islamın bilime verdiği önem islamı bilenler ve önyargısızca bilmek isteyenlerce malumdur efendim, araştırınız sonra genelleyiniz... ve mümkünse kaynak ile!
*Devler ile ilgili çizgi roman okusa güler, ama ademin boyu 12 metre derler verdiği cevap şudur: 'Tanrının kudretine bak'
*Ejderhalar ile ilgil film izlese güler, ama 10 milyondan fazla hayvan tek gemide aylarca kamış 'Tanrının kudretine bak'
*Denizleri yutan yaratık gördüğünü iddia eden olursa güler güler, ama musa denizi ikiye yardı 'Tanrının kudretine bak'
*Hayvanların konuştuğunu iddia eden olursa güler, ama yılan havva ile konuşur 'Tanrının kudretine bak'
*Gezegenleri istediği gibi hareket ettirdiğini iddia eden biri çıksa kanıt ister adam , ama ayın ikiye yarıldığını duyar 'Tanrının kudretine bak'
*Uçan süperkahraman filmi görse güler, isa su üstünde yürüdü denilirse 'Tanrının kudretine bak'
*Örümceğin ısırışıyla örümcek adam oldu dense güler,Topraktan yaradılışta 'Tanrının kudretine bak'
Kendinizi kandırmayın.Bir dindeki mucizelerin hiçbir mantıksal açıklaması yokken din bilimi engellemez diyemezsiniz.
Terakkinin kaynağı ilimdir. insanlar için kaçınılması gereken en büyük düşman cehalettir. Çünkü bütün terakki ve tekamüllerin engeli, bütün tedennilerin kaynağı cehalettir. Kuran, yüzlerce ayet-i kerimesinde insanları dinî ve dünyevî ilimleri öğrenmeye teşvik eder. Bunlardan ikisini takdim edelim:
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer Sûresi,9)
Eğer bilmîyorsanız, zikir (ilim) ehline sorun (Nahl Sûresi , 43)
Peygamberimizin ilme teşvik eden pek çok hadis-i şerifleri vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.
Her şeyin bir yolu var. Cennetin yolu ilimdir.
ilim Çinde bile olsa, gidiniz, alınız, tahsil ediniz.(Beyhaki, Şuabul-iman, Beyrut, II. 254 )
Hikmet müminin yitik malıdır. Nerede bulsa alır. (Tirmizi, ilim 19)
Kadın ve erkek her Müslümana ilim öğrenmek farzdır. (ibn Mace, Mukaddime, 17)
Bilindiği gibi, Peygamber Efendimiz, Medine-i Münevvereye teşriflerinde ilk iş olarak mescit ile birlikte medresesini tesis etti. O medresede okuyan o günün talebelerine ehl-i suffa deniliyordu. Bunlar bütün hayatlarını ilim ve irfana vakfetmişlerdi. Günümüze kadar gelen bütün islâm mektep ve medreselerinin temeli bu Suffa Medresesidir.
Eğer din gelişmeye engel olsaydı, asr-ı saadetteki gözler kamaştıran o terakki, Avrupanın üstadı olan Endülüsteki o tekamül, dünyayı hayrette bırakan Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri vücuda gelebilir miydi! islâm aleminde imam Gazali, ibn-i Sina, Farabî, imam Rabbani, Mevlâna Celaleddin Rumî gibi binlerce ulema ve hükema yetişebilir miydi!
islâmın ilme karşı olmasının düşünülemeyeceğini Bediüzzaman Hazretleri şöyle dile getiriyor:
Köle efendisine ve hizmetkâr reisine ve veled pederine nasıl düşman ve muarız olabilir? Halbuki islâmiyet, fünunun seyyidi ve mürşidi ve ulûm-u hakikiyenin reis ve pederidir. ( Muhakemat, 10)
Günümüz Müslümanlarının, bilim ve teknoloji sahasında istenilen seviyeye gelmedikleri bir gerçektir. Fakat bu geri kalmışlığın sebeplerini, islâmiyete mâl etmek ve onda aramak gerçeği kesinlikle aksettirmez.
Bazı çevreler, fennin her keşfini, dine karşı kazanılmış bir zafer gibi ilan ediyorlar. Bu, fenni inkar eden bir batıl din için doğru olabilir. Ama, bir Müslüman bu tür gelişmeleri, Allahın kudret kitabı olan şu kainattan bir sırrın daha çözülmesi şeklinde değerlendirir. Yeni keşifleri duydukça, Allahın ilmine ve hikmetine karşı hayranlığı ve hayreti daha da artar.
Konunun çok önemli bir yanı da şudur: Hakk kitaplarının en sonuncusu ve en mükemmeli olan Kuran-ı Kerimde insanları fen bilimlerinden yasaklayan bir tek hüküm mevcut değildir. O halde bazı kimselerin islâmın bilim ve tekniğe karşı olduğunu iddia etmeleri tamamen dayanaksız ve kasıtlıdır.
