onlarca yüzlerce sorudur.
mesela benim aklıma şöyle bir soru takılmaktadır:
muhammed neden kuran'ı kitaplaştırmamıştır da bu iş ondan sonra gelen ebubekir ile osman'a kalmıştır?
cevap olarak aklıma şöyle birşeyler olabileceği geliyor:
a. muhammed'e inananlar tarafından kendisinin allah'ın emirlerini yapmakta olduğuna inanılmaktadır ve halihazırda veda hutbesinde "islam dinini tamamladığını" beyan etmektedir. ancak kuran'ı kitap haline getirmemiştir. bu durumda kuran'ın kitap haline getirilmesi allah'ın planları arasında yoktur ve kitaplaştırma işlemi tamamlanan islam'ın gerekleri arasında değildir. o halde ebubekir ve osman kuran'ı kitap haline getirmekle yanlışa düşmüşlerdir.
b. ebubekir ve osman kuran'ı (ortaya çıkan yanlışlıkların ve değiştirilmesinin önüne geçmek maksadıyla) kitap haline getirmekle doğru bir iş yapmışlardır. muhammed ve onun allah'ı kuran'ın kitap haline getirilmemesi durumunda bu gibi durumların ortaya çıkabileceğini tevrat, zebur ve incil'in başına gelenleri bildikleri halde öngörememişlerdir. islam dininin allah'ı islam'ın bu denli büyük bir coğrafyaya yayılacağını yada muhammed öldükten sonra hala ayakta kalacağını düşünememiş olabilir.
c. muhammed ve allah'ı (b) şıkkında belirttiğim aksaklıkları öngörmüşler ama kitaplaşma işlemini yapmamışlardır. aslında başka bir planları vardır ama bu plan ebubekir ve osman'ca bozulmuştur.
d. Muhammed kuran'ı kendi kitaplaştırmamış ama ebubekir ile osman'a bunu yapmalarını söylemiştir. (bunu ispat eden tek bir hadis var mıdır ki?)
e. bunların alayı da islam dini de tırıvırıdır. önümüzdeki maçlara bakmalıyız.
(#20388752) kuran-ı kerim kitaplaştırılmamıştı ama ceylan derisine vs. yazılıyordu. daha sonra bir savaşta 70 hafız şehit olunca kuran-ı kerim'inde bozulma ihtimaline karşı çok pahalıya patlasa da kitap haline geldi ve çoğaltıldı. bu cevap verilemeyecek bir soru değil sadece araştırma yapmak gerekiyor.
Bugün afrikada ingiliz sömürüsü altında kendi dinini özünü kaybetmiş bir hıristiyan çocuğu düşünün. Bu çocuk o şartlar altında bize göre hak din olan islamı tanıyamaz, öğrenemez. Gelgelelim bu insan müslüman olmadığı için yargılanacaktır. Ona imkanın vardı neden öğrenmedin diye soracaklar. Fakat o çocuk da tıpkı bizim gibi çoğunluğun bir dine inandığı yerde yaşıyor olmaktan dolayı inandığı din ona doğru gelecektir. Ama farklı bir dine inandığı için belki de cehenneme gidecektir. Bu haksızlık değil mi? Yaşadığımız dünya kimliksizleştirme dünyasıyken din inancı ne kadar kendini savunabilir? Adaletsiz bir sistemde din ne kadar geçerlidir?
(#20389021) imkanı olupta olmazsa sorun olabilirdi ama dediğiniz durumda ona göre yargılanacaktır.
ayrıca işgal altındaki kentlere ayrı bir muamele gösterilir.
--spoiler--
muhammed neden kuran'ı kitaplaştırmamıştır da bu iş ondan sonra gelen ebubekir ile osman'a kalmıştır?
--spoiler--
aslında bu olay bile kuran'ın mucizelerindendir. eğer kuran'ı kerim, peygamber efendimiz zamanında yazılsaydı, dinsizlerin veya gayrimüslimlerin "kuran'ı muhammed yazdı." iddialarının-aslında şimdi bile öyle söylüyor ateist kesim- önü alınmayacak, inançsızların inanmama bahanesini perçinleyecek, belki de peygamberimizin vefatından sonra müslüman olanların aklına şühe sokulmaya çalışılacaktı her n ekadar kuran öyle ya da böyle mucizevi bilgilerle donatılmışken.
hatta hatırlatmak gerekir ki, peygamberimiz önlem olsun diye kendi hadisilerini bile yazanları uyarmıştır, kuran'ın arasına girer, müslümanlar ayet ve hadisleri karıştırabilirler diye.
