hain bir tuzağa çekilmiş kurbanmış.
hakkında ibranice ileri geri konuşulurken gülümseyerek poz vermesi malesef çok talihsiz bir durum oldu.
her ne şekilde olursa olsun, uluslararası arenada ülkemin sürekli küçük düşürülmesinden rahatsızım.
coniler tarafından kafasına çuval geçirilerek yüz kızartıcı bir suç işlemiş mahkum gibi alıkonulan askerlerimiz, sonrasında soydaşlarımızın, çağa ayak uyduran dış politika uğruna iki dakikada satılması*, rasmussen'in ülkesine döndüğünde bizimle dalga geçer gibi verdiği demeçler ve şimdi de elçiye edilen zeval gerçekten bize yakışmayan olaylar.
kesinlikle bıçak çekmeliydi hatta mahalleden adam toplayıp israillilerin kahvesini basmalıydı. en azindan bize has bir küfürle(amını dizine indirmek,hayatını sikmek...) karşılık vermeliydi.ama bu kadar aklı başında davranmamalıydı. zaten diplomatla, kahvedeki herhangi bir adamın hiçbir farkı da yoktur. çünkü dışişlerinde çalışacaklara ilk öğretilen şey bir konuşmada moderatörle güreşmek ve karşısındaki bir diplomata kafa atmaktır. bu osmanlıdan beri böyledir. (bkz: sen nasıl osmanlı torunusun be monşer)
bir türk vatandaşı olarak beni utandırmayan kişi. gitti iki santim daha alçak bi koltuğa oturdu diye neden utanmam gerektiğini anlayamadığımdan dolayı olabilir.
olaylara gereğinden fazla anlam yüklemek hayatı (hele ki benim gibi ortalama bir vatandaşın hayatını) iyiden iyiye çekilmez yapıyor. bu gerek türk, gerek yabancı diplomatların sık sık yaşadığı olaylardan biri işte. siyasetin çarklarının döndüğünün göstergesi ayrıca. orda bi sorun yok yani. bu benim uyku düzenimi bozuyorsa bende problem var demektir.
"Dışişleri Bakan Yardımcısı dün beni makamına davet etti. Biz 'Nedir'? diye telefonla konuyu sorduk. Bize verilen intiba, Bakan Yardımcısı ile daha önce tespit edilen randevunun öne alındığıydı. Bu bir tanışma, bir nezaket randevusuydu. Biliyorsunuz, ben görevime 3.5 ay kadar önce başladım. Bu ziyaretim, bir nezaket ziyareti içinde yapılacaktı. Dün telefon edildiğinde bu nezaket ziyaretinin ele alındığı söylendi.
Sorulmasına rağmen toplantıda kesinlikle Kurtlar Vadisi veya başka bir konunun gündeme gelebileceği yönünde hiçbir bilgi verilmedi.
GAYET iYi KARŞILANDIK
Toplantı, israil Parlamentosu'nda oldu. Parlamento'ya gittiğimizde gayet iyi karşılandık. Birisi bizi kapıda karşıladı, yukarı kadar götürdü.
Sayın Ayalon'un Meclisteki odasına çıktık. Kapıda sadece 1 dakikalık bir aksama oldu. Ondan sonra kapı açıldı, içeri girdik. El sıkışıldı, gayet iyi bir şekilde karşılandık. Kendisi 'Böyle acele çağrıldığım için özür dilerim' gibi ifadelerde bulundu, iltifat etti ve 'hoş geldiniz' dedi.
YA KARIŞIK OTURACAKTIK, YA KOLTUĞA OTURACAKTIM
Ben hâlâ bir tanışma ziyareti için gitmiş olduğumu düşünüyordum. Küçücük bir odada üç kişilik bir koltuk vardı. Müsteşar arkadaşımla biz oraya oturduk, 4 tane de sandalye vardı. Zaten onlar 4 kişilerdi. Ya karışık oturacaktık ya da ben koltuğa oturacaktım. Koltuklar arasında 3-4 santim fark olduğunu ben fark etmedim.
iBRANiCE OLDUĞU iÇiN ANLAMADIM
Doğrusu böyle bir şeyin gündeme getirilebileceği aklıma bile gelmedi. Daha sonra görüşme bittikten sonra o sırada fark etmedim ama müsteşar arkadaşım fark etti; gazeteci ibranice Ayolan'a bir şey söylemiş, o da çok kısa bir şekilde ibranice bir şeyler söylemiş.
