Dönemin şartları gereği normal olandır. Falih Rıfkı atay ın bir lafı var. Osmanlı Devleti'nde "rum, Ermeni, Arap, Arnavut vardı ama Türk yoktu. Osmanlı insanlara aidiyet vermemişti diyor" bize Türk oldugumuzu Atatürk öğretti.
Akif, şair, vatanperver ve karakter adamı olmak bakımından mühimdir. Şairliğine kimse itiraz edemez. Onun oldukça bol manzum eserleri arasında öyle parçalar vardır ki Türk edebiyatı tarihinde ölmez mısralar arasına girmiştir.
Vatanperverliği, tam ve tezatsız bir vatanperverliktir. Akif, sözle vatanperver olduğu halde fiille bunu tekzip edenlerden değildi. Vatanperverane şiirler yazdığı halde en sefil bir namert ve en rezil asker kaçağı hayatı yaşayanlar henüz aramızda bulunduğu için Akifin vatanperverliği yüksek bir değer kazanır.
Karakter adamı olmak bakımından ise Akif eşsizdir. O, daima bulunduğu kabın şeklini alan bir mayi veya cıvık bir halita değil; şeklini sıcakta, soğukta, borada, kasırgada muhafaza eden katı bir cisimdir.
islamcı olmasını kusur diye öne sürüyorlar. islamcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve en yüksek ülküsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise dünkü islamcılık da o idi. Esasen islamcılık Osmanlı Türklerinin milli mefküresiydi. On dördüncü asırdan beri Türklerden başka hiçbir Müslüman millet, ne Araplar, ne Acemler, ne de Hintliler islamcılık mefküresi gütmüş değillerdir. Bir Osmanlı şairi olan Akifte milli mefküre kemaline ermiş, fakat yeni bir milli mefkürenin doğuş zamanına rastladığı için geri ve aykırı görünmüştür.
Mazide yaşayanların fikir ve mefküreleri bize aykırı gelse bile onları zaman ve mekan şartları içinde mütalea ettiğimiz zaman haklarını teslim etmemek küçüklüğüne düşmemeliyiz.
Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir kafidir. Başka söz istemez...
Akif insandı, dönmedi ve öyle öldü.
mehmet akif'e bok atanlar gördüm. insanın elini vicdanına koyması lazım adam memleketi için neler feda ediyor. hala arnavutttu diyorsunuz.
önce istiklal kelimesinin anlamını bilmek gerekiyor. bağımsızlık esnasında yazılmış bir marş.
kim bu cennet vatanı uğruna olmaz ki feda?
"Yaz sonuna doğru alayın makineli tüfek bölüğüne geçtim. Bu bölük o sıralarda ihtiyatta olduğu için, askerleri siper dışında ve başka cephelerinden de tanımak imkânını buldum. ilk işim, talim saatlarından başka bir de ders saatları ayırmak oldu. O sıralarda savaş biraz tavsamıştı. Bölüklerin mevcudu, arkadan gelen yeni kuralarla artırılıyordu. Bugün ordunun bilgi yapısında, Birinci Dünya Harbindeki Osmanlı ordusuna bakarak çok şeyler değişmiştir. Fakat o vakit, örneğin bizim bu makineli bölüğünde, istanbullu bir başçavuştan başka okuma yazma bilen kimse yoktu. Daha ilk derste belli oldu ki bu bölükte, hangi dinden olduğumuzu doğru dürüst ve kesin olarak bilen kimse de yoktur.
Derse başlarken istanbullu başçavuşa dersi sadece dinlemesini, sual-cevaplara katılmamasını söyledim. Sonra da askerlere sordum:
Bizim dinimiz nedir? Biz hangi dindeniz?
Hep birden:
Elhamdülillah Müslümanız,
diye cevap vereceklerini sanıyordum. Fakat öyle olmadı. Cevaplar karıştı. Kimisi imâm-ı Âzam dinindeniz dedi. Kimisi Hazreti Ali dinindeniz dedi. Kimisi de hiçbir din tâyin edemedi. Arada:
islâmız,
diyenler de çıktı ama;
Peygamberimiz kimdir?
deyince onlar da pusulayı şaşırdılar. Akla gelmez peygamber isimleri ortaya atıldı. Hatta birisi:
Peygamberimiz Enver Paşadır! dedi. içlerinden Peygamberin adını duymuş olan birkaçına da:
Peygamberimiz sağ mı, ölü mü?
deyince iş gene çatallaştı. Herkes aklına gelen cevabı veriyordu. Bir kısmı sağ, bir kısmı ölüdür tarafını tuttu. Fakat birisinin kuvvetle konuştuğunu, yahut bir tarafın daha ağır bastığını görünce, diğer tarafın da kolayca o tarafa kaydığı görülüyordu.
