Kurallı ve makul araba kullanmaktan aciz binlerce insanın kargaşa haline getirdiği durumdur. Kuyruk ve sıkışıklığın birinci nedeni, önündeki şeritte düz gitmektense, iki yanındaki şeritlere kurbağa gibi bakan güzide insancıkların zigzaglarıdır. ikinci neden de, herkesin aceleci olması, önündeki aracın arkasına yapışarak ilerlemesidir. Oysa ara yolları açık bırakacak mesafelerde durmayı akıl edebilseler, ucu bucağı gözükmeyen sıkışıklıklarının belki kaynağını açık hale getireceklerdir.
Bu tutumun meydana getirdiği trafik kazaları ise işin tuzu biberidir. allah düşmanıma vermesindir.
son üç günde münübüsün kapısına tutunup, göt açıkta duracak şekilde yolculuk edip, eve ulaşmaya çalışan bir gariban olarak; kelimelerimin kifayetsiz kaldığı, motor bozan trafiktir.
bir çok insan için çile olduğu gibi, bir çok insan için de ekmek kapısı olduğundan mütevellit uzun yıllar daha kolay kolay düzelmeyecek istanbul'un güzide sorunlarından bir tanesi.
hayata geç kalmanın ve beyninden uyarı almanın en büyük sebebidir. uzun yol boyunca arabaların arkalarındaki stop lamlalarından nehirler olur akşam 6 vakitlerinde. bir gözünüz seyirmeye başlar, belirli kilit noktalar vardır örneğin millet caddesi, ya da şirinevler kavşak ve ya levent-zincirlikuyu. filmlerde gördüğümüz canavar kamyonların neden icat edildiğini anlarız akşamları ve ya sabahları. özellikle akşamları hissederiz. sabahları uykulu ve hatta uyuduğumuz için yollarda pek koymaz. ama akşamları çilelerden çile beğen.
insanın ömründen ömür götüren ama yine istanbul u sevmeme nedeni olamayacak karmaşık trafik. sağı solu da belli olmuyor; gayet akıcıyken az bir dakika sonra iğne atsanız yere düşmeyecek duruma geçebiliyor.
eski model bir arabanız varsa ve çok iyi bir şoför değilseniz bir çok maceraya gebe olan yerdir.
bayram için bakım yaptırırsınız ilk baştaki istanbul trafiği denen canavarın ortasında zaten zordan yürüyen emektar arabanız iyice su koyvermesin diye..
otobana çıkılır çok bir problem çıkmaz otobanda, yeni model arabalar gibi kanatlanıp uçamasanızda kendi hızınızda tıngır mıngır gidersiniz istanbula, ama otoban gişelerinde film başlar, trafik sıkışır millet bir an önce gişelere girmek için size burun göstermeye sizde onlara yenilmemeye çalışırsınız.
tabi emektarın debriyajından ses ve koku gelmeye başlar, bir süre dur kalk yaptıktan sonra yavaş yavaş nefesi de darlandımı istop etme faslı ile iyice şenlenir yolculuğunuz.
gişelerden çıktıktan sonra birden millet delirir makaslar eşliğinde araba kullanarak yatağından çıkmış bir dere gibi çılgınca akmaya başlar sizde en sağdan devam etmeye çalışırsınız ama fark edersinizki sizin emektarla bu trafikte yeriniz yoktur çünkü belediye otobüsleri bile 140 km. hız ile gitmektedir ve bu sizin 4 vitesli emektar için ölümcül bir hızdır,
emektar yaptığı yüksek hızdan dolayı yakıtı su gibi içmekte ve can vermek üzere olduğunu belirtir sesler çıkararak yoluna devam etmektedir ki siz arada "dayan koçum az kaldı" şeklinde gaz versenizde durum nafiledir "aha şimdi patladı araba" derken trafik aniden durur, hatta az önce çılgın dere gibi akan trafik şimdi bir yağmur birikintisi kadar hareketsizdir.
biraz soluklanırsınız kalp atışları normale döner, ama arkasından trafik hiç kımıldamadığı için canınız sıkılır yan taraftaki arabadaki at hırsızı tipli agayla bakışmaya başlarsın içinden "ulan şöyle bebek gibim bir hatun denk gelmezki hep sap hep sap" dersin.
