sevdikleri, anıları, hayatı istanbul'da olan insandır, başka bi yerde yaşayamayacak kadar istanbul'u doldurmuştur.
evet, bir zamanlar bendim bu. hayatım henüz yolunda giderken, etrafımdaki herkesin kazığını yemeden az önce bile hala bendim. sevdiklerim tarafından terk edilmeden az önce hala bendim. hayatım rayından çıkarılmadan, hayallerim birer birer en sevdiklerim tarafından kırılmadan önceki halim o işte.
şimdi ise geride bıraktığım için üzüleceklerimin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. deniz'i özlerim heralde en çok (ve eski haliyle), galata kulesini, ekspres inegöl köftecisini, moda'yı... evimi. 3 gün sonra artık kendi yatağımda yatmıyor olucam. yazın güneş yüzüme perdenin hiç kapanamayan kısmından süzülüp de gelmeyecek ama her sabah beni "tek tek"le uyandıran sevimli üst kat komşularım da olmayacak tabi( ve inanın bu iyi birşey...).
başucumdaki resimleri bile almicam yanıma, sadece kitaplarım, onların bile hepsi değil, çok hatırası olanlar ağır gelir bana. hani bir kaç kez okuyup da beğendiklerim, hafif hafif nasıl da güzel taşınır. anılarım ağır yükler oldu sadece, geride bırakmasam olmaz. yepyeni bir sayfayı eski anılardan kalmış mürekkepli parmaklarımla kirletmek istemiyorum.
safra atıp hızlanarak giden bi gemi olmak istiyorum kendi denizimde. küskün giden ama en azından hızlı giden bir gemi, çok büyük oldu o, bir kayık.
doğduğum yeri doyduğum yer yapmaya gidiyorum, dedi eskiden istanbul'dan başka yerde yaşayamam diyen insan.
afedersiniz ama salaktır.
istanbul'a arada sırada giden bir izmirli olarak istanbul hakkında gözlemlerimi aktarmak boynumun borcudur. **
ilk olarak istanbul'da en büyük sorun herkesin de bildiği gibi trafik sorunudur. bir yerden bir yere gitmek resmen ölüm gibi olup, insanın zamanını çalar. izmir'de ise birbirine en uzak yer 1 saattir.
diğer bir olay ise; orada yaşayan insanların çoğunun robotlaşmış olmasıdır. * sabah dışarı çıktığınızda insanlar sürekli bir koşturmaca içindedir. halbuki izmir'de böyle mi hepimiz keyifli keyifli, işimize gücümüze gideriz. her şeyden (çalışmakta buna dahil) zevk almasını biliriz.
başka bir olay ise; hava kirliği . istanbul'a ayak basar basmaz bünyem her seferinde öksürüğe yenik düşmektedir. dersen ki sanki izmir'de sanki hava çok temiz mi diye. haklısın çok temiz değil ama istanbul kadar da pis değil derim.
bu sadece istanbul-izmir kıyaslamasıydı. dünya'da daha yaşanılacak güzel yerler varken, istanbul diye diretmenin anlamsızlığını göstermek adına.
büyük olasılıkla sabahın köründe kalkıp işe gitmeyen, parası az ya da çok ama kesinlikle üretimsiz insanlardır. En komiği de böyle insanlar tiyatro, sergi, müze gibi istanbul'un avantajlarını kullanmaz, istanbul'un tarihi dokusu en canlı muhitlerini değil kanyon/akmerkez/nişantaşı'nı dolaşır, bu mekanlar için istanbul dışında yaşayamazlar.
Sabahın köründe kalkıp haftanın 6 günü işe giden, en ufak alışveriş ihtiyacını görebilmek için trafik/parkyeri/zaman sorunu yaşamak zorunda kalan, otobüse binmekten sokakta yürümekten tedirgin olan, cocuğunu emanet ettiği kişilere bir türlü güvenemeyen, çocuğunun gittiği okulda takıldığı ortamlarda ne ile karşılaşacağının endişesiyle yaşayan insanlar için boğaz geçilmesi gereken bir engel; taksim kalabalık ve tehlikeli mekan, nişantaşı gereksiz pahalı açıkhava AVM'sidir. Parkların, bahçelerin, müzelerin, tiyatro salonlarının tek anlamı uktedir. Başka yerde yaşasa trafikten yoldan kurtardığı zamanla neler yapabileceğini düşünür, çocuklarını daha güvenli ortamda büyüteceğini, evinin kapısını ya da sokaktaki arabasını en son bıraktığı gibi bulacağını bilir, o yüzden hep istanbul'dan kaçma hayalleri kurar.
bizde istanbulda yaşıyoruz ama abartmıyoruz şekilnde cevap vermek istediğim insan hiç bir şey vazgeçilmez değildir şartlar uygun görmezse izmire düşerse yolumuz orayı da de severiz van ı da atinayı da her neresi olursa olsun biraz özen yeter.
eğer bir yeri severseniz orası dünyanın en güzel yeridir sevmiyorsanız orası dünyanın en güzel yeri değildir.
(bkz: vizontele)