itibar ve iltifat

entry1 galeri0
    1.
  1. iTiBAR VE iLTiFAT

    insanın itibarını belirleyen özellikleri nelerdir?
    Ne yaparsanız itibar ve ilgi görürsünüz?
    Hangi özelliğimiz bize ilgiyi artırır?
    Kim ne için itibar ve ilgi görür insanlardan?
    Evet, itibar ve ilgi, irdelemeye değer gördüğüm iki kavram. itibar; karşısındaki kişilerin güvendiği ve saygı duyduğu, hatalarını görmezden geldiği, söylediği önemsenen özellikler katan bir olgudur. ilgi ise herhangi bir özelliğinden dolayı çekici olmaktır.
    Günümüzde itibar ve ilgi neye göre gösterilir, gerçekte hangi özellikler için gösterilmelidir?
    Günlük yaşamda karşınıza çıkan insanlara neye göre itibar verip ilgi gösterirsiniz?

    Sıralayalım;

    Karşılaştığımız kişi çok yakışıklı bir vücut yapısına sahipse yada çok güzel bir kadınsa ilgi ve itibar görür, görünüş itibari ile göze çok hoş görünmeyen biri ise çokta itibar görmez. Pratikte bunun karşılığı gerçekten varmı diye düşündüğümüzde, bir esnaf, bir şoför, bir gişe çalışanı yada herhangi bir görevli gelen kişinin çok yakışıklı olmasına yada çok güzel olmasına göre ilgi ve itibarın dozunu ayarlamaktadır.

    Cüce biri normal bir insana göre daha az itibar görür ama daha fazla ilgi görür lakin ilgi iyiniyet ilgisi değil sadece merak ilgisidir.
    Geçirdiği bir kaza sonucu vücudunda hasar oluşan bir kişi, mesela yüzü yanmış yada bir kulağı olmayan kişi normal bir insana göre daha az itibar görür.
    Çok kişilikli, yalan söylemeyen, harama el uzatmayan, doğru yaşamak için kendi çıkarlarını yok sayan ama fakir olan bir insan, bu değerleri çokta önemsemeyen varlıklı bir insana göre daha az ilgi ve itibar görür.
    Çok şık giyimli bir kişi, eski ve modası geçmiş tarzda giyen bir kişiye göre daha fazla ilgi ve itibar görür.
    Trafikte, pahalı bir araba kullanan bir kişi döküntü bir araba kullanana göre daha fazla ilgi görür.
    Çok şık ve pahalı bir çanta, elinde pahalı ıpad yada telefon olan bir kişi, eski ve uyumsuz kıyafetler giyen, ucuz bir telefon taşıyan bir kişiye göre daha fazla ilgi ve itibar görür.
    işi olmayan bir kişi çalışan bir kişiye göre daha fazla itibar görür, memur çiftçiye göre daha fazla ilgi görür, şef memurdan daha fazla, müdür şeften daha fazla, bürokrat müdürden daha fazla, milletvekili bürokrattan daha fazla, bakan milletvekilinden daha fazla ilgi ve itibar görür.
    Toplum gerçeğimiz bu, sizce ilgi ve itibarı kim daha çok hakediyor? Kimlere daha çok ilgi ve itibar göstermeliyiz ?

