genellikle bir yapıtın hem kitabını okumayı hem de filmini izlemeyi sevmem.çünkü kitaba göre kafamda yarattığım dünyanın bozulmasından korkarım.burdan da yola çıkarak diyebilirim ki iki şık arasında kalırsanız mutlaka kitabı okumayı seçin.çünkü hiç bir yönetmen sizin hayalgücünüzden daha iyi bir dünya yaratamaz size..
nasıl ki roman tamamen yazarın insiyatifinde; iyi veya dandik olacağı yani, işte film de aynen öyle sadece etkenler biraz daha fazla; en başta yönetmen olmak üzere oyuncular vs.
yani nah olmaz, daha bile güzel olabilir.
(bkz: the godfather)
(bkz: mario puzo)
çoğu iyi filmler romandan uyarlama olarak düşünülürse yanlış ve göreceli bir kavramdır. atilla dorsay'ın roman edebiyatına bakışı ile benim ki asla bir olmayacaktır. bu insanları bir standartın içine sığdırıp sanat anlayışı filmcilik anlayışı budur demekle kendimizi sınırlandırmaktan başka hiçbir sonuca ulaşamayız. bir secret window olsun dövüş klubü olsun hatta matrix bile kitap uyarlamasıdır. daha bunlar gibi çok vardır. o görüş söyleyenin sinemaya bakışını yansıtır, onun kendi görüşüdür. benim sinemaya bakışımla seninki aynı olursa işte orda bir sorun vardır.
romandan önce filmin senaryosunun yazılması gerekir, senaryo da romanın olduğu gibi aktarılması değildir zaten. senaristin romanı iyice anlayıp özümsemesi gerekir ki filme anlatılmak isteneni sıkmadan, doğrudan verebilsin. tabi yönetmenin de senaryoyu iyi anlaması gerekir ki ekrana yansıtabilsin, kısacası iyi senaryo ve iyi bir yönetmenle iyi film çıkar, romanın iyi olması bir handikap değildir.
kitabını okuduktan sonra asla tatmin etmeyen filmler arasında yerini dün itibari ile almıştır . ilk kez filmle karşılaşılsa bu kurguyla belki de çok güzel bir film .
(bkz: angels and demonds)
zannımca, yanlış anlaşılmış bir beyanattır. iyi romandan iyi film tabiki olur ancak iyi bir romanın hazzını, dünyanın en müthiş oyuncuları, en harika yönetmeni ve en zengin productionu bir araya gelse de verebilir mi ?
Mükemmellik ayrıntılarda gizliyse, hiç bir film kitap kadar mükemmelliyetçi olamaz.