Toplantı bittikten sonra Kudüs'ten Tel Aviv'e gelmeden, bunlar herhalde internet sitelerine israil Dışişleri Bakanlığı tarafından verildi. 'El sıkışırken fotoğraf çekemezsiniz', 'Büyükelçi daha alçak bir koltukta oturuyor' gibi ifadelerde bulunduğu bugünkü gazetelerde yazıyor. ibranice olduğu için bizim orada bunu anlamamızın imkanı yok.
CESARETi OLSA iNGiLiZCE SÖYLERDi
Eğer Bakan Yardımcısı bu ifadeleri ibranice değil ingilizce kullanmak cesaretini gösterebilseydi kendisine gerekli cevabı anında verirdik. Bakan Yardımcısı bunları ingilizce söylemek cesaretini gösteremediği gibi tercüme etmek nezaketini de gösteremedi.
SADECE DiZiYi KONUŞTUK
Dizi hakkında üzüntülerini belirttiler, dizide bazı sahnelerin kendilerini rencide ettiğini söylediler. Ve dizi dışında başka hiçbir şey konuşulmadı.
OYUN OYNANDI
Hatta Sayın Bakan Yardımcısına 'içeride çok basın var' dedim. Kendisinin cevabı da 'Türkiye gibi büyük bir ülkenin büyükelçisisiniz, basının ilgi göstermesi normaldir' oldu. Tamamen bir oyun oynandığı kesin.
GERÇEK DEĞiL
Bütün bu olayın patlamasına sebep olan ibranice ifadeleri, benim biraz daha alçak bir koltukta oturduğum filan gibi bunlar gerçek değil. Odaya giren herkes bunun gerçek olmadığını tespit edebilir. Dediğim gibi, ben kimse tarafından oturtulmadım, odaya girdiğim zaman üçlü koltuğa biz yöneldik.
TÜRK BAYRAĞI OLMAMASI NORMAL
Bir büyükelçinin, dışişleri bakanlığındaki bir toplantıya gittiği zaman Türk bayrağı konması gibi zaten bir adet yoktur. Bir israill Milletvekili ve Bakan Yardımcısı'nın odasında da israil bayrağı olması gayet normaldir.
BiLSEM TERK EDERDiM
Bilseydim odayı terk ederdim. Hiçbir kimse Türk Büyükelçisi'ni daha aşağı bir yere oturmak gibi bir ifade kullanılamaz.
3-4 SANTiM DAHA ÜSTÜN MÜ YAPIYOR?
Zaten bu son derece saçma bir olay; bir koltuk ile öteki arasında 3-4 santim fark olması, Bakan Yardımcısını daha üstün bir duruma mı sokuyor?
2000-2004 yılları arasında Şam'da görev yaptım. Abdullah Öcalan, Şam'dan atıldıktan sonra görevime gittim. Atina'da da görev yaptım. O dönemde Türk-Yunan ilişkilerinde çok zor dönemler yaşanmıştı. 35 senelik diplomatlık hayatımda böyle mizansen davranışı hiç yaşamadım.
iLKEL KAFA DÜŞÜNÜR ANCAK
O küçücük odada nereye oturulacağı, sandalyenin mi yüksek olduğu, koltuğun, sandalyenin markası filan ancak ilkel bir kafanın düşünebileceği hususlar olduğunu söylemek zorundayım. Bugün israil basının da bu olaya gösterilen tepkinin ve israilli dostlarımızdan Türkiye ile israil ilişkisi geliştirmek için çalışan birçok insandan özür için aldığımız faks, telefon ve mektuplar dün yapılan olayın çirkinliğini ortaya koyması bakımından bizim için de ilginç bir gelişme oldu.
büyükelçimizin fazla şansının olmadığı an sonucu meydana gelmiş hadise ancak büyükelçi odaya girdiği an, o koltuğu illaki görmüştür. yani oturduğu an bile alçakta kaldığını anlamıştır. ben olsam oturmaz ve elime telefonu alıp kusura bakmayın hono lulu kabilesinden telefon geldi oraya gitmeliyim, siz nasıl olsa hep burdasınız bir ara uğrarım diyip basar giderdim. o da arkamdan 'hop, şişt, hey' desin dursun.
israilli diplomatın ayar yemekten ne kadar korktuğunu gösterir. zira büyükelçimiz karşısında ingilizce yerine elçimizin bilmediği ibraniceyi konuşarak korkusunu gözler önüne sermiştir.
elçiye zeval olmaz hesabı ayıbı israil yapmıştır. kan akıtmakla dolmuş olan beyinleri ancak böyle basit ayak oyunlarına çalışıyor işte. elçimiz ise tamamen mağdurdur. daha da bu lanet ülke ile balon ticareti bile yapacak olan olursa zehir zıkkım olsun ne diyim.
büyükelçimizin başına iğrenç bir olay gelmiş olabilir, bu onun ezik olduğu anlamına gelmez.ağzını burnunu kırma saçmalığında olsaydı asıl düşüklük gösterirdi.terbiyesizliğe terbiyesizlikle cevap verilmez.ki diplomasiden bahsediyorsak...
ha ben olsam ayakta dururdum en azından o ayrı..
