Dünyaya gelmek, bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek, havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş bitmiştir..
Bizim -Dini bütün- Türklüğümüzün mahreci - manbaı; -emir el-mü'minin- imam ali'nin(kaddesallahu teâla esrarahum), "islami-imani ve itikadi kavrayış tarz-ı ihtiyarı ile, mihenk taşımız ve -en mutena- dayanağımızdır."
Ve Pirimiz de -yıllar önceki makalesinde- "bir Türk - Hanefi - Maturidi" elinde "NEHC'ÜL BELÂĞA" OKUMAK iLE iFTiHAR EDER. Direktifiyle, bizleri meftun kılmıştır.
"Ben ahlaki mekarimi(keremleri) tamamlamak üzere gönderildim ihbarı bizlere kadar ulaşan bir Peygamber(Aleyh es-Selam)'ın milletinden birine “Senin güzel ahlak ile alakan ne?” diye sorulduğu zaman verecek cevabı olması lazım. “Ben güzel ahlak ile ilgiliyim, şu şu şu sebepten ya da şu şu şu şekilde” diyebilmelidir. Bunlar olmadığı zaman ortada namussuzların namuslulara kendilerini şirin göstererek haksızlık yaptıkları bir darmadağınık ortam çıkar ki bu herkesin aleyhine olan bir durumdur."
"Biz Türkler de dahil hiç kimse kapitalizmin düşünülen en mücerret haliyle bile Türk düşmanlığıyla ayakta durduğunu anlayabilmiş değil. Kafasına geçirdiği beysbol(baseball) kasketiyle mücahit havası atma hevesine kapılanlardan kimin ne beklediği ise yutulmuş bir hakaretin(mel'anetin) bayrağını dalgalandırıyor."
"Kur’an-ı Kerîm’in nâzil oluşu Allah katında değer arayanlara sunulmuş bir imkândır. Kur’an bir şiirdir diyenler bu imkânı küçümsemiş, Kur’an esatir-i evvelîndir diyenler bu imkâna husumetini belli etmiş olur. Her Müslüman tahsil hayatını “rabbim Allah, kitabım Kur’an” diyerek tamamlamış olur. Aramızdan bu “rabbim Allah, kitabım Kur’an” müfredatı uyarınca yüksek tahsil yapmış olanları büyüklerimiz biliriz. 93 Harbinde askerlik yapmış her iki dedemin de büyüğüm olduğunu ben biliyorum. istiklâl Harbi’ni verenler ya 93 Harbi mağdurları yahut onların oğullarıydı. Gözleri kendi gözleriydi, gözlerini gâvurdan ödünç almamışlardı. Kiralık ruh, veresiye hayat bahsi kapanmadıkça Türk tavrıyla bağ kuramayacağız. Hiç kimse halis adamların 1918’de başlattıkları istiklâl Harbi’ne Türk milliyetçiliğini ayaklar altına almağa niyetlenenleri ayaklar altına almadıkça devam edemez. Bunu bir şair söylüyor. Şairden başkası bunu söyleme gücüne sahip değil."
Bir gâvurun "insan insanın, kurdudur!" hezeyanına,
"insan insanın, umududur" tespiti ile bizlere umut aşılayan; "velâyet sahibi, fikri derin ve gönlü geniş" (şair-Türk) pirimizdir.
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Aşklarım, inançlarım işgal altındadır
tabutumun üstünde zar atıyorlar
cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır
toprağa sokulduğum zaman çapa vuran adamlar
denize yaklaşınca kumlar ve çakıl taşları
geçmiş günlerimi aşağılamaktadır.Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Ve rüzgar buruşturuyor polis raporlarını
kadınlar fazlasıyla günaha giriyorlar
bazı solgun gömleklerin çözük düğmelerinden
çelik tırpan gibi silkiniyor çocuklar
denizin satırları arasında.
Gece arsızca kükrüyor paslı beyninde şehrin
küfre yaklaştıkça inancım artıyor.Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.
bu kitabı yazan birisinin bu devirde içeride olmasını beklerdim.
"Henry David Thoreau, Abd'nin Meksika'ya karşı yürüttüğü emperyalist savaş sırasında konan nüfus başına 1 dolarlık vergiyi; "ödediği dolar bir adam öldürmek üzere, başka bir adam veya tüfek satın almaya yaramasın" gerekçesiyle vermeyi reddedince bir gece hapis yattı.
Kendisinden on dört yaş büyük olan ve bir çok özgürlükçü düşünceyi kendisiyle paylaşan Raplh Waldo Emerson, telaşla arkadaşını görmek üzere onun hücresine girdiğinde aralarında şöyle bir konuşmanın cereyan ettiği anlatılır:
"- Henry, sen neden buradasın?"
"- Waldo, sen neden burada değilsin?"
tanrı bu kadar saçma bir insana bu kadar güzel şiir yazma yetenegini nasil vermiş gerçekten hayret verici bir durum. başlı başına ibretlik bir hikaye. fikirsel olarak bu kadar boş bir adam daha yoktur yeryüzünde.
Güya yüksek değerler için edebiyat parçalayıp atıp tutan ama haklı bildiği şeyler için bedel ödemeye gelince ömür boyu hep ödleklik edip kaçmış altı üstü laf cambazı.
Ben müthişim bana aykırı herkes bok zihniyetiyle yaşıyor bu dayı. Yaramaz adam.
''olmasa da olur'' adamlardan. marjinal konuşmak adına çok iyi saçmalayabilme kapasitesine sahip biri. net anlaşılmamak için extra çaba harcıyor olabilir.
şeriatçı olması büyük şair olmasını değiştirmez. en azından diğer büyük şairler gibi erkek orospusu değildir.
Yıkılma Sakın
Sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin tutulduğu yerden parlayan şiir. Zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî
acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı
sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin
çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.
Her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan
acılar bile duymadım kof yürekler önünde
beynim her sabah devrimcinin beyniydi
ayaklarım donukladı gelgelelim
sağlığın yerinde mi?
Yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor
halkın doğurgan dünyasına dalmakla
onların güneşe çarpan sesini anlamayan
dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
yılgı yanımıza yanaşmazken
bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
yıkılmak elinde mi?
Boşuna mı sokuldu bankalara petrol borularına kundak
kurşun işçinin böğrünü boşuna mı örseledi
varsın zındanların uğultusu vursun kulaklarımıza
yaşamak bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.
Bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir
ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana
öpüşler, yatağa birden yuvarlanışlar
sevgiyle hatırlansa bile hatta.
Köpüren, köpürtücü bir hayatın nadasıdır kardeşim
bütün devrimcilerin çektikleri
biliriz dünyadaki yorgunluk habire mızraklanır
dağlarda gürbüz bir ölümdür bizim arkadaşlarınki
pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
ama budandıkça fışkıran da bizleriz
ölüyoruz, demek ki yaşanılacak...