Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
    Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
    Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...
    -Boğamazsın ki!
    -Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
    Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
    Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
    Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
    Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
    Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
    Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
    Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
    Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
    Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
    Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
    Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
    irticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

    Mehmet Akif Ersoy
    0 ...
  4. 97.
  5. Sevdaydı bulduğum sende,
    Sende buldum senden geçtim.
    Terk ettim sanma sakın;
    Yeni bir hızla bilendim,
    Çağıldayan özgür sesinde.

    Şimdi gel durdurma beni.

    Çünkü sevda bir nehirdir,
    Akar insan bütünlüğüne.
    Türlü kollar alarak
    Katar onları benliğine.
    Yürekten yüreklere yönelir.
    Şimdi gel dondurma beni.

    Metin Altıok.
    1 ...
  6. 96.
  7. Hatırlat da Haziran sonlarında çocukluğumu yakalım şiiridir.
    Yaktik be Bi ilkbaharin ortasinda.
    1 ...
  8. 95.
  9. yanılmış bir kapıyım simsiyah
    kendi üstüme kapanıyorum
    seni paris'te kaybettim
    yanlış bir yerde arıyorum
    bozduğum her saat
    içimi büsbütün daraltıyor
    hiçbir mutluluğum kalmadı
    ne bıraktıysan harcadım
    inge bruckhart
    resimlerine bakamıyorum
    yanlış bir bulut çoğalıyor
    akşamları yanılmış içlerime
    ağzımda bozuk bir pil tadı
    o korku değil artık bu yaşadığım
    telefon zillerine dolaşarak
    bak ne ben leipzig'deyim
    ne de sen istanbul'da
    ne depart kahvesi'nde çay içiyoruz
    ne tiryaki köpek'te şarap
    seni görmeden öleceğim
    bir daha görmeden
    inge bruckhart
    zaten kaç yıldır yaşamıyorum
    hep yanıldık mı kimbilir
    inanmak geliyor içimden
    o yanlış tren bindiğimiz midir?
    azala azala unutulduğumuz
    hani leipzig garı'nda biten
    yine yanlış mı yaşıyoruz
    karanlığımızı avuçlarımıza öksürerek
    sen bir kadın ıssızlığına koşulmul
    yarıdan fazla mavi gözlü
    eylülden eylüle gülümseyen
    ben görünmez raylara düğümlü
    garlarda yankılanan bir erkek
    değerinden eksiğine bozulmuş
    ölüversek mi ne
    en büyük yanlışlığı benimseyerek
    gizli bir nem sinmemiş mi ellerine
    ya saçların fena halde sonbahar
    yanlışlar prensesi inge bruckhart
    yine merne üzerine kar yağıyor
    geceleyin bembeyaz ıhlamur ağaçları
    yanıldıkça lüzumsuzluğunu anlayıp
    insan yaşadığından utanıyor
    uykularımızda yanlızlık korkuları
    dışımız en küstah yanlışlıklar
    içimiz en başka türlü ayıp.
    1 ...
  10. 94.
  11. atilla ilhan - ayrılık sevdaya dahil.
    1 ...
  12. 93.
  13. 92.
  14. hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
    anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
    ve zehir - zıkkım cigaram.
    gene bir cehennem var yastığımda,
    gel artık...
    1 ...
  15. 91.
  16. DAĞLAR
    Başım dağ, saçlarım kardır,
    Deli rüzgarlarım vardır,
    Ovalar bana çok dardır,
    Benim meskenim dağlardır.

    Şehirler bana bir tuzak;
    insan sohbetleri yasak;
    Uzak olun benden, uzak,
    Benim meskenim dağlardır.

    Kalbime benzer taşları,
    Heybetli öter kuşları,
    Göğe yakındır başları;
    Benim meskenim dağlardır.

    Yarimi ellere verin;
    Sevdamı yellere verin;
    Yelleri bana gönderin;
    Benim meskenim dağlardır.

    Bir gün kadrim bilinirse,
    ismim ağza alınırsa,
    Yerim soran bulunursa:
    Benim meskenim dağlardır


