bir insana hayatın ve insanın kendisinin ne kadar değerli olduğunu gösteren film. hayallerinin peşinde koşmakla sevdikleri arasında kalan bir adamın kendini sevdikleri için feda etmesi ve mutlu olmasını anlatıyor. bir insanın sadece kendisine değil çevresinede etkili olarak yaşadığını anlatıyor. karamsar ve umutsuz insanların izlemesi gereken muhteşem bir film hayata pozitif bakmayı sağlıyor.*
kesinlikle izlenilmesi gereken şaheser.
şimdiye kadar bilgisayarımda bulunupta niye izlemediğime beni utandırdı adeta.
film bi kere hiçte sıkmıyor, günümüz yapıtlarına alışan neslin bunu sevmemesini de doğal karşılamayacağım, çünkü sosyal değerlerden gitgide uzaklaşan bizlere özünü hatırlatan bu gibi filmlerin değerini anlamayan insanlarla film falan da tartışmamak gerek doğrusu.
ana felsefe: iyilik yap iyilik buldur. ve insanların birlik ve beraberlik içerisinde olduktan sonra birçok zorluğa göğüs gereceğini gösterir bu film.
sinopsisi okunarak izlemeye karar verilecek nadir filmlerin belki de en önde geleni. sinopsisler vardır ya filmin 1-2 cümlelik özeti. senaristler yapımcılara senaryolarını sunmadan önce sinopsisi gönderirler. koca filmi 1-2 cümlede anlatmaları istenir. sinopsisin uyandıracağı ilgiye göre de senaryo okunur ya da okunmaz. işte bu film müthiş bir sinopsise sahiptir ki; "bir adam noel gecesi hiç doğmamış olmayı isteyerek intihar etmek üzeredir. onun için gelen bir melek ise, eğer doğmasaydı dünyanın nasıl bir yer olacağını ona gösterir." oha lan, konuya bak. gel de izleme. tek bir kişinin bir sürü insan ve olay üzerinde ne kadar etkili olabileceğini anlatıyor. gerçi bu kısmı sadece son yarım saatinde yapıyor ama olsun. yıl 1946, oldukça güzel yapmışlar. hayattan bıkmış, usanmış tek başınızayken, sevgiliyle birlikteyken ya da ailecek gönül rahatlığıyla izleyebilirsiniz.
sinopsisiyle cezbedip gel beni izle diyen birkaç filme örnek;
life is beautiful: bir adam, küçük çocuğuyla birlikte, toplama kampına düşer. tüm bunların bir oyun olduğuna, çocuğunu inandırmaya çalışır.
celda 211: mahkumlar arasında mahkum numarası yapmak zorunda kalan bir gardiyan.
what dreams may come: kaza sonucu ölerek cennet'e giden bir adamın, karısının da intihar edip cehenneme'e gittiğini öğrenince, cennet'ten vazgeçerek cehenneme'e karısını bulmaya gider. (geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden robin williams abimize saygılarımızla...)
insana yaşama sevinci pompalayan mükemmel bir film. bana kalırsa en sağlam etkiyi alabilmek için depresif dönemlerde izlenilmesi gereken filmdir kendileri.
--spoiler--
özellikle george'un, clarence ile bir "hiç" olarak kasabayı dolaştığı sahneler müthişti. çekim kurnazlığından mıydı, yapıtın mükemmeliyetinden miydi, yoksa fazla empati kurmamdan mıydı bilemiyorum ama o sahneler sırasında george'un yaşadığı hiçlik duygusunu sonuna kadar hissettim. sanırım filmin etkisinin kilit noktası da buydu.
--spoiler--
aralığın son haftası rutin izlenmesi gereken film.
küçük sebepler büyük mutluluklar, kanaatkarlıkla elde edilen paylaçıldıkça çoğalan gerçek zenginliği, her canın varlığıyla birbirini tamamlanmayı hatırlatan konusuyla umut aşılayan film.
Başrolde james stewartın olduğu 1946 yapımı frank capra imzalı film.
Amerikan aile ve toplum kültürü tavsirlerine yer vermiş asgari düzeyde fantazi içeren ve bu sayede felsefik bir derinliği yakalayan güzel mesajların ön planda tutulduğu bir film aynı zamanda.
Teknik olarak eski bir yapım olmasına rağmen oldukça başarılı olabilmiş ve bu sayede de bir başyapıt niteliğine sahip olmuştur.