    Yukarda saydığımız ve belki sayamadığımız etkenlerin hepsi maddi ve dünyevi etkenler.
    Kişilik, dürüstlük, yardımseverlik, adillik, zulmün karşısında dik duruş, doğruyu anlatmak yani uyarıcı olmak, hakkı savunmak gibi yaşama amacımız olan özelliklerimizden dolayı ilgi ve itibar gördüğümüz pekte söylenemez. Yaşamda ilgi ve itibar görmek aslında karşıdaki kişinin çıkarına olacak bir ön sezi varsa yüksektir, bu yoksa ilgi ve itibarda yoktur. insanlık varolduğundan bu güne ikili ilişkiler hep karşılıklı çıkar üzerine gelişmiş hemen yada ilerde bir çıkar varsayımı kişiye gösterilen ilgi ve itibarın dozunu ayarlamıştır.
    Doğru bir tespit oldu çünkü yukarda sayılan itibar getiren bütün özellikler aslında o ilgiyi gösteren kişinin illaki bir çıkarı söz konusu olduğunu çok net görebiliriz. Bu, insanların yanındaki itibarımız. Konuyu şöyle bir soru ile genişletmek ve bakış açısını değiştirmek gerekirse, Allah'ın yanında itibar ve ilgi nedir?
    Evet bütün bu düzeni yaratan Allah, tek üstünlüğün takva/iyi insan olduğunu söyler ve bunu pratikte çok net bir şekilde yürüttüğü düzen ile ıspatlar. Baktığımızda bütün insanlar aynı şekilde yemek, tuvalet, üreme, büyüme ve gelişme, ölüm vb özelliklerde kimsenin diğerine bir üstünlüğü sözkonusu değildir. Kaldı ki kendi elinde de değildir bu özellikler. Dünya denen bu yolculukta burda kazandığı bir meta ile yada kaybettiği bir olgu ile o kişinin beşeri durumu pekte değişmiyor. Zengin insan ölüme doğru yol alırken fakirde aynı yolu alıyor, sakat bir kişi ölüme kulaç atarken sağlıklı bir insanda aynı kulacı atıyor. Ama dünyaya ait bazı özellikler ile kimi daha çok ilgi görüyor kimi ise daha az itibar görüyor, bir tuhaflık söz konusu değilmi sizcede. O sahip olduğumuz herşeyi bize veren ve gerektiğinde alan yaratıcı insanlar arasında üstünlüğün ölçüsünü çok net koymuşken, onun emirlerine uyduğumuzu söyleyen bizlerde aslında yukarda saydığımız özellikleri taşıyan kişilere hak etmediği ilgi ve itibarı göstererek zulm etmiş oluyoruz, iman etmiş kişiler olan bizlerde toplum dinine uyup atalarımızın yaptığını yapıyoruz bence.
    Daha farklı bir pencere açmak babında bir soru daha ekleyecek olursak; ilgi ve itibarın ölçüsünü belirleyen iyi insan olması ise günlük hayatta karşılaştığımız kişilerin iyi insan olduğunu nasıl anlarız ki gerekli itibarı gösterelim?
    Sizce bunu nasıl anlarız?
    Karşılaştığımız kişileri önce bir sınava mı tabi tutmalıyız? Bu pek mümkün görünmüyor.
    Yaradan merciye müracaat ettiğimizde aslında görüyoruz ki; insanları yargılamak, iyi insan - kötü insan şeklinde sınıflandırmak, onları bir yere oturtmak aslında bizim yetkimize verilmemiş hatta yasaklanmıştır. iman eden yada etmeyen şeklinde ana iki kategori ile ayrılmış olan insan, onun imanını sorgulama yetkisinide elimizden almıştır. Ben iman ettim diyen bir kişiyi imtihan edip imanını sınamayı da yine Allah kendi yetkisinde bırakıp insana vermemiştir. imanla beraber kardeşlik olgusunu aramızda oturtup, müthiş geniş ve sosyal bir olgu olarak bunu insanlığa adeta hediye etmiştir. O halde itibar ve ilgi nefsi bir etken olarak çalışırsa tamamen çıkar odaklı bir doz uygulanmaktadır. Rabbani bir etken olarak ele alınır ve çalıştırılırsa insanlar ya kardeşimizdir ona kardeş muamelesi yapılmalı yada kardeşimiz olması için ona dua edilmelidir. Her iki durumda da muhatab kişi alçak gönüllü davranıp karşısındaki bütün insanlara hiç bir yargılamaya girişmeden eşit davranmalı ilgi ve itibarı herkese göstermelidir sonucu çıkıyor.