    Sabahattin ALi
    0 ...
  17. 90.
  18. Biliyorum gideceksin.
    Bir eylül ayında ve günün herhangi bir vakti gideceksin. Ne eski bir şarkı engelleyebilecek gitmeni ne de yalnızca gözlerimde sakladığım aşkım. Usul usul ve ağırbaşlı adımlarla gideceksin. Her adımında gitmenin acısı yankılanacak sokakta. Bir törendeymişçesine göze batan bir yürüyüşle gideceksin ve ben çocuklar gibi bakakalacağım ardından. Sen geriye dönüp bakmayacaksın.
    Gideceksin…
    Yalnızca gözlerimde sakladığım aşkımı, sükuta kurban vereceğim. “Keşke” diyeceğim sonra ve sonraları da ve her zaman “keşke” diyeceğim. Söylenmemiş sözlerin ateşi yakacak tüm bedenimi. Engizisyonlarda kurban edileceğim her gün. Geç kalmış infazın korkusu kemirecek beynimi. Duvarlara bakıp hayıflanacağım.
    Biliyorum gideceksin.
    Puslu bir eylül ayında gideceksin. Gözlerinle birlikte, saçlarınla birlikte gideceksin. Geride seni hatırlatan bir tek kelebekler kalacaklar. Bir tek kelebeklerin kanatlarına bakacağım özlemle. ilan edilmemiş bir aşkın hüznünü bırakacaksın bir de. Taşıyamayacak kadar yorgun olacağım sen yokken. Sonra yaşamak dediğimiz saltanatın soytarılığı kalacak üzerime. Sihirli sözcüklerin avutuculuğuna salacağım boyalı yüzümü. Kimse fark etmeyecek seni. Seni en kuytu bakışlarımda saklayacağım. Seni uykusuz gece yarılarımda saklayacağım. Başlanıp da bitirilememiş yazılarımda. Bir radyo istasyonunda çalınan Ortadoğu şarkısında.
    Sen gideceksin.
    Ve aslında gitmelisin de.
    Hem de bir eylül ayında gitmelisin.
    Şehrin gece lambalarında dans etmeli veda bakışların.
    Korkularımla yüzüstü öylece kalakalmalıyım basık bir kenar mahalle kahvehanesinde. Aşkınla demlenmiş sıcak bir çay içmeliyim. Küfürler saçıp etrafa belalara bulaştırmalıyım ağrılı başımı.
    Yokluğuna alışamamalıyım.
    Alışmamalıyım.
    2 ...
  19. 89.
  20. terketmedi sevdan beni,
    ac kaldim, susuz kaldim,
    hayin, karanlikti gece,
    can garip, can suskun,
    can paramparca...
    ve ellerim, kelepcede,
    tütünsüz uykusuz kaldim,
    terketmedi sevdan beni...
    2 ...
  21. 88.
  22. haberin var mı taş duvar?
    demir kapı, kör pencere,
    yastığım, ranzam, zincirim,
    uğruna ölümlere gidip geldiğim,
    zulamdaki mahzun resim,
    haberin var mi?
    görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
    karanfil kokuyor cıgaram
    dağlarına bahar gelmiş memleketimin.
    2 ...
  23. 87.
  24. ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
    sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
    1 ...
  25. 86.
  26. Gelecegim, bekle dedi, gitti..
    Ben beklemedim, o da gelmedi.
    Ölüm gibi bir sey oldu..
    Ama kimse ölmedi.
    1 ...
  27. 85.
  28. 84.
  29. 83.
  30. nazım hikmet - saman sarısı
    sabahattin ali - öyle günler gördüm ki
    ümit yaşar oğuzcan - sensiz olmak hiç olmamak
    yılmaz erdoğan - ankara
    cemal süreya - biliyorum sana giden yollar kapalı.

    edit: ekleme
    0 ...
  31. 82.
  32. Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne,
    allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar,
    oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
    dünyayı çocuklara verelim,
    kocaman bir elma gibi verelim, sıcacık bir ekmek somunu gibi
    hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
    bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
    çocuklar dünyayı alacak elimizden,
    ölümsüz ağaçlar dikecekler.

    nazım hikmet ran
    2 ...
  33. 81.
  34. Ey benim yillandikca guzellesen şarabım;
    Ben sadece sana sarhoşum.
    Gözlerinin icinde huzuru bulmuşum,
    Ne kadar çeksem icime seni, yine de doyamiyorum.

    Mehmet Çığa.
    0 ...
  35. 80.
  36. her sabah
    her sabah
    o kusursuz acının kollarında
    o kusursuz acının kollarında öpüştüğüm gökyüzü
    artık
    çırpınan yüreğimi yatıştırmıyor. ve onun
    koparıp dizginlerini
    uçarcasına boylu boyunca
    sakınmasız çarpışı
    heyecanlandırıyor beni.
    bir serçe kümesinin konması karşıki dala
    belki hiçbir şeydir,
    ama sevgilimin mektubunda bir kuş resmi
    beni coşkulandırabilir.
    milyarla yıldız arasında tanırım onu
    çünkü seyredince güzelleşir sevginin ışıltısı;
    binlerce gözüm var
    binlerce şafak halindeyim
    anlamak istediğim şeyin karşısında
    çünkü anlamak zorundayım;
    her sevinç kolayca ele geçmez
    insan her acının sahibi değildir;
    gökyüzü ve nehirler olmasa toprak da anlaşılmaz
    ve hayatın kararı kesin:
    son ana kadar onuru koruyanlar yaşayacak
    söylenecek son söz kahramanca olmalıdır.

    vurgunum
    inceliğinim senin
    eyy
    yapraklarda bir kuş hafifliğinde sürüp giden titreyiş
    vurgunum
    bir nehri besleyen suların uyumuna,
    taşlara hırsla vuruşuna dalganın.

