Öf be bre yahu... Vallahi de billahi de içim sirkeleşiyor, bombalı, füzeli, patlamalı çatlamalı savaş haberlerinden...
Neyse martılar, bağıra çağıra tüm yavrularını uçurdular artık.
Şapşal yürüyüşlü, büyürken siyahımsı olan kocaman kanatlı yavruların, o ilk uçuşları...
Irak'ta 2 ayda 6 bin kişi ölmüş, Lübnan'da ise 1 günde 70 kişi...
Ölenlerin çoğu yoksullardan olmalı. Nedense zenginler, çok daha az ölürler savaşlarda da, çatışmalarda da...
Silahçı piyasasına karşı, önemli güvencelerden biri, yoksulluktan kurtulmak...
***
Marmara kıyılarında esintili gölgelik bir yer bulduğunda...
Tekir bir kedi de, oralarda zıplaya zıplaya dolaşan genç bir kargaya karşı otların arasında mini minicik bir kaplan gibi, hemen yaylanmaya hazır bir biçimde pusuya yattığında ve kuyruğu da hafif hafif oynamaya başladığında...
***
Genç karga kediye biraz daha yaklaştıktan sonra, alay eder gibi pırr diye uçuverdiğinde...
Kedi de, pusuya musuya boş verip ayağa kalkarak ağır aksak yürümeye kalktığında...
O sırada yaşlıca bir karga, kedinin kafasına doğru hızlı bir pike inişiyle onu korkutup masalardan birinin altına sindirdiğinde...
***
Neyse ki silah yapımcıları yok, kargalarla kedilerin.
Bir de Marmara kıyılarında gölgelik esintili bir yerde biraz nefes alalım derken...
Kargaların bombardımanlarıyla, kedilerin füzeleri patlamaya başlasaydı...
***
Bendeniz ortaokul yıllarıyla lisenin ilk sınıflarındayken de, tek kanallı resmi radyo; sürekli Alman uçaklarıyla, ingiliz uçaklarının nereleri bombaladığı haberlerini verirdi.
Ölen Yunanlar, Ruslar, ilerleyen Alman orduları ve düşen Paris...
En sonunda Almanı, ingilizi, Fransızı, italyanı öle öldüre, silahçılara para kazandırmaktan usanmış olmalılar ki; ortak bir bayrak altında, Avrupa Birliği vatandaşlığında buluşup örgütlenmeyi yeğlediler...
***
Avrupa Birliği'nin genç kuşakları, kurtardılar yakalarını cephelerde eriyip gitmekten ve Yves Montand şarkılarına konu olmaktan...
Silahçılar da; aşiret, tarikat, saltanat vampirlerinin ağına düşmüş, Ortadoğu yörelerine çevirdiler bakışlarını...
40-50 yıl sonra, oraları da yeğler, aynı bayrak altında toplanmayı...
***
Marmara kıyılarında tekir kediyle kargaların cilveleşmesi bittiğinde, Türkiye'de sıradan bir vatandaş olmanın zorluğunu düşünüyordum.
Sabah akşam kilitlenmiş yollarda; tımtıkışık otobüslerle minibüsler içinde, işe gitmek de zordu, işten dönmek de...
Ya sokaklardaki satıcı çocuklar...
Ya hemen her yağmurda, suların bastığı alt kat ve bodrumlarda oturanlar...
***
Onların bir ömür boyu, beklemek zorunda kaldıkları çeşitli kuyruklar...
Parasızlık kaygıları; resmi dairelere işleri düştükçe, adam yerine konmamanın ezikliğinde, bükülen boyunları...
Ve hor görülüp ezilenlerden yana olmaya kalkanların, başlarına gelen bin bir bela...
Sonuç, "gelişmekte olmak"tan, "gelişmiş"liğe bir türlü atlayamamak ve durmadan övünmek...
Sonra okullara kadar inen çeteleşme ve şiddet eylemleri...
***
Marmara ikindi güneşinin şıkırtıları altında...
Acaba bir insan, ömrü içinde ortalama olarak, kaç kahkahayla geçip gidiyor?
Okul yıllarından sonra, sanki bir azalma oluyor gülmelerde...
Dostoyevski'nin yeni öğrendiğim bir sözü, reveranslar yapıyordu karşımda:
- iyi insan, gülüşünü sevdiğiniz kişidir...
***
içlerinde umacı tırnakları örümceklenmiş gizli bir cellat iskeleti taşıyanların, uzanıp okşayasınız gelen bir gülüşleri nasıl olabilir ki?
Ve Şark'ın sıradan insanlarıyla; sıra dışı olmaya, önemli olmaya, itibar görmeye çalışan insanları...
Aralarında gülüşlerini sevdikleriniz ve unutamadıklarınızdan, hiç kötülük gördüğünüz oldu mu?
***
Sevilesi gülüşler azaldığında; şiddet eylemleri, patlamalar çatlamalar, bombalar, bombardımanlar da artıyor mu acaba?
Bendenize öyle geliyor ki, artıyor...
***
Binlerce, belki de yüz binlerce ölüp öldürmeden sonra; silahçılara ödenen bedellerle, politik saltanatların da miadı dolduğunda; insanlığı daha bol sarmalayacak sevilesi gülüşler...
Enerji kaynakları bollaştıkça bollaştığında, uzay tatillerinde çalınan müzikler, galaksileri kapladığında; kadınsız kahkahasız erkek erkeğe kahvelerin simgelediği Ortadoğu köylülüğü silinip gittiğinde; Marmara kıyılarında kargalar, yine cilveleşecekler tekir bir kediyle...
***
O zamana kadar ise...
Dileyelim de, sevilesi gülüşlerle, gülmesini unutmamış olanların da sayıları artmaya başlasın; Ortadoğu'nun kan, gözyaşı ve ölüm bataklığında...