Müslümanların islâm ruhundan uzaklaştıkları, daha doğrusu, planlı bir şekilde uzaklaştırdıkları son bir asırlık dönemi esas alıp, on dört asrın bütün terakki ve tekamüllerini görmezlikten gelmek insaf ölçülerine sığmaz.
islam bilginleri ile dalga geçerek yok yhaa onlar o kadar şey değil diyerek yaptığı buluşların araştırmaların değerini düşürenlere şunu söylüyorum. siz bir farabi'yi küçültebilir misiniz? ya da ibn-i sina'yı, ibn-i heysem'i? bu insanlar Batı dünyasının hayranlıkla izlediği kişiler ancak bizim yeni yetme Batı hayranları ya da ergen ateistler bu adamları küçük görmeye çalışıyor. sözde daha batılı daha ateist olacağım diye. sizin buna gücünüz yeter mi?
müslüman alimlerinin sayısı bilinmez ama skolastik avrupa kendi kendine çürürken bir devri müslüman alimler geliştirmiştir. endülüs diye bir gerçek vardır. hatta avrupa'daki gelişmeler endülüs'ten sonra zincirleme halinde süregelmiştir. müslüman alimlerin helenistik döneme ait latince'den arapça'ya çevrilen eserler ve bizzat alimlerin kendi eserlerinden yararlanarak skolastik düşünceyi yıkmışlardır. mesela osmanlı'ya bakarsak ilk dönemlerinde muntazam bilim çalışmaları yapılmıştır. değişik diyarlardan alimler pay-i tahta getirtilmiştir. kütüphaneler kurulmuştur. ali kuşçu, akşemseddin, katip çelebi, piri reis gibi bilim insanlarına sahip bir devlet olmuştur. genelleme yapılması yanlıştır kitleler hakkında. bazı müslümanlar insan taşlayıp kafa kesiyor diye her müslüman'dan bunu bekleyemeyiz.
farabi'yi bilirsiniz. müthiş bir filozoftur. farabi felsefeyle dini ayırmamış. ikisinin birbirlerini tamamlayan olgular olduğunu söylemiş. ve aklı kuran-ı kerim'den önce getirmiş. yani kitabı önce akıl süzgecinden geçirip, sonra inanın demiş.
gazali ise dogmatik şeyleri savunmuş, kuran-ı kerim'in akıl süzgecinden geçmesine gerek olmadığını söylemiştir. bunun kutsallığı bozacağına inanmıştır biraz. farabi'nin eserlerini eleştirmiş ve onun yolundan giden alimlerle atışmıştır.
gelelim bu iki alimin osmanlı'yla ilişkisine. dediğim gibi osmanlı fatih sultan mehmet devrinde neredeyse dünya'nın en iyi teknolojisine sahipti. fakat osmanlı'nın duraklamasına ve yıkılışına baktığımızda bilime değer hiçbir şey olmayan, cahil, şeyhül islam'ın esaretinde hasta bir adam görüyoruz. bunun değişik sebepleri vardır. mesela benim için oldukça anlaşılır bir örnek var onu sizlere ileteyim.
yavuz sultan selim'in mısır'ı fethetmesinden sonra islam için kutsal olan bir takım şeyleri istanbul'a getirdiği, bol bol altın bulduğundan falan bahsedilir. fakat istanbul'a mısır'dan sayısı 350'ye yakın profesör getirdiği pek bilinmez. bu profesörlerin hepsi gazalicidir. mısır'da adı hatırımda kalmamış bir üniversite vardır ve tüm profesörleri gazalicidir. bu üniversiteden profesörleri toplayıp istanbul'a getirmiş padişah. gelelim can alıcı noktaya. bu profesörleri osmanlı topraklarındaki medreselere dağıtmış. sonra osmanlı'nın islam'a bakış açısı ister istemez değişmiştir. bilime yaklaşımının da değişmesi kaçınılmazdır. zaten kanuni'den sonrası malum.
osmanlı örneği vermemin sebebi 600 küsür sene islam'ın temsilcisi olmuş imparatorluk olmasıdır.
sonuç olarak batı'nın rönesansı, reformu doğu ile batı arasında dengelerin değişmesine nedendir. atalarının alim olduğu bir toplum cahil de olabilir bunda şaşırılacak durum yoktur. gün gelir doğu dünyası batı'yı bilimde geçer. bu da olabilir. yani demek istediğim dünya boş bir ceviz tanesi gibi boşlukta yuvarlanana kadar bilimde doğu ve batı'nın rekabeti sessiz ve yavaştan da olsa sürecektir.