her şeye bir kalıp uydurulmasından nefret ediyorum, bir kahraman belirleme, bir ideoloji savunma fikrinden, insanların bu kadar kendini kanıtlama çabasına girmesinden. kavgalardan, savaşlardan. gereksiz mizahtan, boş arkadaşlıklardan, dedikodudan. birilerinin davranışını eleştirenlerden, kendini haklı görenlerden. düşünme yetisini zamanla egosu içinde yitirenlerden nefret ediyorum. kalıp kalıp insanlardan nefret ediyorum. tek yönlülükten, başka birine ihtiyaç duyma girişiminden. küfürü marifet, kabalığı gösteriş görenlerden. fazla ciddilerden, fazla samimilerden. burçlardan, magazin başlıklarından. fazla duyar kasıp başkasına rahat vermeyenlerden, hiçbir şey umrunda olmayıp dünyayı kendi etrafında çevirenlerden. ben farklıyım havasında seks, uyuşturucu, gece hayatı üçlüsünü farklılık olarak görüp diğer insanları ezenlerden. geleneklerden, dinlerden, törelerden nefret ediyorum. anlamlı olsun diye süslenen, içi bir kabuk boşluğu gibi tıkır tıkır ses getiren diyaloglardan tiksiniyorum. yaşamak için insanlara biçilen reflekslerden, refleks dışında olanlara anormal gözüyle bakılmasından. anormal olanların kendini keşfedince ben farklıyım havasına girmesinden ya da kendini bataklığa çekmesinden nefret ediyorum. fazla melankoliden, depresiflikten nefret ediyorum. beni memnun eden çok az şey var da diyemem, bunlardan ve daha nice şeyden nefret edebilirim ama üzerine düşünülen nefret değil bu. hiç umursamadığım şeyler bunlar. yaşamın maddiyat kavramını kabullenemiyorum. beni büyüten kadının mezarı başında okuduğum kitaptaki karakter öldüğünde ağladığımdan daha az ağladığım oldu. bu beni duygusuz mu yapar? burada beni duygusuz yapan nokta nedir, hangi kurala hangi zamanda konmuş duygu kipine göre konabilir bu kural? insanların entelektüellik çabalarından, eleştiri merakından ya da bir şeylerden anlamamayı marifet sanan tavırlarından o kadar bıktım ki. insanları oldum olası sevmedim. insanlık midemi bulandıran bir şey. hep zombiler dedim insanlara. yaşadığını sanan ama yaşamayan. yaşamak benim kendime göre bu değildir çünkü. yaşamak kimsece değildir. yaşamanın anlamı da yoktur bazen çünkü sadece o ana, ruha, içten gelene bırakmak gerekir. umursadığım o kadar az insan var ki, belki de dört civarı, ama melankolik yalnızlık değil bu, çünkü nefret ederim öyle şeylerden. oturup savunduğum hiçbir şey yok, fikirlerimi savunmak için ölmem çünkü yanılıyor olabilirim demiş yazar. hayat böyle. herkes gidebilir ve her şey bitebilir. ben hep yalnız yaşadım, yalnız sevdim, yalnız güldüm, yalnız doğdum ve yalnız kendimi keşfettim. her şeye o kadar olabilir, her olaya o kadar yapılabilir gözüyle yaklaşıyorum ki içimde bir ölüm sessizliği var. dikkatimi çeken pek çok az insan var, tadını çıkardığım çok fazla manevi his var, ruhumda hissedemediğim hiçbir şeye yanaşmam çünkü. üstü belirli kurallarla, belirli karakter tipleriyle, belirli sebep ve sonuçlarla yaşamaya karşıyım. acının sonu kederdir, güçlü olan kırılmaz, naziksen üzülürsün, şunu dinlersen bunu yapamazsın böyleysen şöylesindirlerden o kadar bıktım ki. sonu belli olan ucuz karakterli bir kitaptan başka bir şey değildir bu.
hayatım, adeta bir labirent gibi. böyle sanki kendimi nasıl çıkmaz olaylara sokarım da içinden çıkamam gibi düşünmüşüm gibi. gündüz her şey çok güzel ama gece hani olur ya sesleri susturamazsınız, işte tam öyle oluyor. kafamın içindeki sesleri susturamıyorum bazen. deliyim sanırım biraz düşünmüyorum 'ben bunu yaparsam sonucu ne olur?' diye düşünülse problem ortaya çıkmaz ama hayatı ertelememek lazım hata olduğunu bile bile yanlış yoldan gitmek lazım. keşke dememek için yoksa bir anlamı kalır mı onca senenin.
en beğendiğim zeki demirkubuz fimlerinden. filmdeki o çaresizliği, iç huzursuzluğunu, uykusuzluğu, mide ağrılarını iliklerime kadar hissettim. yaşamışlığım/yaşanmışlığım çoktur çünkü.
Birini cidden seversin onun da seni sevmesini beklersin ama öyle görünen yüzünü değil her şeyinle hatalarınla da sevmesini. Sonra bir fırsat gelir tabi sen karar vermişsin önceden atlarsın hemen söylersin yaptığın hatalarını için rahatlamıştır ama bir yandan karşındakini süzersin tepkisini ölçer merak edersin bu yaptığın fiilin adıdır itiraf. Ama sonuçları iyi olmaz genelde.
