doktorlar kumarı da bir rahatsızlık olarak görüyorlar ve kumar için terapi grupları var demiştik. konuyla ilgili http://www.kumarbagimliligi.com dan bir alıntı:
Kumar sorunu zarar verici negatif sonuçlara sahip olmasına ve durmak istemeye rağmen şiddetli bir kumar oynama arzusu duymaya denir. Kumar sorunu genellikle kumar oynayan kişinin davranışı ile değil kumar oynayan kişinin ya da çevresindekilerin zarar görmesi ile tanımlanır. Şiddetli kumar sorunu, kişi belli sayıda kriteri karşılarsa klinik olarak patolojik kumar oynama olarak tanı alabilir.
Patolojik kumar sorunu
Patolojik kumar sorunu ilk olarak DSM-III'te bir psikiyatrik hastalık olarak yer almıştır; ancak kriterler üzerinde ciddi çalışma DSM-IV için yapılan büyük ölçekli çalışmalar ve istatistiksel metodlara dayanarak yapılmıştır. American Psychiatric Association tarafından yapılan tanıma göre patolojik kumar sorunu kronik ve git gide artan, dürtü kontrol bozukluğu sayılan bir ruh hastalığıdır.
Patolojik kumar sorunu, aşağıdaki kriterlerden en az beş tanesini manik epizodla açıklanamadığı sürece karşılıyorsa, kalıcı ve tekrar eden durumdaysa tanımlanır.
1. Meşguliyet. Kişi, ister geçmiş ister gelecek ister fantazi olarak, sürekli kumar hakkında düşünmektedir.
2. Tolerans. Madde bağımlılığında olduğu gibi, kişi aynı etkiyi yaşayabilmek için sürekli olarak daha fazla miktar ister.
3. Yoksunluk. Huzursuzluk ve irritabilite (asabilik) yoksunluk belirtileridir.
4. Kaçış. Kişi duygusal problemlerinden kaçmak için kumar oynamaktadır.
5. Kovalamak. Kişi kaybettiklerini tekrar kumar yoluyla kazanmaya çalışmaktadır.
6. Yalan söyleme. Kişi, ne kadar kumar oynadığını ailesinden, arkadaşlarından ya da terapistinden yalan söyleyerek saklamaktadır.
7. Kontrol kaybı. Kişinin başarıya ulaşamayan kumarı bırakma girişimleri vardır.
8. Yasal olamayan davranışlar. Kişi kumar oynamak için para sağlamada ya da kumarda kaybettiği paralaro telafi etmede yasal olmayan yollara başvurmuştur.
9. ilişkiyi riske atma. Kişi, kendisi için önemli bir duygusal ya da iş ilişkisini kaybetme riskini göze almıştır.
10. Mali destek arayışı. Kişi, kumar sonucunda mali destek için ailesine, arkadaşlarına ya da üçüncü bir kişiye başvurmuştur.
11. Biyolojik temeller. Kişinin norepinefrin eksikliği vardır.
Birçok hastalıkta olduğu gibi patolojik kumar sorununda da DSM-IV tanısı kabul edilmiştir. Araştırmalarda ve klinik uygulamalarda uluslararası düzeyde temel alınmaktadır.
--spoiler--
daha geniş bilgiyi internet sitesinde bulabilirsiniz. ben konu ile ilgili amacıma ulaştım yani kumar doktorlar tarafından da kabul edilen bir psikolojik rahatsızlıktır. tezim üzerinde hala sağlam adımlarla ilerliyorum. beni çürütecek arkadaşlar lazım. yardımlarınızı esirgemeyin sevgili ateistciklerim.
savundukça tepki aldığım tespittir. ayrı ayrı tepkilerin hepsine bir girdide cevap vermek konuları karıştıracağından ayrı ayrı entrylerde ayrı konulardan bahsetmeye karar verdim.
ilk baş şu domuz meselesini bir aradan çıkaralım.
1- domuz etinde tenya vardır.