tam bu düşüncelerin ortasındayken birden trafik açılır 15 dakikadır orada bekleyen millet bunun acısını çıkartır gibi daha bir deli deli gitmeye başlar sende tempoya uymak zorunda kalırsın tabi 120 km 130 140..... derken birden önünde akıp giden trafik küt diye durur önünde giden son model arabalar abs, ebd gibi sistemlerini kullanarak hemen yavaşlarlar oysa arkadan 140 km hızla gelen asd sistemli * canlı bomba otomobilden haberleri yoktur bütün tecrübelerinizi kullanarak * en sonunda durursun ama nefesinde biraz daralmış olur hemen arabanın acs * sistemini kullanarak biraz nefes almaya çalışırsın ama çevredeki arabaların egzost gazlarından zehirlenme belirtileri göstermeye başlayınca camı kaparsın böyle gayet hareketli bir yolculuktan sonra gideceğin yere kazasız belasız varınca muzaffer komutan edası ile arabadan inersin * ama kimsenin seni salladığı yoktur kimse bilemez tabi senin ne zorluklarla bu yolculuğu bitirdiğini ne badireler atlattığını.
altı üstü 3 saatlik bir yolculuk yapmışsındır o kadar olsundur bilmesinlerdir sonuçta sen trafikle, manyak minübüsçülerle ve son model arabalı bazı angut şoförlerle savaşarak kendine ve sevdiklerine bir zarar getirmeden hedefine varmışsındır, ama bunun birde dönüşü vardır.
gün itibariyle yağmur yüzünden iyice çekilmez olmuş trafiktir. bakırköy incirli'den e5'e çıkmak yarım saatten fazla sürmüş, bu arada da bolca kornaya basılmış ve önde sebepsiz yere bekleyen tembel ve sorumsuz araçlara kin kusulmuştur.
öyle bir trafik düşünün ki çalışmaktan daha çok zamanınızı alsın. işte bunun adı istanbul trafiğidir. insan 4 saatte evine gider mi? köprünün karşısındaysan evet. ulan diyorum kendime tayinimi şöyle anadolu şehirlerine iste. yok yine de gönlüme söz geçiremiyorum. istanbul başka bir şey ya, anlatılmaz yaşanır
trafigin dereceleri vardir. guzel ulkemde, trafik yolda durma noktasina gelir genellikle ki ona trafik demeye dil varmaz. o resmen park et git senfonisidir. cekerlermis,...'ceksin efendim, o da kurtulsun, bende.'
grand theft auto iii'yi düşün. oyundaki trafikte az araç olmasına rağmen kurallara uyarak ve arabayı hasar almamaya çalışarak, herhangi bir yere çarpmadan kullanmayı denediysen bunun zorluğunu bilirsin, anlatmama gerek yok. hatta bu bilince kendini fazla kaptırdıysan, sana mal gibi gelip vuran arabanın sahibinin ağzını mermiyle doldurma isteğiyle de tanışıksın demektir. * hah işte. istanbul trafiğinde de ruh halin bu olacak. üzerine bir de damarlarında dolaşan stres var tabii. neyse, temel olarak o trafiğin aynısını kafanda canlandır. aniden fren yapan bayır turpları, durup dururken şerit değiştiren öküz oğlu öküzler, ışıklarda araya burnunu sokmaya çalışanlar, altındaki nuh-u nebiden kalma esperanto'ya * bakmadan sağlı sollu salvolarla trafikte çılgın atan manyak oğlu manyaklar, sanki hayata küsmüş gibi üzerine geldiğini gördüğü halde yola atlayan, arabanın önünden arkasından geçmeye çalışan yayalar... evet. şimdi bu manzaraya gta iii trafiğindekinden kat be kat fazla araç, "farın girdiği yere araba da girer usta, arabanın burnunu soktuk mu tamamdır." zihniyetine sahip araç kullanıcıları, delimanyak taksi şoförleri, boş yolda sol şeritte 60 km/h'yle gidip insanı deliye döndüren bayanları, ana yollarda spor arabalarla kapışan gençleri de ekle. tamam.
bir haftadır iyiden iyiye cozutmuştur bu olay. avrupa yakasının belirli noktalarında trafik olmasını normal karşılıyorum ama anadolu yakasında, kızıltoprak girişinde, o koca yetmiş şerit yolda trafik olmasını, sahil yolunun dağılmasını anlayamıyorum. hele bu akşam kadıköye inicem diye kızıltoprakta maç sonrası beş dakikalık yolu kırk dakikada gitmek beni delirtti. araç sayısındaki artış ki insanların bu kadar parayı nereden bulduklarını merak eiyorum, yolların daracık olması, öküz gibi araç kullananlar ve saçma sapan yerlere park yapan araç sahipleri sebebi ile de katlanmaktadır bu.
Araç karayolu üzerindeki hareketleri olarak tanımlanan trafiğin sabah ve akşam saatlerinde daatlerce durması ve 15 dakikalık mesafelerin bile saatler geçtikten sonra alındığı bir ortamda hala "istanbul traği" ifadesinin kullanılmasını anlamadığım yapıdır.