davulun sesi misali, bilmeyene uzaktan hoş gelen ve fakat aslında hiç de kolay olmayan bir durumdur.
her şey iki katı zordur, her ne kadar 'bekar adam her yerde her şekilde yaşar' düşüncesi bizim toplumuzda ağır bassa da, istanbul gibi bir yerde aile hayatından yoksun olmak, birçok şeyi alıp götürür.
istanbul'un kirli havasında, mecidiyeköy-taksim arası anlamsızca yürürsün.
yürürken kitapçılara uğrarsın, ya da bir dergi alır okursun.
o da olmadı , sırf sıkıldın diye yemek yersin profilo'da, cevahir'de ya da taksim'in bir köşesinde.
simitçisiyle, midyecisiyle, eskicisiyle, hatta polisiyle bile konuşursun, sırf sıkıldığın için.
metrosuna, metrobüse ya da teleferiğe binersin, maksat zaman öldürmek...
yalnızlığı iş yaparak doldurmaya çalışırsın, çalışmak için erken yatarsın.
beşiktaş'ta kahve içerken, anlamsızca denize bakarsın, mutlu gezen çiftleri görüp iç çekersin. sevgilinin o an yanında olmasını istersin, hayaller kurarsın. sonra gözlerini açtığında garson "başka bir isteğiniz var mıydı?" der. "yok" dersin ama, derin bir nefes verirsin.
ne yaparsan yap, yerini dolduramayacağın bir eksiklik vardır yüreğinde, tamamlanmayı bekleyen.
doldurulamadığını idrak ettiğin an;
tekrar birlikte olacağınız günü hayal eder durursun istanbul'un dar sokaklarında, evine ağır adımlarla yürürsün.