islam dininde ibadet ve amellerin mutlaka mantıklı açıklamaları vardır. tabii anlayana, anlamak isteyene. iman ve inanc noktasında ise mantık arayamazsın. eger mantıktan kasıt kesin delillerse mantıkla açıklanamayacak bazı şeyler vardır. bu o şeylerin mantıklı olup olmadığından değil mantığın bu bilgileri sorgulayacak yeterliliğe sahip olamadığından kaynaklanmaktadır. Örnegin Peygamber Efendimizin Miraca çıkmasını hangi dünyevi mantık, zeka ya da bilgiyle açıklayabilirsin. Açıklamayamazsın, inanırsın şeksiz şüphesiz. işte iman budur. inanmıyorsan o senin bilecegin iştir. Bundan dolayıdır ki islamda mantık varmı yok mu gibi bir tartışmaya girmek anlamsızdır. islamiyet akla uygun bir dindir fakat içinde aklın kavrayamayacağı çok şey vardır. Sadece aklı kendilerine ölçü alan kimselerin sapıttıkları görülmüştür.
sırf erkeklerin abdestleri bozulmasın,günaha girmesinler diye bayanların kapanması gerektiği hatta kapanan bayanların çok büyük sevap işlediği şeklinde yorumlanan esnek bir ayetin bulunması gibi şeylerdir.
kuran ın bu kadar mantıksız ve ayrımcı olmadığına emininm.sadece günümüze güncellenemiyor.doğru düzgün yorumlayacak bir bilgin yok islam aleminde.
islamiyet bir yaşayış biçimidir. bilmek veya okumak yetmez çoğu zaman, islamiyeti anlayabilmek için yaşamak gerekir.
islamiyeti 'sözde' yaşayanlar ve islamiyete inanmayanlar hariç, tüm inananlar, islamiyette mantıksızlık olmadığını bilirler.
-eşcinsellerin eşcinsel olduğu için dövülmesi hükmü.
-aldatan karının dövülmesi hükmü.
-miras paylaşımında erkek olan çocuğun daha fazla pay alma hükmü.
-kısasa kısas hükmü=şeriat
aklıma gelenler bunlar.
her insanın kendi mantığı vardır, kendi düşünce yapısıyla geliştirdiği. daha genele yayalım, mantık zaman - mekan vs. gibi değişken kavramlara bağlı değil midir?
bin yıl önce uzaya çıkmak bir savaşçıya mantıklı geliyor muydu? ya da internet yüz yıl önce kimin mantığına yatıyordu? google denen bir sitenin reklamlardan parayı kırması sanmam ki çok kişiye hâlâ mantıklı gelsin.
bir insanın ayı ortadan ikiye bölmesi, asasını vurduğu taştan su çıkarması gibi hususlar çoğu arkadaşa mantıksız geliyor şimdi. ben her şeyi yaratan allah dilerse elbette olur diye düşünüyorum, çok da memnunum bu hâlimden. biliyorum ki allah bir şeyi dilerse ona elbette "maddi" sebepler de oluşturur.
yani allah diler,fay kırılır ve deprem olur. allah diler, ne bileyim ulan basınç artar ve fay kırılır. allah o basıncın artma sebebini de diler ve olur, nereye gider bu zincir? fayın kırılıp depremin oluştuğunu yeni öğrendik, peki bu öğrenmemiz allah dilediği için deprem sebepleri oluşur gerçeğini değiştirir mi? mesele bu, mantık bu.
senin mantığın eğer "ahaaa fay kırılıyor da ondan deprem oluyormuş meğerse, allah falan yok hacı" doğrultusunda çalışıyorsa pekâlâ "o zamanlarda arabistan'da patates de yokmuş tütün de, al sana işte islam'ın evrensel olmadığının kanıtı" şeklinde de düşünürsün. senin mantığın budur ve islam sana uygun gelmez.
ama eğer; "patates besleyicidir ve bu yüzden haram değildir ama tütünün zararı çoktur" şeklinde düşünürsen bu da mantıktır. çünkü islam şekille ilgilenmez amaçla ilgilenir. domuz eti de yiyebilirsin, eğer açlıktan öleceksen. ne kadar mantıklı.