--spoiler--
domuz etinde tenya ve trişin denen zararlılar vardır. ot yiyen her hayvanın etinde (inek, koyun, keçi vb.) bunlar vardır. domuzdaki boyutlarının biraz daha büyük olduğu doğrudur. fakat iyi bir pişirme işlemi ile zararsız hale gelir ve herhangi bir zararlı etkileri olmaz. şimdi siz, domuz etinde tenya ve trişin var diye, domuz eti yiyen avrupa, asya ve amerika toplumları mide ve bağırsak hastalıklarından kırılıyor mu sanıyorsunuz? durum tam tersidir: bu hastalıklar müslüman toplumlarda çok daha fazladır. meraklısı varsa, istatistiklere bakabilir.
--spoiler--
tenyaların belirli sıcaklıklara dayanamadığı ve iyi pişince domuz etinden tenya geçmeyeceği doğrudur. peki aranızdan kaçınız evde veya dışarıda tavuk yerken tavuğun içinin iyi pişmediğini fark edip onu pişiren kimseden biraz daha pişirmesini istemişsinizdir? neredeyse hepiniz dimi? demek ki eti her zaman iyi pişirmek mümkün olmuyor. ne kadar dikkat edersen et, bazen arada içi pişmemiş et de yiyorsun.
hem inekteki tenyaları eczanelerde satılan ilaçlarla dökebilirsin ama domuz teynasını dökemezsin. aynı tenyanın çok yakın kankası köpekte de vardır. tabiki köpek eti de islamda haramdır. islam deyince gıcıklanan arkadaşlar için hemen wikipedia'dan bir spoiler atalım:
Domuz ve insan dokuları ve özellikle de beyin dokuları birbirine benzer olduğundan, domuzlarda meydana gelen cysticercosis vakaları insanda da görülebilmektedir. Bu bağlamda insanlar, domuz tenyasının konağı olduğu gibi aynı zamanda ara konağıdır da. Beyinde meydana gelen durumlara Neurocysticercosis (NöroSistiserkozis) adı verilir, ölümle sonuçlanabilmektedir. Domuz ve insan dokularının bu yapısal benzerliği ikisininde hepçil türler oluşundan sebep alır. Boynuzlu hayvanlardan geçen parazitler, otobur canlıları ara konak aldığından, insanlar sığır tenyasının ara konağı değildir.
--spoiler--
evet. demek ki domuz tenyası ve sığır tenyası aynı değilmiş. domuz eti yemek ölümcül derecede sağlığa zararlıymış. bunu da doktorlar diyor.
2- domuz eti necistir. yani pistir. bilim adamları ise domuz etini yüksek derecede toksin içerir diye tarif ediyorlar. yani hızlı büyümenin gerektirdiği hızlı bir sindirim sistemi, ekosistemdeki yeri nedeniyle çöple beslenmesi, toksinleri bedeninden atamamasına neden olur. öyle böyle değil bildiğin pistir eti.
--spoiler--
Ancak... Domuzların yaşadığı ortamdan ötürü gerçekten de yüksek miktarda toksin oranına sahip olabildikleri doğrudur (bunun terleme ile bir ilgisi olmamakla beraber). Bu toksik yapılar, eğer ki et iyi pişirilmezse insan vücuduna da geçebilir. Bu durumda, aşırı fazla miktarda domuz tüketen insanların karaciğerlerinde siroz, kanser, vb. hastalıklar görülebilir. Özellikle sirozun, en az sigara tüketimi kadar domuz tüketimiyle doğru orantılı olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple, iyi pişirilmemiş veya güvenilmez olan kaynaklardan çok fazla domuz eti tüketmek, sağlığa zararlı olabilmektedir.
--spoiler--
evet evrim ağacı... bir şey söylemeye gerek yok sanırım.
