ismail kılıçarslan şair. [son şiirleri kötüydü hele şu eren safiye mektup kötünün kötüsüydü] tv de program yaptılar öncesinde haber sundu. sunduğu program belli meksika sınırı. başlar da iyiydiler sonradan muhabbet tv programına evrilince tadı kalmadı. iki haftadır sağlam yazılar yazıyor gerçek hayatta. allah için o yazılara imza atarım. ama bu sözlerin hava da kalmasını da istemem. kalmazsa ismail kılıçarslan zaman zaman kötü şiirler de yazsa sağlam bir müslüman olma çabasındaydı diye şahitlik ederim. belki bir gün lazım olur şahidliğimiz.
birgün meksika sınırı proğramında reklam dönüşü gömleğinin kollarını düzeltiyor ve benim bak abdest alıp girmiş yayına dememle arkadaşimin o halde yayında abdestini bozmuş dediği güzel bi abi.
Bi düşün di mi? Bi dur, bi soluklan, bi farkına var! Senden büyük padişah, padişahtan büyük Allah var. Okuduğun üç beş kitabın, tanıdığın üç beş adamın, çıktığın üç beş ekranın, seni seven (sevdiğini zanneden) üç beş insanın oluşturduğu boş beleş havaya aldanıp da nerden gelip nereye gittiğini unutma. Sokakta kitap satıyordun aslanım. Paran varsa Yeni Harman sigarası alıyordun, yoksa borç yazdırıyordun alevi bakkala.
Bi düşün di mi? Ama düşünmezsin, modernsin sen çünkü. Sahip olduğun her yeni imkanı bir üst sınıfa atlama fırsatı, tanıdığın her yeni adamı önüne kulvar açacak anahtarcı, karşılaştığın her yeni durumu bir çeşit prestij aracı olarak görmekle meşgulsün.
Sırtındaki iki çantaya bir eskiciden aldığın kitapları, bir eskiciden aldığın umutları yükleyip, yere naylon serip... Uzar bu hikaye. Ama modernsin sen. Unutmaya meyyalsin. Vaktiyle dostlarınla bir yarım ekmeği bölüşebiliyordun, şimdiyse elde etmeyi umduğun bir başarının küçücük bir kısmını bile paylaşmaya yanaşmıyorsun.
Kimsin sen? Bi düşün di mi? Bu semtin seni ne hale getirdiğini, bu tişörtlerin, bu ilaçların, bu ahlaksız algının, bu hırsın, bu vicdansızlığın, bu düzlemsizliğin, bu duruşsuzluğun seni ne hale getirdiğini bi düşün di mi? Ama düşünmezsin. Çünkü Yaratıcının -çoğunuz akletmezsiniz- ayetinin muhatabısın, çünkü modernsin.
ikinci sınıf duyarlılıkların, basit ayak oyunların, şark kurnazlıkların, pozisyon alışlarınla artık o mağdur, o üzgün, o fakir çocuk değilsin. O yüzden unut artık şu mağduriyet edebiyatını, şu içi ezilen adam numaralarını, şu duyarlı insan ayaklarını...
Sesini değiştiriyorsun zaten. Bari yüzün sana kalsın aslanım. (ismail Kılıçarslan - Gerçek Hayat)
hakkında kötü konuşanların dönüp bir aynaya bakmasını rica ettiğim, şahsına saygı duyduğum, sözünü söylemekten çekinmeyen delikanlı bir şairimiz, adamımız, adam gibi adam.
bir insanın şair olup olmadığı hususunda uzman görüşü beyan etmenin gereksiz olduğunu düşündüren güzel insandır.
şairliğin kıstaslarını kimin belirlediğini ve o kıstasların ne olduğunu bilmediğim için iyi bir yazar olarak nitelemek istediğim güzel insandır ismail kılıçarslan.
tıpkı tarık tufan gibi her yazdığı okunası ve o her yazdığı içerlerde bir yerlere dokunan adamdır ismail kılıçarslan. tarık tufan'ın Anna şiirini tarık tufan'dan daha iy... ne tarık tufan'ı en iyi yorumlayandır bence.
bir süredir çok göz önünde olmayandır. hatta hiç göz önünde olmayandır. meksika sınırında bazen hiç konuşmayan bazense fazla konuşan moderatör kimliği özlenendir.
dışarda bir yerlerde karşılaşılsa sanki 35 yıldır tanıyormuşçasına muhabbetle davranacığını düşündüren güzel insandır ismail kılıçarslan.
Basortulu kizlarla kim evlenecek adinda guzel bir yazisi vardi. Google amcadan ulasilabilir saniyorumki. Yazi tipki bende ortululer gibi zencilesiyorum diye bitiyordu. Patates suratli belediye takimindan dem vuruyordu kilicarslan. Bence meksika sinirindaki en samimi ve has adamdi. Keske eski grupla devam etselerdi. Ama ne onlarda o heyecan kaldi simdilerde ne bizde galiba...siir kitaplari da guzeldir. Proleterya adli siirini okumanizi oneririm. Bir diger adiyla "anna".
bugün yenişafak'ta yayınlanan Harira da mı içmeyek isimli yazısında son dönemde gözümüze çokça çarpan zengin muhafazakarları ele almıştır. yeni muhafazakar tosuncuklar hakkındaki güzel yazısı için;
Diyarbakır'da iftar vakti fakirlikten intihar eden Hacı Oruç'un hesabının bizden sorulmayacağını düşünüyorsak islam'dan, islam'ın sosyal adalet kavramından hiçbir şey anlamamışız demektir.
Son zamanlarda twitter'da çokça eleştirildiklerine şahit olduğum bir sosyolojik grup var: Şallı kızlar ya da kısaca 'şallılar'. Hani şu pahalı markalardan giyinen, giyimi kuşamı fazlaca 'islami' bulunmayan, makyaj yapan, slm cnm nbr falan diye yazışan, hatta işi ileri götürüp "olm manyak bi şarkı dinledim" benzeri cümleler kuran prototip'ten bahsediyorum. Jipe binip bilmem hangi marka çantasıyla dolaşanlardan yani.
işte AK Parti'ye oy veren geniş muhafazakar-dindar kitlelerin bütün sosyolojik deformasyonunun yegane suçlusu bu 'şallılar'. Âlâ Dergisi okumak onlarda, Kanyon'dan alışveriş yapmak onlarda, göze far çekmek, yanağa allık sürmek onlarda. Çoğunda 'namaz-niyaz olayı'da zayıf galiba; Af buyurun, twitterda erkeklere mention falan da atıyorlar. Allah bilir DM'den yürüyordur da bunlar.
Bunu bir kerede ve sertçe söyleyeceğim: Tesettür Müslüman erkeklere de farz olsaydı, 28 Şubat sürecinden bu yana yaşanan sosyolojik deformasyonun üzerlerinde(daha doğrusu üzerimizde) nasıl sırıttığını bir bakışta anlayabilirdik.
28 Şubat'ta üniversitelerde oluşturulan baskı ortamında 'bacılarımız peruk takmamalı, başlarını açmamalı' deyip sakallarından kurtulma gerekçesini 'jilet elimden kaydı' cümlesiyle açıklayan 'erkek'leri gördü bu gözler. Bir müddet sonra okul önlerinde direnen bacılarını nasıl yalnız bırakıp sınavlara sıvıştıklarını da;
Tesettür, özelde başörtüsü Müslüman kadının alamet-i farikası. Bütün sosyal hayatını bu alamet-i farika üzerinden kurmak zorunda. Senin gibi gerekirse sakalını kesemez. Senin gibi gerekirse her türlü ortama girip çıkamaz. Senin gibi diğerlerinden ayırt edilebilecek belirgin bir özelliği olmaksızın kalabalığın arasına karışamaz. Senin gibi dilediği şirkette, istediği devlet dairesinde çalışamaz. Sokaktaki hakareti bile senin yerine o yemek zorunda kalır.
Bir yozlaşmadan söz edeceksek, bir deformasyondan, bir çürümeden söz edeceksek benim oyum önce erkekleredir hacım. Çünkü sen (yani ben) 'muhafazakarların takıldığı mekanlarda' sabahlara kadar nargile çekip okey oynayınca hiçbir sorun yokmuş gibi yapmanın yolunu bulur, bunu kendine izah edebilirsin. Aynı ortamdaki bir 'şallı' grubu, azıcık yüksek sesle gülse 'bunlar hep böyle' cümlesini de yapıştırırsın ama.
Sen 400 dolarlık ayakkabı alabilir, saçını 150 liraya kestirebilir, jipe binebilir, erkek arkadaşlarınla deniz kenarı tatiline çıkabilir, 'bağzı kızlar çok güzel' geyiğine takılabilirsin. Senin 'Müslüman olduğunu anlayabileceğimiz' belirgin bir vasfın yok ki. 'Asıl meselenin tam da bu olduğunu' kavrayabilecek bir zihne de sahip olmadığın için hayat sana güzel. 'Kurban olduğum koca Rabbim' bu dini sana değil, seni temsilen şallılara indirmiş ne de olsa. Sen dilediğin gibi sekülerleşebilir, istediğin herzeyi yiyebilirsin.
'Şallı' diye dalga geçtiğin grup tam olarak 'sen böylesin' diye böyle. Anlıyorsun değil mi hacım? Deformasyon cinsiyet ayrımı gözetmiyor.
Hah. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim. Modern dünyanın sana yutturduğu güzellik kriterlerine inanıyorsun sen hacım. Kaşlarını aldırmayan, üzerine giydiği elbiseyi 'uyumlu bir kombin' haline getirmeyen kızları güzel olarak tanımlamıyorsun. 'ikimiz de çalışırsak elbirliği ile kalkınır gideriz\' yalanına inandırıyorsun kendini. Sonra da gevrek gevrek sırıtarak 'şallı kızlar' geyiği yapıyorsun.