ancak amerika'nın keşfinden sonra tütün bitkisinin eski dünya'ya getirilebildiğinden bahisle, tütün hakkında kuran-ı kerim'e bir hüküm konulamadığını öne sürmek, -bilmem farkında mısınız ama- islam dinin evrensel olmadığını, sadece eski dünya için geçerli olduğunu tanımlamakla eşdeğer anlamdadır. dindar/dinci arkadaşların en başta bilmesi gereken kural, cahil birinin savunmaya çalıştığı dine yarardan çok zararının dokunacağıdır.
akıllı bir dindar zihninden dökülen bilgi kırıntılarına dikkat etmelidir. islam dinine inandığım ve müslüman olduğum bir dönemde hiçbir kuvvet bana "kuran-ı kerim'in ortadoğu'ya gönderildiğini ve bu yüzden salt 7. yüzyılda eski dünyada bilinen hayvan ve bitki türlerinden bahsedebileceğini, dolayısı ile kutsal kitabın diğer coğrafya gerçeklerinden habersiz olduğunu ve o coğrafyada yaşayan insanların hayatını düzenlemediğini" söyletemezdi. asla! yine aynı şekilde hiçkimse bana "kuran ayetlerinden bazılarının 7. yüzyıl için geçerli olduğunu ve o ayetlerin günümüzde artık bir geçerliliği olmadığını" ikrar ettiremezdi. mümkün değil bunları kimse benden duyamazdı!
dinsiz yarattığı kullarına din göndermeye karar veren yüce bir yaratıcının, bu amaçla insanlığa rehber olarak bir kitap göndermeye karar verdiğinde, o kitabın içine dünyanın bütün coğrafyalarında yaşayan tüm insan ırklarını ilgilendiren kuralların hepsini bildirmesi gerekir. bunun aksini iddia etmek yaratıcıyı aşağılamak, o'nu küçük görmektir. işte kuran indiğinde ortadogu'da tütün yoktu, tütün henüz eski dünyada bilinmiyordu, işte o yüzden kutsal kitap'ta yoktur demek, cehl-i mükaplıktır, islam dinine verilebilecek en büyük zararlardan biridir, allah'ın -haşa- aklını yok saymaktır.
öyledir de ben artık bıraktım kendi savlarımı falan bir tarafa, artık dincilere "nasıl islam savunulur, inandığın değerlerin arkasında nasıl adam gibi durulur" konusunu anlatmaya başladım. allah'ım kör et beni.
Tüm dinler mantıksız ve geri bir kavramlardır. Çünkü çok uzun yıllar önce belirli ihtiyaçlara çözüm olarak sunulmuşlardır.* Dinin bu açıklarını ve mantıksızlıklarını kapatmak için yunan felsefesindeki tanrı kavramıyla birleştirilmiştir. *Tanrı kendi içersinde bir belirsizlik kavramıdır bu nedenle insan mantığıyla anlaşılamaz, dini bununla desteklerseniz elinizde çok güçlü bir kavram olur ve büyük kitleleri peşinizden çekebilirsiniz.
Kısacası tanrı kavramı dinden bağımsızdır ve dindeki mantıksızlıklarda normaldir.* Tanrı gibi bir belirsizliği somut bir şeye yüklerseniz, kişi dindeki mantıksızlıkları fark etse bile daha derine indiğinde tanrı belirsizliği ile karşılaşır ve sorgulamayı keser.
meseleler elestirel bir yaklasimla ele alininca bir fikir munazarasi olup, hakikati ortaya koymak imkansizlasip sadece aradaki perdeyi kalilastiriyor. bu sebepten soylenen her soz o kalinlasan perdede eko yapip sahibine farkli formlarda geri donuyor ve herkes bildigi ve inandigi ile yasamaya, oldugu yerde saymaya devam ediyor.
