iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir.
Asıl iyilik,
Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. işte bunlar, doğru olanlardır. işte bunlar, Allah'a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.
(Bakara; 177)
sadece iyiliğini düşündüğünüz insanlar kötü düşünerek bencilliklerini ortaya koyar siz de iyiliğiğizle bir bakmışsınız aptal yerinde konmuşsunuzdur. Evet herkesi mutlu etmek zor !
iyilik; yüzlerinizi kah garba, kah şarka döndürmek değildir. esas olan iyilik odur ki: allaha, ahiret gününe, peygamberlere , kitaplara, meleklere iman edesiniz ve yetime, yoksula, yolda kalmışa, yüz kızartıp isteyene ve kölenin hürriyetine tasadduk edesiniz. namazını doğru kılan, zekatını veren, ahdine vefa eden, bir de zor hastalıkta ve harbin şiddetlendiği zamanlarda sabredenler kurtulmuştur. allahtan sakınanlar bunlardır.
iyilik, yapıldıktan sonra unutulduğu müddetçe iyiliktir(yaptığın iyiliği hatırlamayacaksın, bundan üç hafta önce kahvaltıda ne yediğini hatırlamadığın gibi). ve iyilik, yapılmış olan değil; yapılması gereken olarak akılda kaldığı müddetçe iyiliktir.
"Yerli melodramlarda kendisine ilgi gösteren yabancı adamlara 'siz ne kadar iyi bir amcasınız?' diyen çocuklar artık büyüdüler ve onlara şefkatle yaklaşan o amcaların ilgilerinin odağında analarının olduğunu pekala gördüler. Artık bu toplumda da iyi olmanın ve iyiliğin kriterleri çok değişti...iyi olmanın da bir şerefi vardır ve herkes bilinci, ahlakı ve duyarlığı kadar iyidir..." *
birilerine iyilik yaptığımızda iyiliğimizden söz edilmesini istemezlik edebilir miyiz? iyilik bedelsiz de yapılmış olsa -hoş; bedeliyle yapılmış olan, iyilik olur muydu?-, tepkisel bir teşekkürü, duyulan bir minnet hissiyatını bile anlamsız bulma normalliğinde kalabilir miyiz? iç kabartan hislere önemsizmişçesine ilgisiz, duyarlılıklara da sıradanlık gözlüğüyle bakacak kadar "iyi" olabiliyor muyuz? iyilikler sıra dışı sayıldığı sürece bizler, kötülüklerin hükümranlığını haklı saydırtacak bir kabullenişin aktörleri mi olmaktayızdır?
*
söylenecek ilk söz, belki de, insanseverliğin ancak kötüleri de içine aldığı sürece gerçek insanseverlik olduğudur. çünkü iyileri, yoksulları, suçsuzları sevmek kolaydır; asıl sevgi, dimitri'nin önünde diz çöken karamazof kardeşler'deki yaşlı papaz gibi davranabilmektedir. dahası var, adamın biri, "kutsal kitap bize düşmanlarımızı bağışlamamızı buyurur, dostlarımızı değil," diyerek, düşmanı sevmeği dostu sevmekten daha üste çıkarmıştır. iyi ya, kötülüğün ortadan bütün bütün kaldırılması gerektiği sorusuna aldırış etmeyen bir insanseverlik, olsa olsa, ezilenlerin acısını biraz azaltmaya yarar. bu ise, asılacak adama, kutsal kitaptan sözler okumak demektir ve insanseverliğin ancak ezilenler var oldukça yaşayacağı anlamına gelir. bu noktada, kötülüğün sürdürülmesi ile var olabilen bir iyiliğe, iyilik denebilir mi?
bana sorarsanız, insanoğlu iyilik görmekten hoşlanmaz. iyilik görenler, kendilerine iyilik eden kimselere düşman olurlar, ki haklıdırlar. oysa iyilik eden bunu anlayınca, "vay nankör vay, benim ona ettiğim iyiliklere karşılık ha!" diye bağırır. "insan değil bu!" çok yanlış bir yargı. çünkü iyilik etmek, iyilik edilecek birini bulmaya, o da insanların kötü durumda ve iyi durumda olmak üzere ikiye ayrılmasına bağlıdır. asıl insanlığa uymayanın bu olması gerekir.
iyilik görmekten daha kötüsü, iyilik etmektir. "herif sıkışmış, verdim elli kağıt, ferahladı gitti," diye böbürlenenleri düşünürseniz, iyilikten iğrenirsiniz. iyilik ettiğini saklayana gelince, ben bu bakımdan ağzı sonuna kadar sıkı kimseyi tanımadım, diyebilirim. iyilik ettiklerini saklayanlar, gerçekte bunu kurnazlıkla yayarlar ki, herkes duyar da iyilikseverin yanında konuşmaz. insan sevgisini, zenginin yoksula yardımı diye anlayıp anlatmaktan vazgeçmeli.
doktor schweitzer, yardım bekleyenlerin yardımına koşma işinde, burjuva toplumunun yardımsever kurumlarına pek yüz vermemiş, onların içinde çalışmayı yararsız ve olanaksız bulmuştur. onun öğüdü, herkesin, her iyilik etme durumunda olanın, bu işe tek başına atılmasıdır. ama, kendini afrika'ya adayan bu yaman adam, düşüncesinin köklerinde gene de bir umutsuzdur; bütün bu tek başına atılmaların, olsa olsa, acıları biraz azaltacağına inanır. kötü bir dünyaya gelmişiz, birbirimizin yardımına koşalım... tam hristiyanca bir tutum... ama, bütün insanların eşit olacağı günü bekleyerek ellerimizi kollarımızı bağlamaktansa, elbette iyi bir şey. kişisel iyilik dünyayı değiştirme çabasına aykırı değildir.
Daha iyi bir insan olmaya çalışmak kulağa takdir edilesi bir şeymiş gibi gelir, ama gerçekte pek çok kişinin içine düştüğü büyük bir yanılsamadır. Bunun nedeni, kişinin kendi kavramsal kimliğini veya diğer bir deyişle öz imajını daha güçlendirmeye çalışmasının da kalıtsal bozukluğun ve egonun bir ifadesi olmasıdır. iyi olmaya çalışarak iyi olamazsınız, içinizde zaten var olan o iyiliği bularak ve çıkmasına izin vererek yapabilirsiniz bunu. Ama o iyilik ancak bilinç durumunuzda bazı temel değişimleri gerçekleştirdiğiniz takdirde ortaya çıkabilir. Aksi takdirde, kişisel bir tatminin ötesine geçemez ya da hayatın genelinde kendini gösteren bir anlayış haline gelemez; sınırlı ve sahte kalır. *