destan niteligi taşıyan şiirdir.
kinix arkadaşımızında belirtigi gibi beste sözleri fazlasıyla ziyan etmekte, şiir sade haliyle dinlenildiginde insanın tüylerini diken diken ederken altına beste girdiginde, bir batı havası veriyor , sanki avrupalı bir müzisyenin senfonilerinden biriymiş gibi kalıyor. beste daha bir vurucu daha bir gaza getirici olsa eminim daha iyi olacaktır.
içinde türk kelimesi geçmeyen marşdır. 10 kıtadan bilmem kaç sözcükten oluşan bir şiirde niye türk kelimesi geçmez diye kendimize sorarsak, yazarının arnavut bir ümmetçi olduğu aklımıza gelir.
tepeden laik, alttan alta sünni, kenarlardan ise bombeli olarak alevi olan Türkiye'nin en temel çekişmelerinden birinin golgesinin tam boy olarak yansıdığı bir marştır.
kurucuları olan asker kökenli jakobenler tarafından, din ile devlet mekanizmalarının kesildiği ve bir "Batı Medeniyeti" projesi olmaktan başka kendisini oluşturan halkların ortak bir paydada birleştirilemeyeceği Türkiye'nin en başıdan beri, en büyük hedeflerinden biri "medeniyet" projesinin asil ortaklarından olmaktir.
Aynı Türkiye'nin Milli Marşı'nda ise, resmi politika gereği açıkça bastırılan "iman" "medeniyet"e karşı en büyük serhaddir.
Milli Marşında, Avrupa kaynaklı Medeniyet'e canavar diyen ve Medeniyet'e karşı iman dolu serhaddi ile karşı duranların kurdugu lakin aynı zamanda da laik ve neredeyse 90 yıldır canavar dediği Medeniyet'e katılma çabası güden bir ülke burası.
bir yerlerde çok pis bir ikiyüzlülük dönüyor ama nerde..
aruzun "feilâtün/feilâtün/feilâtün/feilün" kalıbıyla yazılan, türk milletine mustafa kemal atatürk'ten sonra, bahşedilmiş en güzide eser. ayrıca mehmet akif ersoy, ilk kıtada bu kalıbın dört farklı şeklini de kullanarak ne kadar usta bir şair olduğunu kanıtlamıştır.
hadise'nin rezalet yorumunun ardından, "farklı şekillerde söylenmesini doğru buluyor musunuz?" şeklinde bir soru sorulmuştu insanlara bu marşla ilgili.
bir abimiz, ki bu abimiz öyle abazanlık dönemini çoktan geçmiş, geçmesi gereken bir abimiz. 25-30 yaşlarında.
ağzını ayırarak "hadise'ye ne söylese yakışır" diyor.
sonra bu adam geliyor, türkiye şöyledir, böyledir, hede, hödö.
hadise türkiye'yi satıyorum dese yakışır diyecek adamlar var. ne alakası var şimdi? hiç, yazmak istedim.
istiklal Marşı'nın bestesi eksik ölçüyle başlar, müzik bilgisi olan birisi notaları incelediğinde bunu fark eder. Nedir efendim eksik ölçü? Bir müzik eserini oluşturan ve nota değerleri toplamı eşit her bölüme bir ölçü denir. Bazı müzik eserlerinde güftekar esere eksik ölçüyle başlamayı tercih edebilir, yani sesleri toplamı eksik olan notalarla başlayıp son ölçüde bunu tamamlayabilir. işte marşımız da böyledir. Bu yüzden sözlerini söylemek pekçok kişi için zor olabilir zira uyumu tutturmak için ayrıca çalışma yapmak gerekir. Gerçek anlamda hakkını vererek okuyabilmek için bir kıta boyunca üç nefes almak yeterlidir ancak hiçbir derste marşı adam gibi okumak öğretilmediği için herkes kafasına göre okur, bu yüzden de bazılarının iddia ettiği gibi yok prozodi yok zırt yok pırt türünden eleştirilere hedef olur. Öncelikle okumayı öğrenmek gereklidir.
Soracak olanlara da peşinen söyleyeyim evet ben de hakkıyla okuyamıyorum ancak en azından marşa laf söylemiyorum.
yazıldığı dönemde de günümüzde de aynı hissiyatı veren içindeki anlamı kavradığınızda her okunduğunda tüyleri diken diken eden türkiye'nin şanlı geçmişini,geleceğe bakış açısını ve yeni nesile öğütlerini içeren bir ülkeyi tasvirde herşeyiyle dört dörtlük milli marş.
genelde ve özellikle okullarda neden sadece ilk iki kıt'asının okutulduğuna sebep olarak "çok uzun olmasından dolayıdır herhalde" diye düşündüğüm milli marşımız.
edit/ekleme/not : embesil insancık bunun nesine eksi oy verdin?
yazıldığında yani 12 mart 1921 de laikliğin söz konusu olmadığı içinde içinde dini referansların yer aldığı ulusal marşımız. aşırı sert laiklerimiz arada bok atmaya çalışsa dahi o bokta sidikleşirler..
mehmet akif in safahat ına dahi almadığı kişisel değil kitlesel ölümsüz şiiri..
içinde geçen millet kelimesinin anlamı islam birliğini bağlılıktır. Evet fazlasıyla dini motifler vardır çünkü şiir 1921'de yazılmıştır. Eee laiklik anayasaya 1937'de girdiğine göre bundan doğal birşey olamaz.