kavramlara yuklenen anlam ne kadar saglam temellere oturtulursa o kadar anlasilirligi artiriyor. bu baslikta soylenen mantik kelimesi buna basit bir ornek. ilk olarak aristotales ile ortaya cikan felsefi mantik, insan icin dogru dusunmenin kurallarini koyar ve dusunce veya fikirde dogru ile egriyi ortaya cikarmakta yardimci olur. yani dogru dusuncenin kendisi olmaktan cok normatif bir yaklasimin belli on kabuller ve onermelerle sonuc arasinda iliskiyi kurmaya calisir.
dolayisiyla mantik ogrenilmis dogrular ve on kabuller icerisinde gelisir. bu vasiflari goz onunde bulundurmadan kendi subjektif mantigini duz cetvel gibi ortaya koyup butun cizgileri ona gore cizmek bastan aklin kendisini inkardir.bu isin yapisal yonudur. birde meselenin islam'a bakan tarafi var. oncelikle islam daha net manasiyla iman bir kalbi tasdik ve bu tasdiki takip eden bir teslime bakar. hele madde ve manaya ait hukumleri bulunan, iman edenleri tariflerken "gayba inanirlar" deyip imanin lazimi gayr-mufariki olarak gaybi da sayan dini kendi mantigina sikistirmak anlasilir degildir.
mutlak akla ait hukumleri kendi subjektif mantigina ve dar, sadece bes duyunun tesir dairesi ile sinirli bir beseri akla sigistirmaya calismakta herhalde sadece kur'anda buyurulan "suphesiz insan cok cahildir" sozunun bir ispati olarak aciklanir...
burada bir iki şey biliyormuş gibi yazan kişilere mantıksızmış gibi gözüken aslında açıklaması gayet basit olan durumlardır.
hz muhammed nasıl olur da okuma-yazma bilmeyen bir kişi olurmuş? halbuki kuran'ın ilk emri oku değil miymiş? sen bilmez misin hz. muhammed sular seller gibi okuyup yazan, mekke'nin en eğitimli kişisi olsaydı müşrikler ona "bu kuran'ı sen yazıp bize getiriyorsun, bizi kandırıyorsun" diyecekler, onun peygamberliğini inkar için kolay bir çıkış noktası bulacaklardı?
islamiyet öncesi araplar tarafından kutlanılan iki bayrammış, nevruz falan. bir kere islam'da mart falan yok, ay takvimi var. ikincisi nevruz arap bayramı mı? arabistan'da bahar falan mı var sanıyorsun sen? dönence denen bir şey duydun mu hiç? çöl denen bir şeyin varlığından haberin var mı peki? git biraz coğrafya falan oku da gel...
neymiş, sigara mekruhmuş, neden haram değilmiş... tütün güney amerika'nın keşfiyle gelmedi mi eski dünya'ya? o zamanlarda kim tütün içiyordu da sigara hakkında kesin hüküm belirtilsin? git bir tarih öğren de gel...
nisa suresi 14. ayettir mesela. fuhuş yapan kadınların eve kapanıp 4 şahit getirilince ölüm onları alıp götürünceye veya Allah onlara yeni bir yol açıncaya kadar orada tutulması gibi bir şeyler yazmaktadır. mesela biz erkekler için de yazsa, hani söylenen için kötü falan deriz hiç değilse eşitlik olur. o da yok. 15. ayet de olabilir tam hatırlamıyorum.
belli bir iq,bilgi-birikim düzeyine gelmeden kuran'ın yorumlanmaya çalışılmasının ne kadar yanlış olduğunun kanıtı.
yeterince bilmeyince; "meryem'den isa'nın babasız doğması çok saçma" gibi örnekler verilebilir.
e her insan "spermin erkekte oluşmasını sağlayan güç, bunu araya erkeği sokmadan direkt olarak ana rahmine girmesini sağlayamazmı?" diye düşünebilecek kapasitede olmayabilir.
pardon ya, herşey okyanusdaki başıboş bir hücrenin halt yemesiydi.
(bkz: kafamı buluyosun adam mı seçiyosun)
(bkz: anne bunlar manyak olmuş)
4. allah'ın vaktinden önce ayet göndermesi ya da gönderdiğini sonradan daha iyisi ile değiştirerek ilk gönderdiğinin kusurlu olduğunu ifşa etmesi: (bkz: nesh) (lütfen nesh konusunu okuyunuz)
5. savaş esirlerine ve hür kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapması: (bkz: cariye) (bkz: iki kadinin sahitligi)
6. insanın insana olan kulluğunu kaldırmaması, bilakis meşru hale getirmesi. (bkz: kölelik)
7. ahzab suresi 56. ayette bahsedildiği üzere "allah ve meleklerinin, hz muhammed'e çok salavat (*) getirmesi."
