Kadın örtünmez, haremde kalmaz, erkeğin gittiği hemen her yere giderdi. Erkeklerle bayramlara, şölenlere ve içkili toplantılara katılır; onlarla birlikte kımız ya da şarap içebilir; kendisi de şölen düzenler, davetler verebilirdi. Erkek gibi ata biner, ok atar, öküz arabası kullanırdı.
Çin kaynaklarına göre; ‘kocaları dama oynarken onlar futbol oynar’, ‘pazara gittiklerinde, paketleri kocaları taşır’ ve ‘açık bir kibarlıkları vardır’. Ama gerekirse ava ve savaşa da giderlerdi.
Arap gezginci ibn Arabsah, Türk kadınları için; “erkekler gibi savaşıyor, kafirlerin üzerine dörtnala at sürüyorlardı…” diye yazar…
taşaklı kadınlardı. kodummu oturturlardı.
zamanın götkılları gibi türban takıp mal mal hülooğ çekmezler ata biner ok atar otağıda eşinin yanında yer alır ve kutsanır el üstünde tutulurlardı.
bu toprakların adı neden ana-dolu sayın totoşlar hiç düşündünüz mü?
ana-yurt neden kutsanmış daha ortalıkta yazı yokken taşlara kazınan türk dilinde. türkün tanrısı neden dişi motifler olmuş düşündünüz mü? doğurganlığın ve himayenin sembolü kadın, demirdağı eritip ergenekondan çıkan türke yol gösteren kurt bir dişi kurt.
asenalarım benim tanrı türk ü korusun ve yüceltsin inşaallah.
erkekler diledikleri kadar kadınla evlenirler, kadınlar boşanamazlardı. karısı ölen erkeğin baldızıyla evlenmesi adetti. bu olmazsa, umumiyetle yenge ile evlenilirdi. ihanet eden kadın öldürülürdü.
ama yine de kadınlar öteki cemiyetlerden daha önde bir yere sahiptiler. bu da yadsınamaz.
Devlet haninin tebaasina esini tanitirken 'ben sizin haninizim, bu da benim han'im.' dedigi rivayetler arasinda yer almakta, kulaga hoş gelmekle beraber hanim'a verilen degeri de gosterir niteliktedir.
islam öncesi türklerde kadına verilen değer hala gerçek türkler tarafından kadınların hakketiği gibi verilir.ancak araplaşan türkler kadını hor görür,ancak araplaşan türkler kadına değer vermez.
islamiyetin kadınlara bakış açısı ile yakından uzaktan alakası olmayandır. Türklerde kadın "eş"tir. "yar" kelimesi "yarim/yarım" şeklinde, tamamlayıcı bir unsur olarak dilimizde yer almıştır. oysa ki islamda kadın "erkeğe hizmet etsin" diye yaratılmış, analık haricinde "erkekleri kışkırtıcı" bir günahkar unsur olarak betimlenerek her şekilde "kontrol" edilmesi istenmiştir; hem davranış, hem de giyim kuşam olarak. Bak düşündükçe küfredesim geliyor şu arapların başımıza saldığı boktan inanca...
Eski Türk toplumlarında aile en önemli sosyal birlik olduğundan, ailenin temelini teşkil eden kadın, Türk destanlarında ve Türk felsefesinde öyle yüce bir mertebeye kurulmuştur ki kadını öylesine yüce bir varlık haline getiren töreye ve kültüre hayran olmamanın imkanı yoktur. Kadın, erkeğin biricik yoldaşı ve çocuklarının anası olmak gibi önemli bir vazifeyle görevlendirilmiştir. Daha da önemlisi Türk Milletinin tek bereket kaynağıdır. Kendisine verilen bir takım haklardan dolayı hanların, hakanların, cengaverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesidir.
Türk destanlarında kadın ilahi bir varlık konumuna gelmiştir. Öyle ki erişilip dokunulması, koklanması, kısaca beş duyuyla algılanmasının imkanı yoktur. Yaratılış Destanında, Allaha insanları ve dünyayı yaratması için fikir ve ilham veren Ak Ana adında bir kadındır. Oğuz Kağanın ilk karısı, karanlığı yararak, gökten inen mavi bir ışıktan, ikinci karısı ise kutsal bir ağaçtan doğmuş insanüstü varlıklardır. Yakutlarda Ak Oğlan ağacın içinden çıkan nurlu bir kadın tarafından emzirilmiştir. ilk Türk yazıtlarından olan Bilge Kağan kitabesinde Kağan: Sizler anam hatun, büyük annelerim, hala ve teyzelerim, prenseslerim hitabıyla söze başlar.
