Çevremizi bu ikisinden birini tercih edenler sarmış. Ya iyi insan olacaksın ya da başarı için insanlığından cayacaksın. Benim sevdiğim ve insan sıcaklığını onlarda hissettiğim kimseler hep hayatın kazığını yemiş; ama kimsenin hakkına el uzatmamış garibanlar olmuştur. Küçükken mahalle maçlarında en iyi oynayanlardan olduğum için alışan hep ben olurdum. Hani şu "alırım veririm, ben seni yenerim, babanın bıyığını..." diye devam eden şey var ya, işte o. Karşımdaki çocuk takımı en iyi oynayanlarla doldurur, ben ise hiç kimsenin oynatmadığı çocukları özellikle seçer, onlara goller attırır, sevinirken bile mutluluğu paylaşmak için uğraşırdım. Yenilsekte kazandığımı hisseder, mutlu olurdum. Çevremde bir noktaya gelmiş ve yükünü tutmuş insanlar içinde kayıtsız şartsız sevdiğim ailemden başka kimse yok, inanın. Eksikler ve yanılgının biz insanlar için olduğunu biliyorum; ama hata ve yanlış arasında keskin sınırlar var: Hatasız kul gerçekten de olmaz ve bu bilinmeden yapılandır. Yanlışsız kul ise; muhakkak vardır. Kendimi acizane onlardan biri olarak görüyorum; çünkü yanlış bilerek yapılandır ve ben kimseye yanlış yapmadım. Ülkemizde başarılı olmak için sağlam bir dil (yalamak konusunda), kula köpeklik, adam kayırma ve torpil, birilerinin sırtına basarak yükselmek lazım galiba. Bunlar da bende olmadığı için başarılı olmayı değil iyi insan kalmayı tercih ediyorum. Öldürseler de mazlumu korur, haksızı yerer, doğruyu söylerim. Hem dinim, hem adamlığım, hem delikanlılığım leke göreceğine; hayatın ezip geçtiği yeşil çimen, temiz toprak gibi onurumla kalayım daha evladır.