(#999552) nolu entryimde belirttiğim vakit gibi esekkten düşmüş karpuza dönmüş kişilerdir. hemen siddet buyurmayin siddetli muhafazarkar dar kafali eski adalet partili, yeni akp'li gönülden komunizm ile mucadele derneği azalarından değilim.
subjektiviteden cikip objektiviteye gecelim, 1965 secimleri ile meclise kapaği atan o meshur linci yapanlarin safinda yer almayalim.
gerçi linçe hedef olurken artık linç etmeye bayılan ne yazık ki stukocu olan ve 1961 model rambler araba tiriplerine girmeyelim.
dergi satmak bir düsünceyi yaymanin en son yapilacak seydir. hele ki otomatik top gibi hamasetlere gark olmak diyalektik materyalizm'in temel kanunlarindan olan reddin reddi prensibine bağdaşmaz. hele ki niteliğin niteceliğe dönüşü kanuna muhalefeten kozmosun kanunlari insanın üstüne silindir gibi geçer.
laf salatasi yapmayacağim, her platformda yapilan gibi.
bunun yerine kısa ve öz anlatacağim.
dergi satmak madem bir davaya hizmet, dergi satmak bazukaya karsi su tabancasiyla, ezberlenmiş, klişeleşmiş metinlerle mucadele etmekten gayri birşey yapabildiniz mi?
sizi kınamıyorum, kınama hakkımda yok. çünkü nihayetinde düsündüklerinizi söylemek hakkına marufsunuz.
fakat bendeniz de taktir edersiniz ki düsündüklerimi terennüm etme hakkına sizin kadar malikim.
bu düsünceler içinde bir tanesi var ki sizin hosunuza gitmeyecektir. biraz mantiğiniz varsa amigolugu birakip düsüneceksiniz.
mesela halk adina yapilan küba devriminin s.s.c.b.'nin a.b.d.'nin burnunun dibinde üs için yapildiği a.b.d. yaraklara yan basınca bunun acisini cikartmak için şili'de darbe tezgahladiğinizi hiç düsündünüz mü?
düşünmediniz tabi ki.
en azindan aklınızı kullansaniz düsünürdünüz, ama nerde o akıl. daha evinizi toplayamadan dünyayi toparlamaya calisiyorsunuz ve cok fena cuvalliyorsunuz.
hala 19. yuzyil kosullanmalari içinde gark oluyorsunuz.
o olayi anlatayim ben size. entryimde konusu geçen olayi. istavrit zirvesinin yapildiği eski bir dostumun kayınpederinin cenazesine gitmiştim. gömlek kravat ceket üçlüsü giymiştim.
cenaze sonrası istiklal caddesinde zirve mekanını firil firil aramaktaydim. o sırada bu dergileri satan bir elemanla gözgöze geldik. ayak üstü muhabbete başladik.
ben sizin gibi meraksiz olmadiğimdan ve kulaklarim kapali olmadiği için büyük merak içindeydim. merakim ise yeni bir açılım olabilirmiydi sol cercevede ve bunu anlamak için sordukca soruyordum.
aldiğim bir cevaplar ise klasik cevaplardan öte gitmiyordu. sanki tütün romanını tekrar okumuş gibi olmuştum.
karşımda bir makine vardi.
durmaksizin sloganları ve beylik kelamları tekrar ediyordu.
sıkıldım ve kabalaşmamak için zor tuttum kendimi.
birden aklıma bir hergelelik geldi.
dedim ki elemana; 'benimle merkeze kadar geliyorsunuz, ben sivil polisim halkı sınıfsal olarak düşmanlığa sevkettiğiniz için sizi tutuklamak zorundayim' minvalinde bir kaç kelma ettim.
elema apişti kaldi ve tipiş tipiş önüme kattim.
bilenler bilir beyoğlu karakolunu.
konuşlandiklari yere yakındir.
eleman bir kelam edecek halde değildi.
korkmuştu.
sonra mesela yani diyerek girgir geçtiğimi söylerek saliverdim.
hala beni sivil polis sanmakta ve ne vakit caddede gazetesini satarken gözgöze gelsek tedirginlik duyar.
olay bundan ibarettir.