En eski Türk inancına göre, Han ile Hatun gök ile yerin evlatlarıdır. Kadın burada yedinci kat göktedir. Kadına, böylesine bir kutsallık veren törede kadının dövülmesinin, horlanmasının imkanı yoktur. Zaten Türk kültüründe ve destanlarında böyle bir durum göze çarpmamaktadır. Türk destanlarında kadın erkeğin daima yanındadır. Onların güç ve ilham kaynağıdır.
Dede Korkut hikayelerinden olan Deli Dumrulda, Dumrul canının yerine can bulma çabasına girince bunu kadınından bulmuş, kadın ona hiç çekinmeden canını vereceğini söylemiştir. Yine Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen, iyi kılıç kullanan, iyi savaşan kadınlarla evlenmek istemektedir. Nitekim, Dede Korkuttaki Bamsı Beyrek hikayesinde yer alan Banu Çiçek bunun en güzel misalidir.
Kırgızların Manas Destanında kadın, evin namusunun koruyucusudur. Kazaklarda kadına verilen değer şu atasözüyle ne güzel anlatılmıştır: Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik ise kadındır.
Tüm Türk destanlarında sarsılmaz bir saygı, sevgi ve sadakat vardır. Gerdeğe girdiği gün murad alıp vermeden yalnız kalan kadın kocası ölünceye kadar onu bekleyeceğine ve üzerine bir erkek sinek bile kondurmayacağına ant içerdi. Kadınların savaşta düşmanın eline geçmesi büyük bir zillet sayılırdı. Oğuz Kağan Destanında ırza tecavüz edenlerin öldürüldüğü veya gözlerine mil çekildiği ifade edilmektedir.
iranlı bir tarihçi olan Gerdizi de Malumdur ki Türk kadınları çok iffetlidirler. derken Türk kadınının ahlaki temizliğini övmektedir. Bu övgü boşuna değildir. Nitekim kadın adları arasında temiz, faziletli manasına gelen Hun, Sabir, Arig, Arık, Uygur Silink, Kazan Silu gibi adların bulunması sebepsiz değildir. Aynı şekilde ibni Batuta Şehnamesinde Kırımdaki hatıralarını anlatırken söyle demektedir. Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türklerin kadınlarına gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha üstündür.
islamiyet öncesi Türk toplumlarında kadınsız bir iş görülmezdi. Kadın erkeğin tamamlayıcısıydı. O sürekli erkeğin yanındaydı. Hakanın buyrukları yalnız Hakan buyuruyor ki ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi. Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Mesela büyük Hun imparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Mete Hanın hatunu imzalamıştır.
Ebul Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakimede, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatmakta ve bu kızların isimlerini şöyle sıralamaktadır: Boyu Uzun Burla, Barçın, Salur, Şabatı Hatun, Künin Körkli, Kerçe Buladı, Kuğatlı Hanım.
Türk kadını, diğer toplumlarda olduğu gibi baskı altında tutulmuyor, aşağılanmıyordu. Kadının yüceliği Altay Dağlarının en yüksek tepesine Kadınbaşı ismi verilerek, sanki çağlar sonrasına bir mesaj gibidir.
islam öncesi Türk topluluklarında kadına böyle bir bakış açısı var iken, Türk toplumu dışında kalan milletlerde kadının durumu acınacak bir haldedir.
Cahiliye devri Araplarında, kadının kocası yanındaki değeri, alınıp satılan bir maldan farksızdır. Arap erkeği adet zamanında kadınla bir arada oturmaz, onunla yiyip içmezdi. Aynı dönemde yine burada kadının miras hakkı yoktu. Oysa Türk kadını miras hakkına sahiptir. Mesela; Yakutlarda kadının kendine ait mülkü mevcuttur. Buna and veya nemse adı verilir. Kadının bunu istediği gibi kullanma hakkı vardır. Ölen bir kocanın karısı var ise; bunun mirastan iki hali olur.1. Kocanın oğlu veya kızı, oğlunun oğlu veya kızı ile beraber bulunuyorsa sekizde bir,2. Bunlardan hiç biri kadının yanında değilse dörtte bir miras alırdı.