(bkz: pembe incili kaftan)
israil ne yapacağını şaşırmış şaşkın ördek pozisyonunda... ne yapsalar türkiye susmuyor, susturulamıyor. düşünmüşler taşınmışlar ulan adamlara sözümüz geçmiyor, bari karşımızda ezelim elçilerini, küçültelim gibi saçma bir sonuca ulaşmışlar. siyaseti, politikayı; savaşıp masumları öldürmek olarak algılayan zorba bir devletin tepkisi de ancak böyle bir zorbalık-kabalık olurdu. işte yüzlerce yıllık devlet geleneği ile 50 yıllık devlet geleneği arasındaki farkı gösteren en büyük bulgu.
elçiye zeval olmaz sözünü tüm dünya benimsemişken bir elçiye bu tür bir hareket her yerde elçiyi değil önce yapanı küçültür. böyle basit hareketler modern dünyada israil'i yalnızlaştırıp, dalga geçilmesine yol açacaktır.
elçimizin bildiğimiz kadarı ile tepki vermemesi van minut diyen bir başbakandan sonra bizlere garip geliyor. elçimiz kendi başına karar vererek sert bir hareket yapıp, sertleşmeyi ileri bir aşamaya taşıyabilirdi. o zaman bu hareketin doğruluğunu tartışıyor olurduk. gönlüm elçimizin tepki vermesinden yana fakat aklım fevri hareketlerin genelde kontrollü olmasını savunuyor. "one minute" çıkışı fevri idi ve sonucu türkiye için iyi oldu. ama her zaman aynı hareketi yapmak riskli olabilir. sonuçta israil orda türkiye burda... cevap verilecek zaman her zaman var. terbiyesizliği yapanın terbiyesizliği o kadar bariz ki elçimizin ne yaptığı çok önemli değil. şimdi böyle bir zorbalığa türkiye ne cevap verse haklı sayılır.
israil in sol kanattan geliştirdiği atakta alayon gelişine çok sert vurdu ve durumu 1-1 e getirdi. vee türkiye de oyuncu değişikliği çıkan oyuncu ezik büyükelçi giren oyuncu kasımpaşalı davos fatihi tayyeap. bakalım sonunda gülen taraf kim olacak ?
van minit deyince hiç ezilinmediğini sanan şov sebeklerinin israil lilerin son sacmalıgından sonra büyükelçimize ad yakıstırma cabasıdır. o degil de bu diploması ne cocuk oyunuymus boyle sen alcak koltukta oturunca kucuk dustun ben sana sus deyince adam oldum bu ne lan ? adam gibi tepki verin boyle mızıkcı bebeler gibi oyunlar yapmalar ne?
asparagas çıkması muhtemel haber7 gibi muhterem mütedeyyin iman dolu siteden kaynaklanmış bir haberdir. hemen gaza gelmeye müsait yurdum insanını tanıyan uyanık habercilik örneği olabilir.
aldığı maaşın hakkını veremeyen, hadi onu da geçelim, ülkesinin şerefini koruyamayan büyükelçimiz. diplomaside misilleme nedir, nerelerde, hangi duumlarda yapılır öğrtenmesi gerekir. biraz cezaret be. 6 milyonluk bir ülkenin büyükelçisine ayar veremiyorsan ne işe yarıyorsun? misal, alman büyükelçiye bunu yapamaz ama bizimkilere yapar çünkü tepki almayacağını biliyor.
büyükeklçiye dalmak kolay sanan arkadaşlara diplomasi öğrenmelerini tavsiye ediyorum. burda önemli olan kişilere dalmak değil, israil'in, türkiye'nin israil yandaşı olmayan tutumuna cevap verme isteğidir. daha diplomatik yollardan karşılık verilmelidir. ama çok istiyorsanız (bkz: çıkışta görüşelim) (bkz: tutmayın küçük enişteyi)
ayakta durmak yerine oturmayı tercih etmiş büyükelçimiz. şayet ben olsaydım israil'in bu aşağılayıcı tavrına karşı ellerimi cebime sokar ayakta dururdum. kısasa kısas.
edit büdüt: eksileyen arkadaş sen niye üzerine alıyorsun daniel ayalon senin baban mı ulan.