şimdi gelelim zurnanin zirt dediği yere.
bu kişi bana kimliğimi bile sormadi.
o kadar şaşkın bir haldeydi.
eşekten düşmüş karpuza dönmek aha buna denir.
gerçi hala inatla 1848 model bir yorumla bir şeyleri yapmaya kalkmak essekten düşmüş karpuzlarin yaptiği birşey değil midir?
bakın bir çok seyleri cok güzel tenkid ediyorsunuz, ama çözümü önermiyorsunuz.bilinene ezberlerin haricinde birşeyler önerin başımızın üzerinededir.
vel hasıl-ı kelam daha önce kaleme aldiklarimi tekrar etmek istemiyorum ve entryimi stopluyorm.
görüşlerine katılmasam da kararlı mücadelelerini her zaman taktir ettiğim, görüşlerini yaymak için çaba sarfeden, davasına sahip çıkan insanlardır. dergi satmak birçoğuna göre basit bir şey gibi gelebilir ama an azından mücadele veriyorlar evlerinde oturmuyorlar.
büyük bir tutkuyla bağlanacak ve inanacak bir şeylerinin olduğuna gıpta ettiğim insanlardır fakat yüzlerinde ki asabiyet yüzünden sanki işlerini çok da severek yapmıyorlarmış gibi gelir hep.
muhtemelen söz konusu sol örgütün neredeyde tüm üyelerinin toplaşması ile taksim meydanından galatasaray lisesine kadar uzanan gevşek bir kortej oluşturan militan kişilerdir.
aslında yanlış yapıyorlardır dergi satarak para kazanılır mı??? gitsinler bir dernek açsınlar fakirlere yardım edebiyatı yaparak, deniz feneri olmaz ama başka bir isim bulsunlar ve bak para nasıl geliyor.
hani bunlar para kazanmak için dergi satıyor ya o bakımdan...
istiklal caddesine sadece baba parası harcamak için gidenlerin pek bir garibine gitmiş inandıkları değerler uğruna mücadele veren kişilerdir.* yine bir ilginç olan ise microsoft kullanıp, coca cola içen dinci küçük mücahit ve arkadaşlarının "converse parası biriktiriyorlar" hedelerine mağruz kalmalarıdır.*
bedava dagitilan gazetelerin toplu halde alinip kagit toplayicilara satildigi veya kese kagidi yapmak icin alindigi bir ulkede cok zor bir sey yapmaya calismaktadirlar.
sol dergisi satan gençlerdir aynı zamanda. türkiye'de kısırlaşmış sol siyasetin meydanlarda bulunmasını sağlamaya çalışan insanlardır. hiçbir kar amacı gütmeden satılan bu dergilerden alınan paralar yalnızca derginin yeniden basımına harcanmaktadır. ama arkada diğer yayın organları gibi parababaları olsaydı değersiz 20 dakika gibi hergün bedava dağıtılırdı. ama parababalarıyla işleri olmadığından bastıklarının parasını almak zorundalar. ne yazık ki bu gençler hakkında burada yazılanlardan bir tanesini gidip yanlarında söyleme cesaretinde de kimse bulamaz? niye? çünkü bu gençlerin onda biri oranında cesaret toplumumuzda yoktur da ondan.
70 lerde köy köy gezinip halkı kışkırtan komunistlerin familyasındandırlar. yalnız bu komunistlerin amacı devrim yapmaktan daha çok convers ayakkabı parası çıkartmaktır.
giydikleri kıyafetlere bakıldığında komünist değil de marjinal olarak adlandırılacak insanlar. ayaklarında amerikan malı converseler altlarında,levi's pantolonlar ve ellerindeki sol görüşlü dergilerle gerçekten ironik görüntüleriyle, istiklal caddesindeki sokak gösterilerinden bir tanesini sahnelerler.
ankarada sakaryada, karanfilde satmak için değil mide bulandırmak için elindeki paçavrayı havaya kaldırıp elinde türk bayrağı taşıyormuş edasıyla angut gibi dolaşan neye kime alet olduğunu kendisinin dahi bilmediği düşünülen tipler.