    ölüm seni yanıltmasın...
    nasıl ki yığılır yüzüne gecenin karanlığı
    gözlerinle bir başına kalırsın
    ölüm öylesine gözuçlarında
    savun, kavuştur yüreğini
    minicik bir çiçeğin bile kökleri
    yaşamak hırsıyla uykusuzdur.

    ölülerimiz...
    iste stevan flipoviç.
    bir kahraman.
    faşistler sarmış çevresini.
    sehpada.
    boynunda ip.

    ve o son nefesiyle dalayıp ciğerini
    bir bıçak gibi vuruyor kelimeleri dişleri arasından
    haykırıyor: "kahrolsun faşizm; yaşasın mücadelemiz..."

    steven flipoviç
    onurun bekçisi
    direnmenin.

    ölüm seni yanıltmasın...
    bir bir düşün yaşayanları
    alnını korkusuzca kaldır
    kimin yanındasın
    yerin neresi
    ve senin en çaresiz anında
    tek silahın nedir?

    ölüm seni yanıltmasın...
    usanma hayata yaraşan sesi aramaktan
    her kuşun palazlandığı bir yuva vardır,
    her dal güneşin ve rüzgarın avuçlarında
    kendi hevesince boyanır;
    çünkü yaşaması gerekiyor bir şeylerin
    bir şeylerin bir şeylerin: senin olan

    bak: kollarını bağlıyorlar;
    son defa bakıyor dünyaya nguyen van troi
    birazdan göğsünü parçalayacaklar.
    ama kan onu geriletmiyor.
    başlıyor şarkısına:
    "yaşasın ho chi minh: yaşasın vietnam..."

    damarlarım damarlarına bağlı yaralarından
    çünkü öldürülmek istenen benim de sevincimdir
    nguyen onun siperi...
    bir buğday tanesi midir
    aynı titreyişle
    toprağa düşer düşmez kıpırdayan
    o şarkı... bir buğday tanesi mi?
    ölülerimiz...
    sesleri dünyamız kadar bilge.
    birazdan kalkacaklarmış gibi
    uzanıp bir sipere
    koyulaşan...
    ölülerimiz...
    bakışları
    uçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik,
    vurgunum
    gizleyemem.
    sen bağrımı amansızca zorlayan siyahlık
    unutma
    öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek!
    Nihat behram.
    1 ...
  37. 79.
  38. Çinli bir katunsun sen,
    ben ise kalenizi kuşatmak isteyen bir çeri.
    Göz göze gelsek ihtilal olacak sanki
    bu kadar zor mu?

    anonim galiba.
    0 ...
  39. 78.
  40. böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
    en uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
    kesmemeye
    laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
    birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
    ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
    sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
    yatakta yatmayı bildiğin kadar
    sayın tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
    boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
    ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
    her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
    bütün kara parçaları için
    afrika dahil

    senin bir havan var beni asıl saran o
    onunla daha bir değere biniyor soluk almak
    sabahları acıktığı için haklı
    gününü kazanıp kurtardı diye güzel
    birçok çiçek adları gibi güzel
    en tanınmış kırmızılarla açan
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
    boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
    değerlendiremez
    bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
    iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
    böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
    zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
    diziyorlar
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
    kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
    padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
    aklıma kadeh tutuşların geliyor
    çiçek pasajında akşamüstleri
    asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
    bütün kara parçalarında
    afrika hariç değil

    cemal süreya
    2 ...
  41. 77.
  42. KALDIRIMLAR

    I

    Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
    Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
    Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
    Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

    Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
    Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
    in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
    Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

    içimde damla damla bir korku birikiyor;
    Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
    Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
    Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

    Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
    Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
    Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
    Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

    Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
    Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
    Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
    Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

    Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
    iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
    Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
    Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

    Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
    Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
    Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
    Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

    Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
    Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
    Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
    Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

    II

    Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
    Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
    Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
    Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!
    Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
    Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
    Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
    Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

    ikinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
    Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
    Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
    Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

    Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
    Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
    Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...
    Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

    III

    Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
    Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
    Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
    Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

    Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
    Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
    Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
    Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

    Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
    Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
    Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

    Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
    Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
    Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

    Necip Fazıl KISAKÜREK
    0 ...
  43. 76.
  44. yaşamak şakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
    bir sincap gibi mesela,
    yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
    yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

    yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
    yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin,
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.

    yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
    yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
    hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
    ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
    yaşamak yanı ağır bastığından.

    nazım.
    1 ...
  45. 75.
  46. Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Korkuyorum senden
    Korkuyorum yanın sıra gidenden. Pencerelere doğru akşam üzeri
    El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
    Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
    Sana büyük bir sır söyleyeceğim. Kapat kapıları
    Ölmek daha kolaydır sevmekten
    Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
    Sevgilim.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük