savaş ortamında ve tümüyle bir milletin hayatta kalma mücadelesi esnasında, halkın çoğunluğunun temsil edildiği meclis otoritesine karşı olan ve aleyhte eylem yapanlar, demokratik olarak cezalandırılması o günün şartlarında mümkün olmadığı için kurulmuş mahkemelerdir. Örneğin, eli silah tutan herkes askere alınırken birtakım cemaat mensupları müridlerini savaşa göndermek (şehitlik inançları pek kuvvetli değilmiş anlaşılan) istemediği için, veya milli mücadele mensuplarını vatan haini ilan eden padişah yanlıları, emperyalist devletler için casusluk faaliyetlerinde bulundukları için, bu mahkemelerin gazabına uğramıştır. Cumhuriyet'in ilanından sonra da bir müddet gerekli tutulmuştur, çünkü "o kafa" nın değişmeyeceği bizzat atatürk tarafından söylenmiştir. Önemli olan kılık kıyafetin değişmesi, şapkanın takılması değil, şapkanın içinin değişmesidir. Cumhuriyet karşıtı olmak doğrudan millet fenfaatlerine ters düştüğü için, demokrasiyi kurmak uğruna antidemokratik sayılabilecek cezaların verilmesi tarihin her döneminde, özellikle fransız devrimi'nde görülmüştür.
anlamaya çalıştığım ama anlayamadığım mahkemelerdir. hayır zannedildiği gibi idam cezasına karşı olduğumdan değil, idam cezası çok sıradışı durumlarda uygulanabilmeli bana göre(abdullah öcalan, teröristler, vb.) ancak bunun için yalnızca bir hakimin kararı yeterli olmamalı, vs. kıl püsür bir sürü şart olmalı. neyse konumuz bu değil, söylemek istediğim şu, idam cezası özellikle o dönemde belki de olmazsa olmazdı, bunu tartışmıyorum ancak kurtuluş savaşında omuz omuza çarpışmış ve onca sefaleti yaşamış insanların sırf şapka kanununa uymadı diye yaşına, işine, vs. bakılmaksızın vatana ihanetle suçlanması ve din görevlilerine varılıncaya dek baskı altına alınması, şapka batı kültürüdür, takmam diyenlerin idama kadar uzanan zorlu yolda mücadele etmesi, din adına ne varsa toplumdan soyutlanmaya çalışılması ve sanki vatanın kurtarılmasında en çok başvurulan şey insanların dini inancı değilmiş gibi yok sayılması çok büyük haksızlık, bu kin neden? kurtuluş savaşında ölenler kimlerdi, şu anda şehit anneleri için de aynı durum geçerli değil mi, başörtülü şehit anneleri aslında şehit annesi olmasalar bu ülkenin gelişmemişlik göstergesi, tehlike, vs. olarak algılanmıyor mu, sizin elinize geçmiyor mu başörtülü 50-60 yaşındaki kadınların ülkemiz adına utanç olduğu görüntüleri, bekir coşkun'un teneke düdükler çoktan susmuş yazısını okumadınız mı, cumhuriyet gazetesi bunu anlatmıyor mu, nedir bu öfke, kime, neden, anlayamıyorum, gerçekten anlamaya çalışıyorum, olmuyor, vatan için her şeyini feda edenlerin bir gecede vatan haini olması, dini inancı gereği şehit olmanın kutsiyetine inanan insanların ölümü göze almasına rağmen aynı dini inancı yüzünden rejim düşmanı olarak algılanma paranoyası ve daha bir sürü şeyi ve bu hoşgörüsüzlüğü anlayamıyorum.
savaş halinde kurulmuş olan mahkemedir. amacı tbmm'ye karsı yürütülen calısmaları agır bir şekilde cezalandırarak diger olası karsıt calısmalara * göz dağı vermektir.
kurtuluş savaşı yıllarında kurulmuş ve cumhuriyet rejimine muhalif olanları yargılama görevine sahip olan özel mahkemelerdir. en çok idam cezası veren mahkeme olma özelliği taşır. ankara, istanbul, eskişehir, kastamonu, konya, ısparta, sivas, diyarbakır ve adana iline bağlı pozantı ilçesinde kurulmuştur.
"ellübin dinci astılar böhüy :(" diyip, kaynak olarak sağ lobundan fazlasını göstermeyenlerin salladığı mahkemeler.
ulan tımarhane kaçkını, hem kürt hem dinci muhalefetin babası said nursi'yi asmadı demi bu adamlar?
sayıca muhalefetin en baba olduğu yer, istanbulda mahkemelerde 1 kişi bile asılmadı demi?
bu ülkede 60 yıldır sağ iktidar var, kim gücü eline alsa maziyi karıştırmak şöyle dursun; kendi mahkemelerini kurmuştur.* sağ iktidar oy kazanma uğruna araştırmadıysa, senin halen mahkemelerin soft despot olduğunu iddia etmen salaklık olur.
tamamen tez-antitez çatışması üzerine kurulmuş bi ideolojiyi savunmak için sallanır bu mahkemelere.
şey gibidir bu, türkçe ezan, ahıra dönüşmüş camiler *, yasaklanan kuran'ın yanında * "50.000 müslümanı astılar mahkemelerde :(" var *.
fransada giyotinle paralanan 40.000 in yanında
rusyada mahkemelerde asılan 1 milyonun yanında
iranda asılan 15.000 humeyni taraftarı yanında
türk devrimi sütten çıkmış ak kaşıktır.
rakam olarak, peygamberin kestiği yahudi esirlerin hallicesi kadardır, fazlası değil.
tatlı su hümanistleri için bir daha yazıyım, kaçmasaydın savaşından adamda kurmasaydı mahkeme di mi tarihine ihanet eden puşt.
kardeş katlini aklayanların buradan saldırmaları pek manidardır,
"kardeşler savaşır akan kan minimum düzeyde kalır, devlete ve halka maksimum fayda sağlanır" psikolojisiyle yaparlar bunu
60.000 sanıktan 2.000i asılmasının çok olduğunu düşünüyosan, gülsuyuyla mutlu devrimler dilerim sana kanka.
teokratik ve monarşik bir devletin bağnazlıktan küflenmiş bireylerini elemek için kurulan mahkemelerdir. mustafa kemal'e bok atmak kolaydır. içki içerdi, islam'ı kaldırdı, türkçe'yi bok etti, lozan diye bir anlaşma imzalamış ki zafer mi hezimet mi belli değil, inönü ile nasıl bir arkadaşlığı vardı, çankaya'da harem mi kurdu, dansöz mü oynattı, istiklal mahkemelerini kurdurdu, masondu, alkolikti, bok yoluna gitti falan. ne kadar çok gereksiz argümanlar değil mi? hiçbirisi de mustafa kemal'in yeni bir devlet kurmasıyla falan alakalı değil. çünkü bu takdire şayan bir olaylar silsilesidir.
mustafa kemal'i anlamayanlar o zaman da çıkmıştır. hatta cumhuriyetin kurulduğu sıralarda milletvekili seçilmek için gereken şartlarla ilgili 3-4 milletvekili bir önerge vermiştir, sırf mustafa kemal milletvekili seçilemesin diye. milletvekillerinin misak-ı milli sınırları içinde doğmuş olması ve en az 5 yıldır seçim bölgelerinde ikamet ediyor olmaları gerekiyordu seçilebilmeleri için bu önergeye göre. mustafa kemal uğradığı hayal kırıklıklarının ve hainliklerin hepsini tek tek nutuk'ta yazmıştır, başka kaynak aramaya, kıçlara bakmaya gerek yoktur. mustafa kemal şöyle demiştir: "ben evet selanik'te doğdum ama savaşlar başladığında trablusgarp'ta vatan toprağını savunuyordum. ben eğer bir yerde 5 yıl ikamet etmiş olsaydım, suriye'de dağılan orduyu bozguna uğramaktan alıkoyamazdım, bu kadar düşmana karşı bu kadar kapsamlı bir mücadeleyi yürütemezdim ve en önemlisi de bu önergeyi veren milletvekilleri bu önergeyi veremezlerdi."
görüldüğü üzere yeni bir düzen oturtmak kolay değildir. yeni inkılaplar yapmak, toplumun yaşayışını düşünüşünü kökten değiştirmek kolay değildir. zaten ıslahat ile inkılabın farkı da budur. mustafa kemal bu olacakları görüp inkılapların yerleşeceğini fakat bir ihtimal bazı kellelerin kopacağını söylemiştir. bu lazımdır ve gereklidir. hz.muhammed islam'ı yaymaya çalıştığında çok mu iyi karşılandı ama o bir peygamberdi, vahiyler alıyordu, dini bir kişilikti, allah'ın evreni onun üzerine yarattım dediği kişiydi. bu adam ise bir osmanlı subayıydı, tek farkı teşkilatçılığı ve zekiliğiydi. hz.muhammed gibi hoşgörülü olmasını beklemek elbette ki çok yanlıştır. olmamıştır da atatürk.
atatürk'ün her istediğini yaptırabildiğini söyleyenler var ki doğrudur bir yere kadar. devlet kadrolarına tamamen hakim olduktan sonra bir cumhurbaşkanının hele ki mustafa kemal gibi bir kişinin istediğini yaptıramaması aptalca ve saçma olurdu. ama kontrolü toplayana kadar bile çok zorluk çekmiştir. savaş sırasında bile meclis'ten aldığı 3'er aylık sınırsız yetkili başkomutanlık görevini uzatmak istediğinde meclise hastalığından ötürü gelemediği gün, bu teklif kabul edilmemiştir. ancak ertesi gün, meclise gelebildiğinde bir konuşma yaparak bunu kabul ettirebilmiştir. meclisteki ufacık bir çoğunlukta bile görüşlerini kabul ettiremeyen, halkın ve devletin geleceğini düşünüp bunu uygulattıramayan mustafa kemal koca bir ülkede inkılapları gerçekleştirip düzeni ve asayişi sağlamaya çalışana kadar istiklal mahkemeleri kurdurmasın da ne yapsındır?
31 Temmuz 1922 tarihli, istiklal Mahkemeleri Kanunu ile her mahkemeye bir savcı bir de yedek üye verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu mahkemelerde yargılamalar halka açık yapılır, iddialar ortaya atılır, Sanıkların savunmaları dinlenir ve karar verilirdi. idam ve ağır hapis cezalarının onayı TBMM.tarafından yapılırdı. Ceza onaylandıktan sonra derhal infaz edilirdi. Milli Mücadele dönemi boyunca üç sene içinde vatana ihanet, casusluk,bozgunculuk,kışkırtıcılık gibi suçlardan dolayı 1054 idam cezası verildi. 1786 kişi çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. 41768 kişi dayak gibi hafif cezalara çarptırılırken 11748 kişi beraat etti. (Fransız ihtilal Mahkemelerinin sadece 1793 yılı içinde verdiği idam cezası 70.000 dir.) Cumhuriyet ilanından sonra Şeyh Sait isyanının çıkması üzerine kabul edilen Takrir-i Sükun Kanunu ile Şark istiklal Mahkemesi ve istanbul istiklal Mahkemesi de kurulmuş ve rejime muhalefet edenler yargılanarak cezalandırılmışlardır.
"istiklal mahkemeleri, yargılama usulleri açısından hukuk ilkelerine uymuyorlardı. çünkü, üyeleri hukukçu olmayıp, meclis içinden seçilen mahkemeler verdikleri kararlardan sorumlu değildi. kararın verilmesi için delile gerek yoktu. avukat tutmaya bir engel olmadığı halde, pratikte hemen bütün davalar avukatsız yürütüldü. kararlar hâkimlerin vicdani kanaatine göre verilirdi ve temyiz edilemezdi. verilen cezalar (idam dahil) derhal infaz edilirdi.
1920-1923 döneminde görev yapan 14 ilk dönem istiklal mahkemesi, esas olarak 'casusluk', 'bozgunculuk', 'asker kaçakları', 'eşkıya', 'saltanat yanlıları' ve 'isyancılar' ile mücadele etmek için kurulmuştu. bu mahkemelerde, 29 nisan 1920 tarihli hıyanet-i vataniye kanunu'na (ve bu kanunda 15 nisan 1923'te yapılan değişikliğe) dayanarak, toplam 59.164 kişi yargılandı, bunların 41.678'ine çeşitli cezalar verildi. 1054 idam cezası infaz edildi. divan-ı harbi örfi (sıkıyönetim) mahkemelerinde yargılanan ve ceza görenlerin sayısı ise bilinmemektedir."