3- domuz etinin ucuz protein olduğunu söyleyenlere ise tavuk etinin de çok ucuz ve daha sağlıklı bir alternatif olabileceğini hatırlatmak isterim. gerçi son zamanlarda tavukçuların kullandıkları yöntemler de pek iç açıcı değil, hayvanlara eziyet içeriyor ve islamla bağdaşmıyor ama en azından domuz eti gibi pis bir şeyi yemekten iyidir.
4- domuz eti mikropludur. Listeria monocytogenes, E. coli, Salmonella, Staphylococcus aureus, Yersinia enterocolitica (ki bu çok sevimli bir arkadaştır. gastroenterit yapar) ve en sevilen mikroorganizmalardan biri olan Hepatit E bu sevgili domuz dostumuzun içinde yaşar.
doktorlar bu boku yemeyin diyor. bunu ısrarla "ye, ye, ye" diyenler bile "aman iyi pişirin de yiyin" diyor.
et her zaman iyi pişmez arkadaşlar kendinizi kandırmayın.
bu kadar bilimsel gerçekliklerden konuştuktan sonra ve evrim teorisine inananların sitesinden bile bir şeyler paylaştıktan sonra şuna da bir cevap vereyim. konseptten biraz dışarı çıkıyorum ama dayanamadım:
domuz eti yasağının aslı musevilikten geliyor. rab musa'yla harun'a şöyle dedi: "israil halkına deyin ki, 'karada yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanların tümü. ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. sizin için kirli sayılır. kaya tavşanı geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. sizin için kirli sayılır. tavşan geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. sizin için kirli sayılır. domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. sizin için kirli sayılır. bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız, sizin için kirlidir. (tevrat, levililer, 11:1-8)
evet, islam da semavi bütün dinler gibi, allah'ın dinidir. zaten allah birdir. dolayısıyla aynı emirin hem islamda hem musevilikte olması gayet normaldir. allah onu çöp temizlesin, ekosistemde dönüşümü hızlandırsın diye yaratmış. güzel hayvandır, allahın yarattığı herşey gibi. sevimlidir, mübarektir. ama ellenilmez, sevilmez, eti yenilmez. seviyosan da gözünle sev.
doğruluğunu ısrarla savunduğum bir tespittir. evet öyle... kendi çapımda savunduğum bir tespittir de, millet ne yaralıymış arkadaş bu konularda. hayret vallaha!
ilk gözüme çarpan tepkiler eşcinsellikle alakalı. buralara yeni geldim. eşcinsellerden bahsetmeyi seven arkadaşlar var galiba. şöyle bir takım şeyler söylemişler:
--spoiler--
güzide galaksimizde eşcinsel olmayı yasaklayan bir doktor henüz varolmadığı için gerçekliği sıfıra yakın olan iddaadır. varsa da hipokratı sikip bi kenara çoktan atmıştır
--spoiler--
--spoiler--
hiçbir doktorun eşcinselliğin zararlı olduğunu bilimsel olarak ortaya koyabildiğini zannetmiyorum.
--spoiler--*
benim sevdiğim bir konu değil ama madem çok ilgilisiniz, hadi bahsedelim eşcinsellikten.
bir defa eşcinselliği bir hastalık olarak kabul eden doktorlar, etmeyenlerden fazladır. konu ile ilgili çok kaynak var. aramaya inanıyorsanız, bulacağınızdan da emin olun. size kuran-ı kerimden bir iki ayet söylesem zaten onu bilimsel bir değere oturtmaz ve beni aşağılarsınız. madem sizin değer verdiğiniz analitik, bilime dayalı, ispatlanmış, uzmanlarca kabul görmüş gerçekler, hadi buyurun aşağıdakini bir okuyun:
--spoiler--
Türkiye Psikiyatri Derneği'nin internet sitesin yapılan bu basın açıklamasına karşı insani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan Vakıf adına yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verildi:
Basına ve Kamuoyuna
1-Eşcinsellik insanda doğal olarak var olan bir yönelim değildir.Sosyal öğrenme ile ve yanlış eğitimle gelişmiş bir durumdur. Biyolojik doğaya uymayan bir sapmadır. Heteroseksüelliğin geni vardır ancak eşcinselliğin geni yoktur.
