sonunda en büyük tabu yıkılacaktır hem de burada şu saatlerde. anlatayım; bütün dinler gibi islamiyet'te ilk zamanlardan bugüne gelene kadar efsanelerle-mitlerle-masallarla büyüyüp derinleşip, grift bir yapıya ulaşmıştır. bu da onun doğal bir sonucu olarak çok abartılmasına vesile olmuştur. artık sizler bu gerçek ile yüzleşmektesiniz ve tabularınız yıkılmaya yüz tutmuş bir biçimde son saniyelerini oynamaktadır. son olarak:
"Din, toplumsal obsesyonlarımız, obsesyonlarımız ise bireysel dinimizdir" (freud)
islamı sosyolojik dinlerden bir din zanneden yazarın obsesyonudur.
--spoiler--
yine kuranda muhammed (s.a.v)in ruhban, kahin, sihirbaz, mecnun şair ve muallem olmadığının ısrarla vurgulanması da, onun yürüdüğü ve bizi de çağırdığı yolun dinlerden bir din olarak algılanamayacağını gösteriyor.
evet, o bir tapınak rahibi veya din adamı (ahbâr/ruhbân) değil; gerçek hayatın içinden; halktan birisiydi. yani ruhbân değil; ümmi idi
kahinlikle geçinen değil; her faniyi bekleyen gerçeğin ta kendisi (ölüm, afet, kıyamet) hakkında insanları uyanışa çağıran/uyarandı. yani yaptığı kehânet değil; inzâr idi
olağandışı güç gösterileri (sultânun mubin) ile değil; söze dayalı apaçık deliller (ayâtun beyyinât) ile halkın karşısına çıkmaktaydı. yani yaptığı mucize ve keramet değil; tebliğ idi
cinlerle konuşan, yıldızlardan fal bakan, medyumluk veya üfürükçülük yapan bir umut taciri ve din bezirganı değil; allahtan vahiy alan bir nebiydi. yani yaptığı sihirbazlık değil; nübüvvet idi
insanları kelimelerin büyüsü ve laf ebeliği ile hayal aleminde dolandıran bir şair değil; hayatın gerçek sorunlarını dile getiren resuldü. yani yaptığı şairlik değil; risalet idi
beyni yıkanmış bir misyoner veya din ajanı (muallem) değil; en tabiî ve doğal haliyle fıtratın sesini dile getiren bir hanifti. yani yaptığı kuru kuruya dinlerden bir dinin propagandası değil; insanlık fıtrat ve vicdanın dile gelişi idi.
...
çünkü din iki yüzü olan bir vakıadır.
bir yüzüyle din, evet halkların afyonudur.
halkların afyonu olan dinde tanrı kavramı insanı tabiata yabancılaştırır. kutsal kitap da gerçeği görmemize engel olan yapay ve sahte bir dil üretir. her ikisinde de sahte olan (batıl) gerçeğin ta kendisini (hakk) örter.
bir yüzüyle de din halkların vicdanıdır.
halkların vicdanı olan din de allah kavramı, insanın aklını ve vicdanını harekete geçirir, gözünü ve gönlünü açar. gerçeğin ta kendisi ile yüzyüze getirir. doğru ile yanlışı birbirinden ayırır. gerçeğin ta kendisi (hakk) gelince sahte olan (batıl) yok olmaya mahkumdur.
islam, kendini gerçeğin ta kendisi olan din (dinul-hakk) olarak tanıttığına göre, diğer bütün sahte (batıl) dinlerle aynı kategoride anılamaz. bilakis onları reforma uğratmış, o tür dinlere olan ihtiyacı ortadan kaldırmış, akla ve vicdana dayanan hakiki din ile kehanete, sırra, büyüye, tılsıma dayanan sahte dinler arasına mesafe koymuştur. Onları tarihin gerisinde bırakarak insanlık tarihinde yepyeni bir sayfa açmıştır.
şimdi esas mesele bu iki din arasındaki farkı görebilmektir. bu nedenledir ki, kavramlar birbirine karışıp gittiği için, islama 'din' denmese bile yeridir. çünkü bu din, o dinlerden birisi değildir.
--spoiler--
(bkz: ihsan eliaçık)' ın islam dinlerden bir din midir başlıklı makalesinden.