(*)salavat: hz muhammed'i anmak, O'na selam göndermektir.
"Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed" ya da "Sallallahü aleyhi ve sellem."
eski kültür gelenek mitoloji diye adlandırılan şeyler ile benzeşmesi çok normaldir. allah her kavme peygamber gödermiştir ve ana hatlarıyla ibadetleri tabii ki birbirine benzeyecek ! hz. muhammed okuma yazma bilmiyor deyipte, kalkıp ona eski yunan mitinden tanrılarla sen kuran-ı kerim'i yazdın demek **o kadar mantiksizdir. *
insanın işine gelmeyen şeylerin, mantıksız bulunması olayıdır. dini bilgiden yoksun olanlara göre herşey kendi düşüncelerine göre süzülmelidir. halbuki merak edilen konu hakkında ehline sorulsa, araştırılsa çözüme kavuşulur. bir de o zamanın koşullarının da göz önüne alınması gereklidir. bu zamandaki yaşantıyla, bin sene öncesi çok ama çok farklıdır. aslında ana mesele kişi görmek istediğini görür, görmek istemediğini görmez.
sadece kendisi haklıdır, başkaları haksızdır.
mesela erkeklerin 4 kadınla evlenebilmesi yada başka dinden birileriyle evlenebilmesi ama buna karşılık kadınların başka dinlerden bir erkekle evlenememesi veya kocasından başkasına kimseye yüzünü * gösterememesi, erkeğin her istediğini her istediği zaman yerne getirmek zorunda olması ve bunu görev bilmesi ama erkeğin kadını cezalandırmak için onun ilgilenmemesinin hak olarak verilmesi. kısacası erkeklerin üstünlüğü anlayamadığım bir olaydır.
Okumayan ve düşünmeyen, asırlardır armut piş ağzıma düş diyen insanların (özellikle araplar ve türkler) sorgulama ve analiz ile uğraşmak yerine doğrudan kabul ettikleri mantıksızlıklar zinciridir.
Şöyle bir inanış var : Allah kullarını sınıyor. Peki hangi amaçla sınıyor? Kendisine itaat edip etmeyeceklerini görmek istiyor. Allah herşeye kadirdir, yani yaratma gücüne sahiptir, kontrol gücüne sahiptir, değiştirme gücüne sahiptir, geleceği bilme gücüne sahiptir. Peki, geleceği bilen allah kullarının kendisine itaat edip etmeyeceğini de bilmez mi?
Diyelim ben içki içmek istiyorum, önümde de bir şişe rakı var. Ben içkinin günah olduğunu biliyorum ve bir karar vermeliyim. Günaha girecek miyim girmeyecek miyim. Ben bir dakika sonrasını bilemem, on dakika sonrasını hiç bilemem, karar vermek için zamana ihtiyacım var, ama allah bir dakika sonrasını, on dakika sonrasını hatta yüz yıl sonrasını bilecek güce sahiptir. Yani benim o içkiyi içip içmeyeceğimi o biliyor olacaktır. Dolayısıyla beni sınaması son derece mantıksızdır, çünkü öyle ya da böyle sonucu biliyorsanız, sınamak geçerliliğini yitirir. Ha derseniz ki allah olacağı bilmiyor, o zaman allah kavramı geçerliliğini yitirir, olay farklı boyutlara gider. günaha girip girmemek konusunda beni özgür bırakmış olması ile geleceği bilmesi burada çelişmektedir. Geleceği biliyorsa benim karar aşamasında olmam sadece benim açımdan bir bilinmezliktir. Oysa o benim ne karar vereceğimi bilmektedir. Dolayısıyla onun açısından benim hür irademle ne karar vereceğim önemli değildir. Çünkü zaten bilmektedir. Ne tuhaf değil mi?