Kuzenlerim artık 'mal' diye diye kendime malım ben demeye başladım.
Düz yokda yürürken düştüm,
Okey oynarken 8 kez falan taş düşürdüm,
Sandalyeden her kalktığımda sandalyeyi düşürüyorum.
Bir kadına enişteme benziyorsun demiştim.
Sonuç olarak genellikle mal takılıyorum.
uzun süredir sevgilim yok, ama aşık oldum
zor bi hayatım var. çırpınıp didiniyorum ama insan bazen yoruluyor. intiharı düşündüm, ama denemedim.
sigarayı bıraktığımı söyledim ama bırakmadım
dr house izleyip etkilenerek tıp fakültesi tercih ettim.
bu liste böyle uzayıp gider, arada yeni yeni şeyler yazarım.
çok kararsızım bu aralar. binbir dertlikle yurtdışına okumaya geldim ama aklım burada değil. ailemde vatanımda arkadaşlarımda. ben ben değilim sanki. ailemden birini kaybedecekmiş gibi hissediyorum her bir zerremde. 3 kişilik bir odada kalıyorum burada. yurtlar desen berbat. kalacak gibi değil. dönsem ayrı dert. diyecekler ki "senin cesaretin bu kadarmış" evet başkalarına göre yaşamak kötüdür. ama ben de kaçışların adamı değil miyim? hey gidi yalnızlıklara kucak açan güzel yüzlü adam... ben peşi sıra dertleri taşıyan, hiç bir anında mutlu olamayan , mutsuzluklarında mutluluk aramaya çalışan bir adamım. korkak, miskin ve pısırık. hayatın kabuğuna çektiklerinden. yalnız ve çaresiz ...
Bugün topuklu ayakkabı giydim. Şimdi ya biri bana bakıp gulerse ya da iyy hic yakismamis derse. Bunu takabilirim. Takmamam daha makul. Birine anlatip gecerim. Ya sakaya vururum ya da kavga ederim. Ama bi dakka ben kavga edemem ki. Ya kendimi iyi savunamazsam. Hakkin yok diyemezsem. aklima gelmezse. Daha once oldu bu niye simdi olmasin. Ya duzeltemediysem kendimi. Dur birine satasayimda bakayim duzeldim mi. Ama bi saniye ben birine satasamam da. Ya bana olan ona da olursa. Ya unutamazsa. En makulunun ne oldugunu biliyorum ama yenemiyorum. Daha evvel takmamayi denedim. Belki simdi daha iyi beceririm. En azindan bisey derim. Belki kavgaya neden olur. Neyse. En iyisi yakismamis mi diyip gulumseyim. Yakismamis derse. Hic kibar degilsin der gulumserim. Guler gecerim. Cünkü aksi durumda daha komik durumlara düsecegim. Bunu yapmak benim icin en hayirlisi ve komik duruma düsmekten daha zor değil. Hadi ha gayret, şeytanin bacağını kırabilirim. Belki öldürürüm onu. Evet, ben bir sosyofobiğim.
hayatın bazen ve hatta son 5 yılımda tekerrürden ibaretliğini yeni yeni idrak ediyorum...sanırım bu hataya düşersen sonun böyle olur
demenin allah tarafından farklı bir boyutu,yoksa her sene aynı dönemlerde hayatıma birilerinin dahil olması ve sonrasında yok olmasının başka ne gibi bir açıklaması olabilir ki?
şimdi hayatımı objektif olarak değerlendirmek istediğimde zihnim hep başka şeylerle meşgul oluyor, esasında kendimin de bunu istemediği su götürmez bir gerçek...
bazen diyorum çevremde kimse ama kimse kalmasa nerede olduğumu bilmediğim bir apartman dairesinde veya bir kasabada bir evde yaşama isteği sarıyor zihnimi sanki o zaman hayat benim hayatım istediğim gibi yaşıyorum iyi ve kötü sonuçlarına katlanabilirim ispatını evrene taktir etmiş olacağım...
çiçeklerim olsun mesela balkonumda veya bahçemde, odamın biri kütüphane olsun bir köpeğim ya da kedim olmalı evde, balığım ya da su kaplumbağam da...sanki tüm bunlar olsa huzura erecekmisim gibi hissediyorum, bir beyaz gelinlikten bir hayat arkadaşından, konut kredilerinden, çeyizlerden, formalitelerden insan kalabalığından kaçasım geliyor hep...bir gün bu hayalimi gerçekleştirebilirsem oh be dünya varmış diyebilecekmiyim acep?
önceleri bilinmesinde sakınca görülen bir şeyin sonradan açıklanmasıdır.
bir kızdan mesaj alınca 'abazan' sıfatı yememek için azgınlığın doruklarında gezsem de yavşamıyorum, kuul görüntü kasıyorum falan. o an öyle bir halim varki "oscar goes to me" amk.
gerçi anlıyorlardır lan abaza olup da sakladığımı. salak değiller ya. :)