okumak başka, sohbet başka…
okurken bir başka düşünceyle temas hâlindeyiz; ama tek başımızayız. insan, fikrî bakımdan çok daha güçlüdür. konuşma, bu gücü dağıtır.
okurken sadece ilhâm alırız, kafamız dilediği gibi çalışır. hem yalnızız, hem beraber.
bir nevi mucize!
yüzünde nurlu bir iz
suretinden seçilir
"yüzünü görmek için
her şeyden vazgeçilir!"
(...)
yüzünü görmek için
izini sürmek için
gizine ermek için
her şeyden vazgeçilir!
"yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."
mekkareci reşit gönlünü bir ermeni kızına kaptırdı. ayakkabı tamircisi bagos demirciyan, akrabalarının isteği üzerine bingöl'den lice'ye göçmüştü. beş kızı vardı: ofsana, fikriye, şato, süslü ve hatun. reşit cantürk'ün gönlünü çalan güzel kızın adı hatun'du. bir gece sevdiği kızı zorla kaçırıp kelvan mahallesindeki evine getirdi. eşi hayriye, üzerine kuma getirilmesine fazla ses çıkarmadı.
genç türkiye cumhuriyeti yasaları, o yıllarda henüz çok eşlilik töresini yıkamamıştı. kızın babası bagos demirciyan da evladının zorla kaçırılmasına tepki göstermedi. çok kızı vardı. üstelik o yıllarda ermenilere hep kötü gözle bakılıyor, hakaret ediliyordu. bu nedenle çoğu akrabası, binlerce yıllık yurtlarından göçüp gitmişlerdi. hatun'a tek üzülen, annesi incik'di. güzel kızının evli ve yabancı (ermeni olmayan) bir adamın karısı olmasına çok kederlenmişti. günlerce ağladı. elinden birşey gelmiyordu.
ne yapabilirdi ki? cantürk'ler ilçenin belalı ailelerinden biriydi. daha geçen yıl sağır ailesi ile silahlı çatışmaya girip, iki kişiyi öldürmüşlerdi. reşit cantürk, ikinci karısı hatun'u müslüman yaptı. imam nikâhı kıydı. genç karısı ile çok yakından ilgileniyor; gönlünü almaya çalışıyordu. ilk karısı hayriye, bu güzel ermeni kızını kıskanmaya başladı. onu hep aşağılıyor; bazen de dövüyordu. hayriye şanslıydı. yine hamile kalmıştı. üçüncü çocuğu azet 1948 yılında doğdu. hatun ise bir türlü kocasına sevindirici haberi veremiyordu. ancak azet'in doğumundan bir yıl sonra, kocasına müjdeyi verdi: hamileydi.
1949 yılında hatun'un ilk çocuğu gözlerini dünyaya açtı: nizamettin. tesadüf, hayriye de, hatun da 1950 yılında yine hamile kaldılar. ve 1950 yılında cantürk ailesine iki erkek çocuk daha katıldı. hayriye'nin çocuğunun adını sabit koydular. hatun'un oğluna ise behçet ismini verdiler. ancak ona hep beco dediler.
" o zaman anladım ki, bedenimin kendini kurtarmak için en can alıcı saniyede ellerimin gücünü kesmek gibi bir yığın ufak hileleri var, oysa bütün karar bana ait olsaydı ölmem bir an meselesiydi."
'...edebiyat ve sanatla ilgilenmiş, en güzel yıllarımı kütüphanelerde geçirmiş, elime ne geçse; Newton'ın "Principia" sından, Paul de Kock romanlarına kadar okumuştum ve hayatımın çoğunu çarçur ettiğimi düşünüyordum. Ama bunun yapabileceğim en iyi şey olduğunu anlamam çok uzun sürmedi.' (sayfa 86)
'insan beynindeki alfa dalgaları 6 ile 8 hertz arasındadır. Vücut boşluğunun dalga frekansı 6-8 hertz arasında titreşir. Bütün biyolojik sistemler aynı frekans aralığında çalışır. Dünyanın elektriksel rezonansı da 6 ile 8 hertz arasındadır. Yani biyolojik sistemimizin tamamı -beyin ve dünyanın bizzat kendisi- aynı frekanslarda çalışır. Bu sistemi elektronik olarak kontrol edebilirsek insanoğlunun bütün zihinsel sistemini de kontrol edebiliriz.' (sayfa 71)
"bir devleti yerle bir etmek için, yöneticinin hatasının söylenmediği bir düzen yeter". (sayfa 21-22)
"insanoğlu para kazanmak için sıhhatini verir. Sonra, sıhhatini kazanmak için parasını verir. istikbali düşünürken insanoğlu yaşadığı günü unutur. Böylece; ne bugünü yaşar ne de istikbali. Aslında ölüm yokmuşçasına yaşarken, yaşamamış gibi ölürler." (Sayfa 66)
"konuşmadan önce düşün; sessizliği bozacak kadar değerli mi?" (Sayfa 78)
"Gösteriş, bir insanın kültürel zayıflığını yansıtma halidir." (Sayfa 61)
Konfüçyüs- nereye giderseniz gidin ama tüm kalbinizle gidin.
Ve son olarak sevdiğim bir başka tespiti paylaşarak bitireyim;
'... beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni...' (sayfa 473)
çiçek yanıt verdi: seni aptal!! görülmek için mi açtığımı sanıyorsun? kendi zevkim için açılıyorum, başkaları için değil, çünkü hoşuma gidiyor. aldığım zevk var olmaktan ve açmaktan ibaret.
"Çünkü hayat sana hediyeler sunmasa bile, zaman senin en büyük destekçindir. Hani hep diyoruz ya, "Her şey anını bekler." diye... Mutluluklar anıyı bekliyor. Aşk anını bekliyor. Arkadaşlık anını bekliyor. Güzel olan her şey zamanını bekliyor. Aynı şekilde kötü olan her şey de... Hayatı kabullen, kendini kabullen, güzellikleri kabullendiğin gibi kendi felaketini de kabullen. Kendini güzel olan her şeye hazırladığın gibi kendini bir felakete de hazırla. Birinden duyduğun bir cümle bile bir felaket olabilir senin için. Ama sen buna da hazır olmalısın. Ayakta kalmalısın, yıkılmamalısın, ışıklarını yakmalı ve karanlıkta kalmamalısın. Ama kendini karanlığa da hazırlamalısın. Çünkü hayat bize her zaman ışıklar sunmaz. Hayat bazen karanlıkta kalmamızı ister ve biz bunu kabul etmeliyiz."