Evet gelelim gerçeğin ta kendisine.
isa'yı, Musa'yı ve Muhammed'i görevlendiren kişiler ya da kurumlar aslında birbirinden bağımsız, birbirine rakip olan ama özünde aynı kaynağa hizmet eden üst kimliklerdir.
Allah kavramı buralarda zikredildiği gibi bir gözetleyici, denetim mekanizması, takipçi, kayıt görevlisi değildir.
Vahiyleri tebliğ eden aracı, aslında insanoğlu gibi yaratıcıya karşı sorumluluğu olan, ancak tekamül açısından bir boyut üstte bulunan farklı bir zümrenin temsilcisidir.
Dolayısıyla getirilen vahiylerde, konulan kurallarda, mevcut olan uygulamalarda çelişkiler, mantıksızlıklar olması da son derece doğaldır.
işte allah'ı mahalle muhtarı ya da ilçe kaymakamı gibi görenlerin algıyamadıkları hadise budur. Bu hiyerarşi çok daha karmaşık ve farklı boyutlarda cereyan etmektedir.
Efenim, biraz daha detaylandırırsak eğer, peygamber gönderilen toplumları ve bölgeleri tekrar düşününüz. Hep aynı bölgeler değil mi? doğrudan Avrupa'ya ya da amerika kıtasına atanan bir peygamber yok. Peki yaratıcının bu bölgelerden haberi yok muydu da oralara peygamber göndermedi.
işte gerçeğin merkez noktası da burasıdır. Aslında Avrupa'ya ve Amerika kıtasına da peygamberler atanmıştır. Ancak, peygamberi atayan kurumlar farklı olduğundan, doğal olarak öğretilerde ve uygulamalarda da farklılıklar olmuştur. Bu aslında basit anlamıyla birkaç güç odağının iktidar savaşıdır. Ve bu savaş hala daha devam etmektedir. Tarih içerisinde güçler arasında zayıflamalar, geri çekilmeler, saldırılar yaşanmış, bunun sonucu olarak da kimi zaman bir grubun öğretisi, kimi zaman da diğer grubun öğretisi baskın gelmiştir.
Bu iktidar savaşlarından ağır bir yenilgi ile çekilen bir grup vardır ki, günümüzde sadece ve sadece izleyici konumunda bulunan ve henüz hiçbir şeye müdahil olmayan bu grup zamanı geldiğinde tüm ihtişamıyla yeniden yeryüzüne çıkacaktır. işte bu nedenledir ki biz türkler başka bir öğretinin hegemonyası altındayız ve bir öncekinden kalan öğreti artıkları ile yenisini birbirine karıştırdığımızdan işin içinden bir türlü çıkamıyoruz. islam öğretisinin bu kadar tartışıldığı ve bu kadar düşünce ayrılıklarının yaşandığı bir başka ülke ya da topluluk daha var mıdır? Hayır... Çünkü neredeyse yokolmaya yüz tutmuş elbisenin üzerine yeni bir elbise geçirilmiş, yeni elbise küçük geldiğinden bazı yerlerden patlamış, patlayan yerlerden de eski elbise görünmektedir, bu da doğal olarak kafa karıştırmaktadır.
Bir gerçeğe doğru programının daha sonuna geldik, bir sonraki programda görüşmek ümidiyle esen kalın.
gözümüzle duvarın ötesini görebiliyor muyuz diye kendimize sorduktan sonra bu kavramın nötrlendiğini farkedebiliriz. zira içimizle duvarın arkası olduğunu biliyoruz.
islam akıl dinidir. bilgidir. ama işleme geçip bilgi işlem orantısı sağlanması için ise kalp gerekir. sorularımız ateş ise teslimiyette sudur ve söndürmeliyiz.
(bkz: zordur bilirim)
(bkz: işittik ve itaat ettik)
(bkz: onlar öncüler)*
bütün dünya genelindeki müslümanların büyük çoğunluğunun fakir ve acınacak durumda olması. oysa en iyi din bizimki. sonra: bide ülkemizden 1 örnek, tomlumdaki cahil kesimin ( çoğunluk ) daha kapalı olması ve daha dinle ilgili olması.