    Alçak gönüllü olmak ve değer ölçümüzü bütün insanlara eşit derecede sunmak ancak normal şartlar altında mümkündür. Bu konuyu detaylandıran ise asıl meselemizdir. Belki de yaşamın ta kendisi. Detaylandırdığımızda aslında yaşamın anlamı ve ölümün anlamı da ortaya çıkmaktadır.
    Yaratıcının ideal insan tiplemesi tarih boyunca peygamberler aracılığı ile gerçekleşmiş ve bu örneklik bütün insanlığa en kolay ve açık şekli ile sunulmuştur. En genel ve evrensel hali ile zamanlar üstü bir yorumla Allah'ın insanlara mesajı peygamberler aracılığı ile ulaştırılmıştır. Bu yolculukta yanı başımızda bulunan uyarıcı kitap bize hangi durumda nasıl bir tepki koyacağımızı bildirmiş ve bunu kendi içinde açıklamıştır. Bireyin toplum içinde uyarıcının emirlerine uyması ile oluşacak iyi insan tiplemesi bir takım özellikler taşıyor olacaktır.
    Asla yalan söylememek
    Hiç kimsenin ne diyeceğine yada hayatının nasıl etkileneceğine bakmaksızın doğruyu haykırmak
    insanlara eşit muamele etmek
    Düşkünü gözetmek, kazancını ihtiyaç sahibi ile paylaşmak
    Çevresinde bir uyarıcı görevi üstlenmek
    .....
    şeklinde sıralanacak bir çok özelliği taşıyan kişi yaşamın amacına uygun yaşarken, bu kişilerin sayısının artması ise toplumun ıslahı, refahı, barışı, huzuru, kurtuluşu için de önemli bir reçetenin işlenmesi anlamına gelir.
    Kendi itibarını Allah yanında artıran kişi ölümün başlangıç olduğu gerçek hayatta da, söylenenleri yaptığı için nefsine hoş gelmesine rağmen asıl lezzetlere ulaşma adına geçici zevklerden caydığı beri durduğu için karşılığını alacak ve gerçek lezzetlerin tadını çıkaracaktır.
    Yanında yakınında sürekli yasak olan dünya zevklerini tadan bunu ballandıra ballandıra anlatan, insanlara olması gerekenin dışında, çıkarı için itibar gösterip sonra zamanı geldiğinde istediği o çıkarı yerine gelen ve bunu övünerek anlatan, yalan ve hile ile dünya işlerini çözmeye çalışan ve dünyevi olarak çözülmüş te olan kişiler doğru yaşamaya çalışan kişileri herzaman kötü örnek olarak etkilemiştir. Dürüst davranıp kendine verilen maaşla geçinmeye çalışan bir kişi, diğer tarafta kendine ait olmayan imkanları kendi çıkarına kullanarak haketmediği kazançları sağlayan diğer bir kişi. Biri çocuklarının ihtiyacını zor karşılarken diğeri lüks içinde yaşadığında dürüst davranan kişi bendemi yapsam acaba, aslında yanlış da değil gibi yasak meyveye kayış zorluğu ile mücadeleye başlar. Bu hayatta iyi olaylar bir birim örneklik teşkil ediyorsa kötü olaylar on birim örneklik teşkil etmiştir herzaman. Sebebi nefse hoş gelmesi ve hemen yaşanması olabilir. Doğru şeyler genelde ilerisi için vaadlerde bulunurken kötü şeyler hemen sahip olunacaklardan oluşmaktadır.
    Hiçbir çıkarın olmadığı bir yaşam alanı gördümmü acaba diye düşündüğümde aklıma gelen çok fazla örnek yok, belki buna bir nebze bütünüyle üniversite öğrencilik hayatı diyebilirim. Analizini yapmaya çalıştığım bu ideal yaşam ve ideal insan toplumun tamamına hakim olması gibi bir ütopya da beklemiyorum aslında. Heralde olması gereken, sorgulayan, neyi niçin yaptığını önemseyen, empatiyi iyi yapabilen, hatasını bulup hatadan vazgeçmenin yollarını arayan, toplumsal ve bireysel görevlerini tespit edip onları yerine getirmeye çalışan bir insan olmaya çalışmak olmalı.