______________________________________________
ha, bütün bunların yanında bir şeyin geçersiz olduğunu iddia ediyorsanız da onu çürütecek anti-tez getirmelisiniz. kuran-ı kerim'i peygamber efendimiz (s.a.v.) yazdığını söyleyenler bir bakıversin:
-Eğer kulumuza parça parça indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız, haydi onun gibisinden bir sure meydana getirin ve Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın, eğer iddianızda doğru iseniz. Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. (2/23).
-Sen bundan (Kur'an-ı kerim indirilmeden) önce, bir yazı, bir kitap okumadın, elinle de yazı yazmadın. Böyle olsaydı, bâtıl yoldakiler şüpheye düşerlerdi. (29/48)
islamiyet'in 'cevap veremediği soru' diye bir olgu dahi olamaz. bunu metodoloji reddeder bir defa. önce bunu materyalist ve felsefÎ zihniyete izah edeceğim, sonra da mümince anlatacağım ki; iki taraf da anlasın olayı.
'din nedir?' diye sorsanız, sorunuzun muhatabı kendi görüşüne göre cevap verecektir size. felsefî yönden din şudur: ''evrenin süregelen dinamikliği içerisinde, evrene ilk hareketi veren ve mahlukları yaratma erdemine sahip yüce varlığa inanların mensup oldukları görüş'' din demek dogmatiklik demektir. dogmatik de, doğruluğu kendiliğinden kabul edilen bilgi anlamına gelir. bir din sana ''bu böyledir'' demişse, o dine inananlar için o öyledir. ancak burada müthiş bir nüans vardır. dogmanın tanımı yapıldığında akliyeci sınıfı bunu küçümsüyor ve diyor ki, ''ben sorgulayamadığım şeye inanmam!'' fakat, dogmatikliğin bir diğer manası da şudur: burhanî!
burhanÎ bilgi ne demek? burhanî bilgi, hakikatin bilgisi demektir. hakikat tektir, bu nedenle burhanî bilgi de tektir. 2 veya 3 tane burhanî BiLGi OLAMAZ, hakikat adedince burhanî bilgi olabilir. işte, hakikati bildiren bilgiye burhanÎ Diyoruz ve burhanî bilgiyi bildiren tek kaynak da dinlerdir. çünkü insan kalp kırılır, insan aklı yanılır; yalnızca bu ikisini birleştiren bir felsefe ve imanla elde edebiliriz bu bilgiyi.
henri bergson'un entüisyonist felsefesi ve immanuel kant'ın 'saf aklın tenkidi' kitabıyla doktrinleşmiş kritisizmi karşısında afallayan akliyeciler, onlara tek cevap dahi veremediler. ve bu adamların tonla kitap yazıp hayatlarını adadıkları felsefeleri, islam'ca 1400 yıl evvel müminlere aktarılmıştı. imam gazali tüm ilimleri okuyup, bilmem kaç yüz bin sayfa notunu aklına yazıp, ilim noktasında zirvedeyken, müthiş bir buhran yaşayıp neden bergson'un sezgiciliğini ondan 1000 yıl evvel sistemleştirdi sanıyorsunuz? çünkü akıl rehbersiz bir hiçtir ve aklın rehberi de imandan gelen burhanî bilgilerden başka bir şey değildir!
buradan hareketle diyebiliriz ki, islam'ın cevap veremediği soru olmaz, cevap vermediği soru olur!
mesela ruh nedir? nur nedir? ahiret nasıldır, ölüm anı nasıldır? bu sorulara islam tam anlamıyla cevap vermemiş, bazı işaretler bırakmış elbette ama tam manası ile açıklamamış.
bir nokta da şu ki, islamiyet'te insanları imana zorlamak diye bir şey yoktur. yani birisi gelse, size ''şu soruma cevap verirsen müslüman olurum'' deyip samimiyetsiz bir görüntü sergilese, ona cevap vermekle mükellef değilsiniz, çünkü o müslüman olmak için gelmedi, senin imanını sorusuyla zayıflatmak için geldi. lüzumsuz bir sual...