2-40 yıl önce kabul edildiği bilinen hastalık olarak tanımlanmayan eşcinsellik egosintonik eşcinselliktir.Yani kişi bu tercihi seçmiştir.Özgür iradesi ile karar vermiştir.Psikiyatrinin ilgi alanına girmediği kabul edilmiştir.Bu onaylandığı ve teşvik edildiği anlamına gelmez.
3-ikinci grup eşcinsellik egodistonik olarak bilinen eşcinselliktir.Bu tür eşcinsellik kişinim ego savunmaları tarafından onaylanmamıştır.Kişi arzu ve dürtülerine yenik düşmektedir. Arzu ve dürtülerinden özgür olamayan bu kişilere yardım edilmesi ve tedavi edilmesi gerekmektedir.Bu grub eşcinsellik adı geçen dernekler tarafından ayrıca tanımlanmamıştır ve belirtilmemiştir.
4-Eşcinselliği Heteroseksüellik gibi sağlıklı bir durum olarak tanımlamanın hiç bir bilimsel dayanağı yoltur.Kamuoyuna aydınlatıcı bilgi verilmediği takdirde erken ergenlik döneminde eşcinsel eğilimini farketmiş, içdenetim ve dürtü kontrolu için çabalayan yani eşcinsel eğilimi olup da kontrol etmek isteyen kişilere tedavi ve yardım kapısı kapanmaktadır.Yanlış anlamalara ve eşcinsel tercihleri artıracak önerilere psikiyatri derneklerinin alet olması son derece sakıncalıdır.
5- Eşcinsellik (Homofili) bir eğilim olarak , hayvanlara cinsel sevi (zoofili),eşyaya cinsel sevi (fetişizm) gibi koruyucu ruh sağlığı sınırlarında sosyal bir problem olarak değerlendirilmelidir.
6- Homofobi yani eşcinselleri aşağılamak doğru değildir.Bu tercihde olan insanlara saygı gösterilmeli ancak gerek görülürse onaylanmadığı da belirtilmelidir.
Bu sebeplerle gelecek kuşaklar arasında eşcinsel tercihlerin artmaması için sağlık ve eğitim politikalarında doğru duruş gösterilmelidir.
Sayın Bakan Selma Aliye Kavafın açıklamalarının bilimsel gerçeklere herhangi bir aykırılığı tesbit edilmemiştir. Ancak yukarda sözünü ettğimiz biçimde tavzihe ihtiyacı vardır.
Kanımıza göre gelecek kuşaklara yönelik hassasiyet gösterilmesi övgüye değer bir davranıştır ve koruyucu ruh sağlığı kapsamında değerlendirilmelidir.
evet hipokratı becerip bir tarafa atmak ya da bilimsel gerçekliği kanıtlayamamak gibi bir durum var mı? bence yok. demek ki eşcinsellik, doktorların da dediği gibi tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlıkmış. isteyen istediği tercihte devam edebilir. allahla arasındaki mesele. ona biz karışamayız ama doğrusu budur ve müslüman müslümana doğrusunu anlatmalıdır. bu benim sizler karşısındaki bir vazifem. bildiğimi sizlerle paylaşmalıyım.
eşcinsellik normal ise eşekle ilişkiye girmek nopnormaldir. tövbe estağfirullah! Allah hepimizi hatadan beladan uzak eylesin, ıslah eyleyip doğru yola sevk etsin.
temmuz - ağustos sıcağında bir yudum su içmeden 15-16 saat oruç tutmanın da tüm doktorlar tarafından kesinlikle tavsiye edildiğini düşünürsek şaşırtıcı olmayan bir hadisedir.
bu her şeyi dine bağlama mevzuunu anlayamıyorum. aga kalp ve damar hastalıklarına yakalanan adama zaten kırmızı etten uzak durmaları tavsiye ediliyor. burayı yalnızca domuza bağlamak komik. içki ve sigara kullanımı elbette hiçbir sağlık kuruluşunun ya da sivil toplum derneklerinin yetmez ama evet diyerek destekleyeceği bir şey değil. sonuçta vücuduna zarar veriyorsun. cinsel hayatta çok partnerlilik durumu da keza öyle.
bugün eşcinsellik islam'da sapıklık ve hastalık olarak ele alınıyor. ülkemizde de homofobinin ne derecede olduğunu söylememe bile gerek yok. ama hangi evrensel hukuk metnine baksan insanların bu tür tercihlerinden dolayı yargılanamayacağı ve dışlanmayacağı söylenir. sıkıyorsa git savun bakalım islam alimlerine bunu. adamı linç ederler en iyi ihtimalle.
hiçbir doktorun eşcinselliğin zararlı olduğunu bilimsel olarak ortaya koyabildiğini zannetmiyorum.
konunun başında belirttiğim oruç tutma konusunda da -yobaz doktorları dışarıda tutarsak- hiçbir doktor bunu bilimsel olarak savunamaz. ama inançlar için fedakarlık yapılmasına da hiçbir sözümüz yok elbette, herkesin kendi inancı ve tercihidir deyip saygı duyabilmeliyiz.
seni çılgın hadi oradan. bana murat kekilli şarkısı söyleten tespit. murat - sibel kekilli. ikisi de kekilli. abi - kardeş deseniz inanırım. ikisi de kendi dalında ödül aldı çünkü. neyse...
1) domuz eti Yasağının aslı Musevilikten geliyor. RAB Musa'yla Harun'a şöyle dedi: "israil halkına deyin ki, 'Karada yaşayan hayvanlardan şunların etini yiyebilirsiniz: Çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanların tümü. Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Kaya tavşanı geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Tavşan geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır. Domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır. Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız, sizin için kirlidir. (Tevrat, Levililer, 11:1-8)
Tabii Tevratın bu yeme yasağı gerekçeleri saçma sapan ama hiç olmazsa, 'geviş getirmeme' ve 'çatal tırnaklı olma' gibi iki kriter koymuş.
islamda ise nedense, bu sayılan dört hayvandan sadece domuz, yasak kategorisine alınmış ve mundar olduğu belirtilmiş o kadar. Musevilikteki gibi, Hiç olmazsa bir gerekçe belirtelim çabasına ise hiç girilmemiştir. Özellikle deve etinin yasaklanması bir yana, yenmesinin teşvik edildiğini görüyoruz.
Çok sonraları bu eksiğin farkına varan şeriat geleneği, islamın bu açığını kapatmak için şu iki kanıtı öne sürmüştür:
A) Eşini kıskanmayan tek hayvan domuzdur. (Acaba ?). Bu demektir ki; domuz eti yerseniz, kıskançlık duygunuzu yitirir, karınızı erkeklerden kıskanmazsınız. Sonra da karınız ahlaksız erkekler (bunlar Müslüman) tarafından rahatsız edilir, en aşırı durumda da, onunla bununla (bunlar da Müslüman) yatıp kalkmaya başlar. Böylece fuhuş başlar, yayılır. 21. yüzyılda hala bu ilkel delile inananlar var. Soralım:
1. Eşini kıskanmayan tek hayvanın domuz olduğu nereden çıkarılmıştır? Acaba, bayıla bayıla yediğiniz öküz, koyun, keçi vb. eşlerini kıskanıyor mu?
2. Bir hayvanın herhangi bir huyu, örneğin koyunun uysallığı, ineğin vurdumduymazlığı, keçinin inatçılığı, tavuğun refleks zayıflığı etini yiyene geçiyor mi? Eğer böyleyse, acaba islam toplumları bunun için mi bu durumlarda?
3. Bunca yasağa rağmen islam ülkelerinde fuhuş yok mu? Olmaz olur mu? Ama hani maazallah, bir de domuz eti yemek serbest olsaymış, sokakta yürünmeyecekmiş
B) Domuz etinde tenya ve trişin denen zararlılar vardır. Ot yiyen her hayvanın etinde (inek, koyun, keçi vb.) bunlar vardır. Domuzdaki boyutlarının biraz daha büyük olduğu doğrudur. Fakat iyi bir pişirme işlemi ile zararsız hale gelir ve herhangi bir zararlı etkileri olmaz. Şimdi siz, domuz etinde tenya ve trişin var diye, domuz eti yiyen Avrupa, Asya ve Amerika toplumları mide ve bağırsak hastalıklarından kırılıyor mu sanıyorsunuz? Durum tam tersidir: Bu hastalıklar Müslüman toplumlarda çok daha fazladır. Meraklısı varsa, istatistiklere bakabilir.
Hayvansal proteinlerin insan fizyolojisindeki ve zeka gelişmesindeki rolü artık biliniyor. Domuz çok ürer, yavruları çabuk büyür, çok kaynaktan beslenir, besin sıkıntısı çekmez, ete çabuk gelir, bol protein üretir, fiyatı ucuzdur. Gelişmiş toplumların kalkınma temellerinden birisi de, bol hayvansal protein almalarıdır.
2) içki. bira milattan önce 8. yüzyılda şarapta yaklaşık olarak 3.yüzyılda bulunmuştu diye hatırlıyorum. yani sonuç olarak; içkinin insan üstündeki kötü etkilerini genel bir tespit yapacak, hatta 'bunu yasaklayak lan mantıklıymış' denecek kadar uzun bir zaman geçmiş kur'an yazılana kadar. yani pekte şaşırılacak bir şey değil.
3) kumarda aynı şekilde eskiden beri oynanan bir oyun. adı değişir ama oynanmıştır her zaman, en kötü zar atarsın. ilk insansan; taşı ıslatıp kuru mu yaş mı? dersin haha. insanın hırsını yenilip neler yapabileceğini görmekte zor olmasa gerek. bunun için allah olmaya gerek yok kanımca.
4)zinadan kaçınmak sağlıklı mı? tek eşlilik doğrudur denilebilir. tabi kişiden kişiye değişir ama bir kere peygamber tek eşli midir? yada 6 yaşında bir kızla evlenip 9 yaşında ilişkiye girmeyi hangi doktor öneriyor? yada 1 yaşında kadınla evlenilir diyen doktor gördün mü? ben müslüman gördüm ama.
hepsini geçtim. din dediğin şey kültürel bir aktarım. mesela bekaret herkesin konuştuğu konudur. hz.muhammed'in karısı dul olduğu için mi kuranda üstünde durulmadı acaba? yada peygamber bile dul kadınla evliyse müslüman sığırlar neden bekaret peşinde? kültürel aktarım söz konusu çünkü. olay okuyup inanmak değil. kimse okumuyor. inananlar arapçasını ezberliyor ama anlamıyor. şayet bir allah varsa bile bir çok insana kızgındır, okuduğunu anlamadan ezberlediği için.
doktorlar yapılan araştırmalar da sünneti sağlık açısından çok yararlı olduğunu dile getiriyorlar. abd nin bazı bölgelerinde sünnet yapılmaya başlanmış ve yakında tüm abd de yapılması düşünülüyor. tuvalete sol ayakla girip, sağ ayakla çıkmak gerektiğini çoğu insan saçma bulabilir ama bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre; sol ayak atarken belli bir nedenden dolayı ölen insan sırtüstü düşüyormuş böylece tuvalete doğru düşmüyoruz, aynı şekilde sağ ayak atarken ölürsek yüzüstü düşüyormuşuz yani sağ ayakla wc den çıktığımız ölürsek tuvaletin dışına düşüyoruz. islam da neredeyse her bir yasağın bilimsel bir açıklaması vardır.
güzide galaksimizde eşcinsel olmayı yasaklayan bir doktor henüz varolmadığı için gerçekliği sıfıra yakın olan iddaadır. varsa da hipokratı sikip bi kenara çoktan atmıştır.