    Bir yolculuktan ibaret olan dünya yaşamı, gerçek itibarı ve ilgiyi kazanmak için bir oyun alanı aslında. Oyunu kuralına göre oynamak ise en büyük kural. Kural dışı oynamanın da mümkün olduğu bu oyunda seçme, karar verme, tercih yapma, istediği gibi oynama hakkını elinde bulunduran insan, yaptığı tercihlerin sonuçlarının bir kısmını oyun içinde alırken bir kısmını da oyun bittikten sonra sonsuz yaşamda, zamanın olmadığı, aklın alamayacağı ölçeklerde bir güzelliğe sahip olan yeni yaşam alanında alacaktır. Cezalandırma da aynı şartlarda olacaktır.
    Gerçek itibarın peşine düşmek için, anlık ve yasak olan zevklerden, geçici/sonu olan makul olmayan hoşluklardan, beğenilme arzusundan, bu oyun alanında bırakılacak olan maldan vazgeçip, paylaşımcı ve yasak olmayan zevkleri uygun dozda, makul hoşlukları kararında, ihtiyaç sahiplerinin hakkı olan birikmiş malın dağıtımını gerçekleştirmek, oyunun sahibinin koyduğu tıplumsal kurallara uyarak kendi kişiliğini şekillendiren ve bu kişiliklerin yetişmesi için uyarıcı rolünü üstlenen bir oyuncu olmak gerekiyor. Kaldı ki bu kurallara uyulduğun da toplumsal barışın, adaletin, güvenliğin, birey haklarının tamamen korunduğu, üst düzey bir oyun sergilendiğini görebilmemiz gerekiyor.
    Balçık ve Allah'ın kendi nurundan oluşan insan, son düdük çalınıncaya kadar istediği gibi oynama hakkına sahip bir şekilde donatılmış, akıl ile seçme hakkı verilmiş, balçık yönünü yada nur yönünü istediği kadar geliştirme fırsatı ile donatılmış mükemmel bir canlıdır. insana verilmemiş bazı yetkiler de vardır ki buna en iyi örnek ölümdür yada doğumdur.
    Unutmamalıyız ki Oyunu kuralına göre oynadığımızda, dünya yolculuğu çok güzel, bolluk ve huzur içinde geçeceği anlamına gelmez. Oyunun kurallarından biride budur aslında. Yani bazı olayların sonucu iyi yada kötü olmakla ilgili değildir. iyi yada kötü olmanın sonucu oyun sonrası yeni ve sonsuz hayatta işe yaramaktadır. Bu da şu anlamı taşır ozaman, insan dünya yolculuğunda mutlu olmak yada mutluluğu aramak gibi bir beklentiye girmemeli, çünkü bu yolculuğun mutluluğu yalancı ve geçici bir mutluluk, gerçek ve sonsuz mutluluk zaman mefhumunun içinde zaten mümkün olmasa gerek. Zamanın olmadığı yada bizim bildiğimiz gibi bir zamanın olmadığı bir yaşamda mutluluk kalıcı ve gerçek mutluluk olur.
    Bu değerlendirmelerden sonra şöyle bir kanıya varabiliriz, sonu olan bu yolculukta makam ve mevki sahibi olmanın, zengin yada fakir olmanın, sağlıklı yada hasta olmanın, güzel yada çirkin olmanın, metropolde yada kırsalda yaşıyor olmanın, villada yada gecekonduda barınıyor olmanın .......aslında hiç bir önemi yok. Nefes alan her birey ayrı kulvarlarda-kendisinin seçemediği kulvarda aynı hedefe doğru yol aldığı, durup dinlenme şansının olmadığı, kontrolü dışında zamanın akıp gittiği bir maratonda zorunlu yaşamda sürükleniyor. An itibari ile yaşanması gereken bir oyun, geriye dönmek düzeltmek mümkün değil ama gerideki hataları farkedebilme yetisine sahip olduğundan, hatasını keşfedip o hataya pişmanlık duyarak bir daha yapmamak kaydı ile özür dileme ve affedilmeyi istemek bir istisnai kural. Bu kuralı uygulayarak geçmiş hataları telafi edip her an yeni sayfa açma hakkına sahip olmak, aslında oyunun sahibinin sonsuz merhametinin bir göstergesi.

    Arayıcı
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük