hayatımda kendimi yalnız hissettiğim anlar oldu evet, ama bu aralar olan en şiddetlisi sanki. kendimi uzay boşluğunda gibi hissediyorum. sinemaya gidiyorum haftada 3-4 gün. her gişe görevlisi bir kişi mi diyo inat edercesine. ulan etrafımda kimse yok işte niye yüzüme vuruyorsun. sinemada çiftler görüyorum sanki bana inat gözümün içine bakarak öpüşen. hatta 3-4 tane çiftin fotoğrafını çektim. sinema ve tiyatro öncesi bi cafede oturmuş beklerken, karşımdaki sandalyeyi ''boş mu acaba'' diye almalarına artık alışkınım. iki kola bi mısır mı diye sormalarına da alışkınım. bi kola bi mısır diyorum. arabayla bir yere giderken, gördüğüm çiftlerin gülümsemelerini slow motion'a alarak izliyorum. umarım hepsi mutlu olur. bazen çoğuna içimden diyorum ki, bir gün ayrılacaksınız çok bağlanmayın. akşam işten eve geldiğimde sinemaya gitmediğim günler film açıp giriyorum yatağın içine, bazen ispanyol sineması, bazen iran, bazen Kore, bazen iskandinav. artık ne bir akrabaya gidesim var, ne de bir eşe dosta. noluyo lan bana.
ben olmam gerekeni olmak istemiyorum. daha iyisi olabilirim. çok daha neşeli olmak, birilerini mutlu etmek sebepsiz yere yardımsever tavırlar, sahip olduğum vakti sevdiğim insanlarla geçirmek. itiraf ediyorum kaldıramıyorum. özür dilerim belki de daha güçlü olmam gerekir. yani... sonuçta ben peşinde koşuşturdum, ben araştırdım, ben bilmek istedim ama özür dilerim kaldıramıyorum. unutmayı başardığım şeyleri hatırlamak canımı yakıyor, cevap daha doğrusu sorun geçmiş değil gelecek. ne sevdiğim birkaç insana ne de kendime yardım edememek, onların yanında olamamak canımı yakıyor. onlarla vakit geçirememek. unutmuştum, göz ardı etmiştim. yemin ederim hatırlamak istemedim ama unutamıyorum istesem de. ben mutlu olmak birkaç sevdiğim insan, ne yapacağımı bilmiyorum, ben unutulmak değil! yaşamak istiy-
işe bak... bazen kişinin küçük bir sürtük gibi mızmızlanması değil kabullenmesi lazım. yukarıdaki saçmalığı silmek dürüstlük adına doğru olmazdı. ne olması ne olacağı belirgin. şikayet edip çırpınmak sadece daha fazla yalnızlığı getirir. kişinin bazen bazı şeyleri kabullenmesi gerekir. çocuk değiliz, herkesin yapması gereken şeyler var. gereksiz kafa karışıklığı veya anlık karamsarlığa sebep olduysak affedin. iyi geceler.
Şu an bir hayvanın ben çağırmadan yanıma gelip beni sevmesine çok ihtiyacım var. -uyurken yanımda kalırsa da hayli mutlu olurum.
Evet, bildiğimiz hayvan.
reel hayatımda dertlerimi sıkıntılarımı kimseye anlatamıyorum kendimi çok aşağılık görüyorum ve bu durumdan bi nebze de olsa kurtulmak istiyorum yazdıklarım, düşündüklerim azıcık da olsa başkaları tarafından bilinsin neler hissettiğimi anlasınlar istiyorum çok bunaldım.
buranın itiraf başlığı burası mı bilmiyorum ama içimi dökmem lazım, takip edilmediğim tek sosyal mecra da burası.
yaşadıklarımdan bıktım. neden yaşıyorum, bilmiyorum. şu hayatta yapmak istediklerim hâlâ var ama kimin için, ne için... gereksiz işte.
neyse. bir insan ayrılmak istediği erkek arkadaşı tarafından bir eve kapatılmayı, dayak yemeyi, tecavüze uğramayı, canına ve sevdiklerinin canına kast edilmesini, tehdit edilmeyi ve şantaja uğramayı hak edecek kadar ne yapmış olabilir, aklım almıyor. sadece sevmiştim ben halbuki, her ilişkide olabileceği gibi zamanla da bitmişti. olan sadece buydu işte.
sahip olduklarının kıymetini kaybetmeden anlayan insanların ellerinden öperim.
on sekiz gün oldu ailemden ayrılalı. aslında üniversiteyi şehir dışında okuyup öğrenci evinde kaldığımdan yıkama, ütüleme değilde yemek ihtiyacımı karşılayabileceğimi düşünüyordum. bizimkilerde öyle düşünüyordu ki beni siktir edip gittiler ancak mümkün değil.
bir kez makineyi çalıştırmayı denedim bu sürede; sonuç?- tabiki hüsran. sabah kahvaltısı için sıcak yatağından kalkıp.. ne sabahı lan; öğlen.? brunch, neyse. big mamma's ta sebzeli omlet yiyen kız ne anlar çamaşırdan, bulaşıktan? neyseki fazla zahiyat vermeden 60 derecede beyazların yıkandığını anladık azizim. olan yine bizim gömleklere oldu. geçen hafta kirli çamaşırlarım için battal boy çöp poşeti aldım; kokmasın diye de balkonda tutuyorum al sana itiraf!.
aslında yemek yapmayı severdim, yani öyle hatırımda kalmış. tüm planım annemin gitmeden önce hazırladıklarıyla en azından bir hafta yaşayabilmek üzerine kuruluydu; olmadı. köfte nedense bozulmuş, annemin erişteyi güzel yapması benimde bu konuda maharetli olabileceğim gibi bir yanılgıya düşmeme sebep oldu. sonuç? kimseye söyleme ama şöyle oldu:
-evet, finalde de iki yumurta yapıp yedim ses etme.
bunlar fiziksel olarak mevcudiyetimi sürdürecek, dışarıdan bariz şekilde farkedilmeyecek baş edemediklerim. birde dışarıdan direk gözüne çarpacak aksi, sinirli ruh halim var? oda kalsın hatıra defterimde:
eve geliyorum, hava aydınlık olduğundan bir kahve alıp kitap okuyayım istiyorum. en sevdiğim sandalyeye geçip açıyorum kitabımı. tıpkı onlar varken yaptığım gibi ancak tek farkla; sessizlik.. öyle huzur vereninden de değil. arıyorum sonra; kahkahalarla açıyorlar telefonu. kürek mahkumu muamelelerine maruz kalınca kapatıyorum, uzanıyorum, uyuyakalıyorum. hiç üzülmüyorlar lan bana.
itiraf ediyorum, cok yoruluyorum; bir yandan is gorusmeleri bir yandan universite dersleri diger yandan yuksek lisans basvuru sureci, yeni yurda alisma derken gunler nasil geciyor anlamiyorum. Zaman avucumdaki kum gibi tutamiyorum akip gidiyor ve ben zamana yetisememekten Ani yasayamamaktan korkuyorum... tabi bir de burs mulakati var 1 hafta sonra... diger yandan içimde garip ama guzel bir his de var: Umut gibi, sevgi gibi... umit ediyorum sozluk! korkmuyorum! (Korkmayacagim da) Biliyorum ki iyi seyler zaman aliyor ve bir yerlere ulasabilmek cok caba gerektiriyor; nihayetinde adim adim cikman gerekiyor, yuruyen merdiven luksun yok. Ve Ben elimden geleni yapmaya calisiyorum sadece. inaniyorum sozluk! Ya olacak, ya olacak!