inanmak” demek, bir şeyin doğru olduğuna kesin kanaat getirmek demektir. Kesin delillerin gösterdiği bir şeye inanan kimsenin inanıp inanmamak gibi bir tercih lüksü olamaz. Örneğin, bir kimsenin gündüzün ortasında bulutsuz bir havada gördüğü güneşi görmezlikten gelmesi imkânsızdır; “inansam mı, inanmasam mı?” diye bir tereddüdü olamaz. Bunun gibi, ilmin ışığı altında akıl gözüyle görülen bir hakikat güneşinin varlığında tereddüt etmek, cehalet göstergesidir.
inançsız kimse, kainatı anlamsız, işe yaramaz ve tesadüfün oyuncağı olarak gördüğü için, her şey ona azaplı ve sıkıntılı olarak yansır. Mümin ise her şeyin anlamlı, faydalı ve Allah’ın tedbir ve idaresinde olduğunu bildiği için, her şey ona sevimli ve huzurlu olarak yansır.
Hz. Muhammed’in (asm) getirdiği iman nuru ve islam ışığı olmasa idi insanlık, kainatı ve kainatta cereyan eden olayları doğru okuyamayacak ve doğru anlayamayacaktı. Böylece insanlık müthiş bir karanlık ve ümitsizlik içinde kalacaktı.
Örneğin ahirete inancı olmayan kimse, ölümü bir hiçlik ve yokluk olarak görür. Kabri ise yokluk kuyusu olarak algılar. iman nuru olan bir kimse ise, bu nur ile ölümü ebedi bir alemin başlangıcı, kabri ise saadeti ebediyenin bir girişi, bir kapısı olarak görür. Ölümü dehşetli ve ayrılık acısının kaynağı olarak değil, dost ve ahbaplara kavuşmanın bir aracı olduğunu anlar.