Katiyen yoktur. keza dinler sorgulanılabilir olarak kabul görmediği için, din adamları tarafından durumla alakasız herhangi bir geçiştirici cevap verilmek suretiyle bu sorular saf dışı edilir.
Şimdi din çok karışık bir konu merak ettiğim çözüm üretemediğim bir sürü soru vardır kafamda. Allah gerçekten inanmamızı istese ve kuranı kerim'in tek gerçek din olduğu olgusunu öne sürersek dini bütün insanlığın tek okumada inanabileceği bir şekilde gönderemezmiydi, neden bulmaca gibi bizim sorgulamamızla uğraşmak istesin ya da amerika'da çok katı katolik bir aile'de ve çevrede doğan bir insanın benden tam olarak farkı ne ben neden ona göre şanslıyım o zaman onun daha çok dinleri sorgulayıp neden doğruyu bulması gerekiyor. Hristiyanlıkta allah tarafından hz. isa'ya gönderildiyse, Allah, tek gerçeği neden tek bir kitap'la dünya'ya insanın ayak basmasıyla 7 milyar insana yayılacak ve gelecekte bu şekilde devam etmesini sağlacak bilgilerle donatıp göndermedi'de arapça olarak duruma göre gönderdi. insanlıkla din paralel gitseydi, ve gerçek en basit insana bile sırıt saydı sorgulanmaya gerek bile kalmadan inanılırdı tıpkı 2x2'nin 4 ettiği gibi, yer çekimini bütün insanlığın kabul ettiği gibi,bunu yapamadı mı ? istemeyip zor bir bulmacanın içine mi attı yoksa bizi.
bir mümin olarak illaki bir cevabı vardır diye düşünüyorum. ama çevremden bir türlü cevabını alamadığım sorudur. kader varsa nasıl oluyor da cennet cehennem kavramı diye bir şey var. temel mantık şu şekilde işliyor kader bizi bir yol ayrımına getiriyor ve bizden özgür irademizle seçim yapmamızı istiyor. burada devreye özgür irademiz giriyor biz özgür irademizle verdiğimiz bir kararla cennetle ödüllendiriliyor yada cehennem ile cezalandırılıyoruz. peki özgür irade denen kavram nedir ? her şey Allah'tan ise nasıl oluyor da özgür irade diye bir şey var. her iradenin iradesi farklı sonuçta iradenin sınırlarını da bize veren Allah . diğer taraftan biz yol seçimi yaparken temel olarak aklımızı irademizi ve hislerimizi yani bir nevi ruhumuzu kullanıyoruz. ee bunları verende Allah . yani ben yokluktan var olduysam ve benim her şeyimi Allah yarattıysa onun bana verdiği sınırları belli akıl ruh ve iradeyle şeçim yapıyorsak bu işte bir haksızlık yok mu. işin sonu belli zaten.
buradan sonra aklıma gelen 2 olasılık var. birincisi hepimizin iradesi zekası eşit verilmiş. ruh bakımından da islamiyetin söylediği gibi hepimizi iyi olarak doğmuşuz. o zamanda bizim iyi mi kötü mü olmamıza etki eden şeyler tamamen dış çevreyle etkileşim oluyor. ee onunda şeçimini biz yapamıyoruz. ikinci olasılık bu 3 ögenin sınırları her birimize farklı verilmiş olsun. bu iş zaten toptan sakat. nasıl eşit olarak yargılanıcaz ki.
özgür iradeyle seçim falan yapmıyoruz bana kalırsa . yanılsama tamamen bu.
cevap vermek mesele değildir, her şeyin bir cevabı olabilir, mesele tatmin edici cevap vermektir.
ayrıca bilinmeyeni bilinmeyenle açıklayıp bide üstüne açıkladığın şey için biz onu bilemeyiz demek aşırı derecede saçma bir durumdur.
tanrı bir açıklama değildir, ben beni tanrı yarattığını duyduğumda tatmin olmuyorum, çünkü tanrı zaten anlayamayacağım ve açıklayamayacağım bir şey, ha tanrıya inanıp açıklayamamışım ha inanmayıp açıklayamamışım değişen bir şey yok.
bana ol dedi oldu diyen bir din değil nasıl olduğunu kademe kademe anlatan din lazım.
yoksa su neden kaldırıyor sorusuna, tanrı kaldır demiş o da kaldırmış demek kadar saçma ve açıklayıcılıktan uzaktır bu laf.