1934 yılında çıkan "Lakap ve Unvanların Kaldırılması Hakkındaki Kanun" gereği kimileri bir oh çekip derin bir nefes alırken, kimileri de lakaplarını soyadları olarak tescil ettirip koruma altına almıştı. Karakteristik kaşları, ses tonu, saf görünüşü ve sevimli mimikleriyle ortaoyunu geleneğini tek başına sürdürüp sonraki kuşaklara devreden ismail Hakkı Efendi de bu nadir şahsiyetlerden biriydi.
1897 yılında Üsküdar'da doğdu. Babası II. Abdülhamid'in silahşorlarından Zeynel Abidin Efendi, annesi Fatma Azize Hanım'dı. Üsküdar ittihat-ı Terakki Mektebini bitirdikten sonra askeri ortaokula başladı. Tiyatro merakı yüzünden askeri ortaokulun üçüncü sınıfından ayrıldı. "Kel Hasan"ın yanında profesyonel olarak sahneye çıktı. Geleneksel kavuğu Kel Hasan'dan aldı, ölümünden önce Münir Özkul'a devretti. 1989 yılında da kavuk Ferhan Şensoy'a geçti. Bu kavuk meselesi, son yıllarda biraz durulmuş görünse de, tiyatromuzun hala çözülememiş en önemli sorunlarından biri haline geldi..
Zamanla soyadı yerine lakabını alış hikayesini şöyle anlatır :
"Peruz Hanım vardı kantocu, Samran'dan evvel. Bu Peruz Hanım o zamanın en birinci kantocusu idi. Hem beste yapar hem de güftesini kendisi yazardı. 'Dümbüllü' diye bir kanto söylerdi. Buna bir gazel ilave ederek söylemeye başladım. 'Dümbüllü, Dümbüllü, Gabarala, mabarala, Dümbüllü' diye oynardık. Böylece Dümbüllü adı üzerimde kaldı.."
Bu nevi şahsına münhasır sempatik üstadımızın bir özelliği de, cenazesinin istanbul'da Boğaziçi Köprüsü'nden geçen iLK cenaze olmasıdır.. Üsküdar'da adını taşıyan bir de sokak vardır..
(TOLGA ARVAS, "100 Lakap, Alınış Velveleleri ile").