bugün istiklâl Marşı'nın kabulünün yıldönümü... Ancak akif gibi bir kalemin, akif gibi bir cesaretin, akif gibi bir ahlakın yazabileceği bir eserdir. Bununla birlikte maalesef, TBMM'de oy çokluğuyla kabul edilmiş, karşıtları çok ağır ifadeler kullanmıştır. Özellikle kendisi ya da arkadaşları "milli marş yarışmasına" giren bazı milletvekilleri, istiklâl Marşı'nı ilahiye benzetmişler, böyle marş mı olur diyebilmişlerdir. Üstelik bu nitelemeler, cumhuriyetten sonra da devam etmiştir. Maalesef, iki defa istiklâl Marşı'nın değiştirilmesi gündeme gelmişti. ilki 1925 yılında dönemin hükümetinin isteğiyle (Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati) resmi olarak bir "milli marş yarışması" açılmış; ikincisi de 1937 yılında devletin yarı resmi organı Ulus gazetesi, bir yarışma açmak hadsizliğinde bulunmuştur. Falih Rıfkı denen densiz herif ile (densiz herif tamlaması Karabekir Paşa'nındır, Karabekir de marş yazıyordu. Kendi eseri için kulis çalışması yaptığı söylenir. Zaten onun da kızgınlığı var. 1923'e kadar kendi yazdığını okutuyor) Necip Fazıl'ın birlikte yaptıkları terbiyesizliktir. Neyse ki, ikisi de ilkinde istiklâl Marşı'nın yerini alabilecek kalitede bir eser bulunamamış, ikincisinde de resmiyete dökülememiştir. Bu arada 1936 yılında akif'in ölümüne karşı maalesef devletimiz bilinen vefasızlığını sergilemiş ve sahip çıkmamıştır. Ama keşke sahipsiz bırakmayla yetinilseydi... Ayrıca cenazeye katılan herkes tek tek fişlenmiştir. Yani devletimiz, istiklâl Marşımızın şairinin cenazesine katılanlardan korkmuştur.
işte, bu gerçekler altında akif, istiklâl Marşı'na ve yüreğimize kazıdığı "korkma" haykırışını tekrarlıyoruz...
Türk ırkının kahramanlığını anlattığı için Bazı nesepsizlere dokunan marştır. Bu nesepsizlerin başını Kadir Mısıroğlu ve avenesi, Bazı siyasal islamcılar ve terör örgütü destekçisi Kürtler çeker.
kürt moderasyon tarafından 10 gün çaylak cezasına çarptırılan bünyemde tekrar istiklal harbi ruh-u revanı haşrolmuştur.
bu sevgi öyle büyük bir sevgi ki; tek bir vatan düşmanı kalıncaya kadar mücadele etmekten geçer.
bu aşk öyle bir aşk ki; elinin altındaki tek düğmeyle cazalandırılan biz türkiye aşıklarının artarak devam eden vatan sevgisidir.
bu aşk öyle ulu bir aşktır ki; son er düşmeden, bayrağı yere düşürmeyen bir neslin aşkıdır.
insanımız değişiyor ahlak anlayışı düşünce yapısı sürekli değiştiriliyor böyle giderse istiklal marşımız da değişecek mehmet akif ersoy "allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın" demişti ama bu halk aklını başına toplamazsa yazılacaktır.
daha marşımıza bile sahip çıkamadık geleceğe nasıl umutla bakacağız.
birinci kıtanın ilk kelimesi: korkma.
ama görüyoruz ki korkak bir halk yetiştirilmiş. hakkı yeniyor susuyor 8.ci sınıf vatandaş statüsünde almanya'da bile daha çok saygı görürsün en azından işçi olarak çalıştırırlar sonra emekli yaparlar. zaten almanya'ya kapağı atmak için binbir türlü fırsat kollamaktadır korktuğu için yarınını kestiremez.
ikinci kıtanın ilk kelimesi: çatma.
en ufak eleştiride bile karşısındakini ömür boyu hapise attırabilen ve buna gücü yeten bir otorite. hatta durum o kadar vahim ki sahte şeyhlerin tarikatların avukat orduları vardır (kedici adnan oktar buna örnek) kendisine yapılan eleştirileri asla kabullenemez halk bu yüzden korkuyor. bu insanlar kendilerini güvende hissetmiyor. güvende hissetsin diye demokrasi gibi kavramlar yaratılmıştır ama demokrasi diye birşey yoktur aslında.
burada bahsi geçen korkma, çatma kelimelerini siz insanlara söyleniyor farzedin o zaman taşlar yerine oturuyor. umarım benim gibi düşünen üç beş kişi vardır sözlük sadece cinsellik üzerine konuşan insanlarla dolu olmasın biz bunedio değiliz.
Diyor şair. ‘Bend’ Farsça bağlamak, set çekmek ve engel olmak demek. Burada muhtemelen Çin Seddini kast ediyor. Yırtarım Dağları derken de dağları erittiğimiz Ergenekon destanına atıf yapıyor. Gerçekten muhteşem.