kimselerin uğramadığı, ayda yılda bir tur teknelerinin geldiği bir koya geldiniz ve nereye yakınsınız, olduğunuz koyun ismi nedir bilmiyorsunuz. güzel bir su kaynağı var, küçük de bir ev var. ne yapardınız? hayal kurun, bazen her şeyden daha gerçek ve mutluluk verici bir şeydir hayal kurmak.
önce korkarım, kimsenin olmadığını kabullenmem biraz zaman alır. her gittiğim yerde kalabalıkla karşılaşan ben için zorlu bir mücadele olacaktır bu.
hep yediği içtiği önüne gelen, çamaşırlarını dahi başkasının yıkadığı, haftada bir gün bile yemek yapmayan biri olarak oldukça korkarım. gidebildiğim, görebildiğim yerlerine doğru koşarım, ormanın içlerine giremem, adanın öteki tarafına da geçmeye korkarım. durur öylece korkarım.
açlığımın iyice azdığı zaman;
hayvan aramaya başlarım, ne yerim diye bakınırım, belki bir yerde depo neyin vardır. her yeri kolaçan etmeye başlarım. adada basmadığım yer kalmayana kadar yiyecek ararım. isminin ne olduğunu düşünmem, oradan kurtulmayı da düşünmem artık. hayatta kalabileceğime inanırım, daha önceki kamp tecrübelerime bakarım. şehirde öğrendiklerimin nasıl işime yarayacağını düşünürüm.
önceleri tamamen cahil ve hangi otun hangi bitkinin yiyileceğini bilmeyen ben için için çok zorlu geçer. nasıl olur da o kadar sene hayatta kalmak için yapılacak yegane şeyleri öğrenememişimdir, düşünüp dururum.
belgesellerde ateşin nasıl yakıldığını gördüm biliyorum ama çakmak taşı ve kıvılcım çıkartacağım bir başka şey de bulamıyorum. hangi otun yenilebileceğini bilmiyorum. balık tutmak aklıma geliyor, nasıl balık tutucam onu da bilemiyorum.
bildiğim tek şey iletişim, birkaç insan olsa iyice iletişir, oradaki insanları düzene sokar, insanları yönetmeye ve adaleti sağlamaya uğraşırdım. fakat bir insan yok, benim ne işim var burada?