Peygamberimiz sağdır diyenlere:
O halde Peygamberimiz hangi şehirde oturur?
diye sordum. Cevaplar tekrar karıştı. Onu istanbulda, Şamda yahut Mekkede yaşatanlar oldu. Hiç bir yer tâyin edemeyenler daha çoktu. Peygamber ölmüştür diyenlere de:
Peygamberimiz ne kadar zaman evvel öldü?
denildiği zaman bu sefer onlar şaşırdılar. Yüz sene önce, beş yüz sene önce, bin sene önce diye gelişigüzel cevaplar verenler oluyordu. Fakat çoğu, vakit tâyin edemiyorlardı.
Dinimizin adı ve Peygamberimiz bilinmeyince de din ilkelerini ve ibadetlerini doğru dürüst bilen hiç kimse çıkmadı. Ezan dinlemişlerdi. Fakat ezan okumayı bilen yoktu. Namaz kılan bir-iki kişi çıktı. Fakat onların da hiçbiri namaz sûrelerini yanlışsız okuyamadı. Daha garibi niçin namaz kıldıklarını bir türlü anlatamadılar. Sonra:
Köyünde cami olanlar ayağa kalksın,
dedim. Gerçi köylerinde cami olan birkaç kişi kalktılar. Fakat onlar da bayramlarda, cumalarda âdet yerini bulsun diye camiye gitmişlerdi. Köylerinde mektep olan bir tek kişi çıkmadı. Bazı camili köylerde cami odasında küçük çocuklara imam tarafından Kuran ezberlettirilmeye çalışıldığını görmüşlerdi. Ama usulü dairesinde ve ayrı bir köy mektebi gören kimse yoktu.
ilk ders beni şaşırtmıştı. Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydiler. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.
Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual-cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.
Biz hangi milletteniz?
deyince her kafadan bir ses çıktı.
Biz Türk değil miyiz?
deyince de hemen:
Estağfurullah!
diye karşılık verdiler. Türklüğü kabul etmiyorlardı. Halbuki biz Türktük. Bu ordu Türk ordusu idi. Türklük için savaşıyorduk. Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi. Fakat ne çare ki bu biz Türk değil miyiz? diye sorunca estağfurullah diye cevap verenlerin görüşüne göre Türk demek Kızılbaş demekti. Kızılbaşlığın ise ne olduğu bilinmiyordu. Ama, onu her halde kötü bir şey sayıyorlardı. Yahut belki de aslında kendileri Kızılbaş oldukları halde böyle görünüyorlardı.
Anadoluda vaktiyle binlerce, on binlerce insan Kızılbaş oldukları için öldürülmüşlerdi. Gerçi bu öldürülenler hakikî saf Türk aşiretler halkı, Oğuz Türkleriydiler. Demek ki korku hâlâ yaşıyordu
Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın ismini, devletin merkezini, başkumandanı ve onun vekilini de bilmemektedir.
Hele iş, vatan bahsine dönünce, büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı."
Şevket Süreyya Aydemir in de bi nevi açıklık getirdiği durum. Türklük türkler tarafından kabul edilmezken arnavut biri neden türklüğe vurgu yapsın?
icinde bir kere bile " turk" kelimesi gecmeyen istiklal marsinin dini motifler icermesi o gunun sartlarinda dogaldir.
ayrica, yazarinin sıkı bir ummetci olmasi sapka devrimine karsi yurt disina (mısır`a) kacip orda olmesi marsimizin degerini dusurmemelidir.
her şeye ragmen ulusu temsil etmektedir.
bestedeki prozodi hatalarina ragmen yillarca heyecanla soylemeye calistigimiz gogus kabartan marstir.
hele hele yurtdisinda duymak goz yasartir.
Bir Arnavut tarafından yazılan bir şiirde Türk kelimesinin geçmemesi olayıdır. gayet doğaldır; çünkü bu şiir istiklal için yazılmıştır, Türklük ve milliyetçilik için değil.
ergenekon'u anlatmasıyla, kurtuluş savaşının izlerini taşıdığı için pek de türk kelimesini içermesi gerekmediğindendir. zaten şiir değil mi ruhu anlatan? bırakın bu temiz kalsın, sağcısı-solcusu bir olup okusun.
Bir turk olarak istiklal marsimizi her okudugumda tuylerim diken diken olur, gozlerim dolar. Sadece ilk kitasindaki turk bayragimiz ile ilgili olan sozleri yeter.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son
ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Bu bayrak sanli turk bayragidir, turk milletinin bayragidir, turkiyenin bayragidir.
10 kıta ve 41 mısradan oluşan istiklal marşındaki mantık hatasının tespitidır. mehmet akif ıstese buraya bır türk kelimesinı koyamazmıydı, bu kadar mı zordu.
bu tarz başlık açanların çaylak moddan çıkmak için kimlere kendi adına entry girdirdiklerini merak ettiğim başlıklardan sadece birisidir. örnek (töbe haşaa) (bkz: muhammedin peygamber filan olmadığı gerçeği)
bayrağımızın üzerinde türk bayrağı yazmıyor nereden anlayacağız türk bayrağı olduğunu diye soran bir kafaya sahip kişinin saptamasıdır, aferin güzel tespit.