Onları Paris'te nehir boyunca sıralanmış sahaflarda salkım salkım asılı görürdüm de burun kıvırırdım... Üzerlerine saydam torba geçirilmiş, eski haritaların, şehir planlarının, kürklü hotozlu hanımların boy gösterdiği moda dergilerinin arasında boynu bükük dururlardı... Sararmış, üzerinde birtakım sakallı heriflerin ciddi ciddi somurttuğu ya da 'şimendifer' resimleri falan bulunan 'tahvilat'... 'Esham' da, yani bazı hisse senetleri de vardı, şöyle ki temettü ödeme kuponlarının üzerinde Mart 1920, Nisan 1922 gibi tarihler!
Be herif, hiç olmazsa hatıra niyetine beşer onar alsana, beheri 5 Frank mıdır nedir, paçavra fiyatı.
Hoşluk olsun diye alanlar ya da dedesinden yadigar diye saklayanlar para kazandılar.
Bunlar, Lenin'in reddettiği, hani o 'geçmez Çar manatları' gibi hiçbir değeri ve anlamı kalmamış, yetmiş yıldan fazladır ya kendine çöp tenekesinde ya da sahaf vitrininde yer bulmuş, Çarlık Rusyası hazine bonoları, savaş borçlanması (harb istikrazı) kağıtları falandı. Şimdi ara ki bulasın!
('istikraz' kelimesini umarım arkadaşlar 'düzeltip' de 'istikrar' yapmazlar...)
Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra, Boris Yeltsin bunları 'tanıdığını' açıkladı!
'Faizleri ödeyemem, çünkü vahşice katlanmış, fakat anaparaları öderim' dedi. Böylece atadan dededen bunları saklamış olanlar ya da benim eşek kafam gibi düşünmeyip de sahaftan toplayanlar tıkır tıkır Ruble aldılar. Bugün ödeme sürüyor mu bilmem, sevgili dostlarımız Deniz Gökçe ya da Meriç Köyatası bilirler.
Yeltsin kafayı mı yemişti de, seksen doksan yıl öncesinin, hem de tarihte kalmış Çar rejiminin devlet borçlarını üstlenmişti?
Hayır. Sovyet döneminin bir ayraç olduğunu göstermek, rejim değişmiş olsa da 'Rus devletinin sürdüğünü' kanıtlamak için bunları kabul etmek ve ödemek zorundaydı.
Elbette bu yazı 'nostalji olsun' niyetine yazılmış bir 'magazin eki' yazısı değil. Lafı nereye getireceğim?
Hani 'kahrolsun IMF' diye sloganlar atıyoruz ya... Kahrolacağı falan yoktur.
Türkiye'de iktidara kim gelirse gelsin, hadi diyelim iç borçların bir katakulli çevirip üstüne yattı, 'konsolide' etti, zamana yaydı, plana bağladı, dış borçları tıkır tıkır ödemek zorundadır. Planı çoktan belli bir düzen içinde.
'Bu borçları kim yaptı, niçin yaptı, yapmasaydı daha iyi olmaz mıydı?' tartışması apayrı bir konudur ve sonucu etkilemez.
'Bu hükümet gider de ben gelirsem bu işe çözüm bulurum' diyen yalan söyler. Dış borçlar, borcu borçla karşılayarak katlana katlana gittiği sürece de, bu ülkede ne yeni yatırım yapılır, ne işsizlik azalır.
Borçları reddetmek ancak Lenin'inki gibi bir 'ihtilal hükümeti' ile mümkündür. Bu, 'Türkiye Cumhuriyeti'ni tarihe gömdüm, tanımıyorum' anlamına gelecektir. Bu da bütün dünyadan tecrit edilmeyi, hatta Amerikan uçaklarının Ankara'yı bombalamasını bile getirecektir. Savaşa razı olacaksınız, razı olmak da yetmez, Lenin gibi kazanacaksınız.
Orduyu darbe yapmaya kışkırtmak isteyenler, bu durumu, bu yükü taşıyacak bir babayiğit tanıyorlar mı?
Baykal'ı da, Bahçeli'yi de, Ağar'ı da gülerek izliyorum. Eskaza hükümet kursalar, bugünkünden farklı olarak yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Avrupa baskısından korkarak becerip de Apo'yu asamayan hangi 'ulusalcı' babayiğit dış borçları tanımayacaktır?
Osmanlı borçlarını Atatürk bile reddedemedi, siz cumhuriyet borçlarını nasıl edeceksiniz?
Haaa, 'moratoryum ilan ederiz' diyen ulusalcılar da var. O zaman da devletin iflası istenecek, devletin bütün kaynakları yabancılara fiilen teslim edilecek, ileride elde edilecek 'muhtemel' gelirlere el koymak üzere yeni bir Düyun-u Umumiye, yani Genel Borçlar Yönetimi, yani sömürge maliyesi kurulacaktır.
Ya da kuzu kuzu ödeyeceksiniz, bugün yaptığımız gibi.
Acı gerçek budur. Ama siz bunları düşünmeyin, pazar akşamı Fenerbahçe-Galatasaray maçına gidin.
istikraz (borç alıp verme) muamelesi, altın ve gümüş gibi yalnız misliyat denilen tartılır şeylerde, ölçeğe bağlı buğday ve arpa gibi şeylerde ve taneleri arasında kıymet değiştirecek derecede fark bulunmayan yumurta ve ceviz gibi sayıya bağlı şeylerde olur. Hayvanlarda ve kumaş gibi değere bağlı şeylerde olmaz.
Gerek altından ve gümüşten ve diğer maddelerden olan nakid paralar, gerekse diğer tartılan veya ölçülen şeyler, sonradan yalnız misilleri alınmak üzere borç olarak alınıp verilebilir. Buna "Karz-ı Hasen" denilir. Sosyal bir yardım olduğundan büyük bir sevabdır. Fakat bunun karşılığında fazla bir şey verilmesi şart kılınırsa, bu bir faiz olur ki, riba hükmündedir. Borç verenin bir veya birkaç kişi olması arasında bir fark yoktur.
Borç alınan şeyler, sonradan kendi misilleri ile ödenir. Borç alınan bir altın para, yine aynı bir altın para olarak ödendiği gibi, bir altın para ile bir miktar buğday, yine fazlalık yapmaksızın aynı altın para ve aynı ölçek buğdayla ziyade yapmaksızın ödenir. Ancak borç alınan para, geçer kâğıt para iken sonradan piyasada bulunmasa veya geçmez bir hale gelse, kabul edilen fetvaya göre, son geçerli olduğu tarihteki kıymeti ile ödenir.
Bir kimse, borç verdiği para ve başka şeylerin tamamını veya bir kısmını borçlusuna bağışlayabilir. Borç alan da, arada bir şart olmaksızın alacaklı olan kimseye hediye verebilir.