Bir gâvurun "insan insanın, kurdudur!" hezeyanına,
"insan insanın, umududur" tespiti ile bizlere umut aşılayan; "velâyet sahibi, fikri derin ve gönlü geniş" (şair-Türk) pirimizdir.
"Kur’an-ı Kerîm’in nâzil oluşu Allah katında değer arayanlara sunulmuş bir imkândır. Kur’an bir şiirdir diyenler bu imkânı küçümsemiş, Kur’an esatir-i evvelîndir diyenler bu imkâna husumetini belli etmiş olur. Her Müslüman tahsil hayatını “rabbim Allah, kitabım Kur’an” diyerek tamamlamış olur. Aramızdan bu “rabbim Allah, kitabım Kur’an” müfredatı uyarınca yüksek tahsil yapmış olanları büyüklerimiz biliriz. 93 Harbinde askerlik yapmış her iki dedemin de büyüğüm olduğunu ben biliyorum. istiklâl Harbi’ni verenler ya 93 Harbi mağdurları yahut onların oğullarıydı. Gözleri kendi gözleriydi, gözlerini gâvurdan ödünç almamışlardı. Kiralık ruh, veresiye hayat bahsi kapanmadıkça Türk tavrıyla bağ kuramayacağız. Hiç kimse halis adamların 1918’de başlattıkları istiklâl Harbi’ne Türk milliyetçiliğini ayaklar altına almağa niyetlenenleri ayaklar altına almadıkça devam edemez. Bunu bir şair söylüyor. Şairden başkası bunu söyleme gücüne sahip değil."
"Biz Türkler de dahil hiç kimse kapitalizmin düşünülen en mücerret haliyle bile Türk düşmanlığıyla ayakta durduğunu anlayabilmiş değil. Kafasına geçirdiği beysbol(baseball) kasketiyle mücahit havası atma hevesine kapılanlardan kimin ne beklediği ise yutulmuş bir hakaretin(mel'anetin) bayrağını dalgalandırıyor."
"Ben ahlaki mekarimi(keremleri) tamamlamak üzere gönderildim ihbarı bizlere kadar ulaşan bir Peygamber(Aleyh es-Selam)'ın milletinden birine “Senin güzel ahlak ile alakan ne?” diye sorulduğu zaman verecek cevabı olması lazım. “Ben güzel ahlak ile ilgiliyim, şu şu şu sebepten ya da şu şu şu şekilde” diyebilmelidir. Bunlar olmadığı zaman ortada namussuzların namuslulara kendilerini şirin göstererek haksızlık yaptıkları bir darmadağınık ortam çıkar ki bu herkesin aleyhine olan bir durumdur."
Bizim -Dini bütün- Türklüğümüzün mahreci - manbaı; -emir el-mü'minin- imam ali'nin(kaddesallahu teâla esrarahum), "islami-imani ve itikadi kavrayış tarz-ı ihtiyarı ile, mihenk taşımız ve -en mutena- dayanağımızdır."
Ve Pirimiz de -yıllar önceki makalesinde- "bir Türk - Hanefi - Maturidi" elinde "NEHC'ÜL BELÂĞA" OKUMAK iLE iFTiHAR EDER. Direktifiyle, bizleri meftun kılmıştır.
Dünyaya gelmek, bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek, havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş bitmiştir..
Bak, ölüm güzü kıskanıyor
şimdi ıssızdır onun sevimli kedisi
ve herkes onun el değmedik yerleri olduğunu sanıyor
uzuyor defterine uğrayan kan lekesi
senin kuşların olurdu mevsimi yolculuklara çağıran
içli taşra kızların, gizemli eviçleri
kapıların olurdu korkudan çok denizlere açılan
o denize açılan ellerin nerde şimdi
yine bir güz büyümekte kanında gölgelerin
o üzünç orduları tarlalar çiğnemekte
bak, ölüm güzü kıskanıyor
mevsimi aşka çağıran kuşların nerde senin
güzel değdirmeyen ellerin nerde?
Bu coğrafya insanı putçu düzenle beraber nasıl bir kirliliğe batmışsa Mütedeyyin davanın büyük dehaları bile ırkçılık denen rezillikten minimum dozda nasibini almış oluyor. ismet özel, Necip Fazıl, Kadir Mısıroğlu gibi isimler bunlardan sadece birkaçı. Küfürle savaşırken bize öncülük edenlerde küçük de olsa bu gibi lekeler görmek insanı yaralıyor.