Aynı dönemlerde kadınların diğer toplumlardaki durumunu incelemeye devam edelim. ingilterede XI. asra kadar kocalar karılarını satabilirdi. Hiristiyanlar ise; kadına şeytan gözüyle bakmışlardır. Yine ingilterede kadın murdar bir varlık sayıldığı için incile el süremiyordu. Kadınlar incili okuma hakkına Hanry devrinde (1509-1547) sahip olmuşlardır.
ingiliz piskoposu Dourun 1888 yılında Westminster Kilisesinde vaaz verirken söyledikleri tüyler ürperticidir..Bundan yüz sene öncesine kadar kadın erkeğin sofrasına oturma hakkına sahip olmadığı gibi sorulmadan söze başlaması da caiz değildi. Kocası başının ucuna kocaman bir sopa asardı ve karısı ne zaman emrini tutmazsa onu kullanırdı. Kadının sözü kızlarına geçmezdi. Erkek çocuklar ise; analarına ev içinde bir hizmetçi kadından fazla paye vermezlerdi.
Çinde ise, boşanma hakkı sadece erkeğe mahsustu. Kadının böyle bir hakkı yoktu. Oysa Türk kadını tüm bu haklara sahipti. Koca karısını, kadında kocasını boşayabilirdi. Koca karısının getirdiği çeyizinin bedelini verirken, kadın para vermek veya mihrinden vazgeçmek suretiyle kocasından boşanabilirdi.
Budizmin kurucusu Buda ise; ilk başlarda kadınları dinine kabul etmemiştir. Eski Türk kadını, Roma kadınından da fazla haklara sahipti. Roma hukukunda kadın, kendi malına hüküm edemezdi, vasiyet yapamazdı. Roma hukuku kadını ergin kabul etmiyordu. Onu noksan akıllı sayıyordu. Romalı kadın Jüstinyen devrine kadar tam bir esir hayatı yaşamıştır. Romada dul kadının evlenmesi suç sayılıyordu. Yine Çinde yeni doğan çocuk, erkekse pahalı kumaşlara, kız ise bez parçalarına sarılırdı. iranda kendilerine eş olan kızlar günahkar sayılmışlardır. iranda kanları bozmamak için yakın akrabalarla evlilik uygun görülmüştür. Bu sebepten anaları ve kız kardeşleriyle evlenenler ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Cahiliye Araplarının kız çocuklarını diri diri gömmeleri acı bir gerçektir. Kız çocuğa sahip olmak şerefsizlik sayılmıştır.
işte bu dönemlerde, Türk kızları ve kadınları, toplumun şerefli bir ferdi olarak itibar görmüşlerdir. Türk kadınının böyle ihtişam içinde ve saygı görerek yaşaması Türk karakter ve kültürünün yüksek değerini ifade eder
Maddeler halinde özetlersek,
1.) Türklerin en eski destanlarından biri olan Yaratılış Destanının da Yaradana ilham veren Ak Ana adında ki kadındır.
2.) Oğuz Kağan Atamızın kutlu eşlerinden biri mavi bir ışıktan,diğeri kutsal bir ağaçtan doğmuş olağanüstü kadınlardır.
3.) Bilge Kağan kitabesinde Kağan Sizler Anam Katun, Büyük Annelerim,Hala ve Teyzelerim,Prenseslerim.. sözleri ile hitabına başlar.
4.) Eski Türk inancına göre Han ile Katun gök ve yerin evlatlarıdır. Kadının yeri yedinci kat göktür.
5.) Eski Türk destanlarında kadın erkeğinin her daim yanındadır. Kadın erkeğinin güç ve ilham kaynağı kabul edilirdi.
6.) Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen, iyi savaşan, iyi kılıç kullanan kadınlarla evlenmek istemektedirler. Örnek olarak Korkut Atanın Bamsı Beyrek hikayesindeki Banu Çiçek Katunu verebiliriz.
7.) Eski bir Türk atasözü; Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik iyi bir kadın.
8.) Savaşta kadınların düşman eline geçmesi büyük bir utanç sayılırdı.
9.) Oğuz Kağan destanından öğrendiğimize göre ırza tecavüzün cezası ölüm veya gözlere mil çekilmesiydi.
Arap gezgini Ahmed bin Fadlan,Türklerin tecavüz suçlusunun bacaklarından çapraz bağlanmış iki ağaca bağladığını ve ipin kesilmesi sureti ile bacakların ayrıldığını hatıralarında belirtir.
10.) Yine Arap gezgini olan ibni Batuta şöyle der Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türklerin kadınlarına gösterdiği hürmetti. Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha üstündür.
11.) Kağanın buyrukları yalnız Kağan buyuruyor ki ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi.
12.) Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Mesela büyük Hun imparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Tanrıkut Mete Hanın Katunu imzalamıştır.
13.) Ebul Gazi Bahadır Han, Secere-i Terakimede, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatmaktadır.
14.) Kadının yüceliği Altay Dağlarının en yüksek tepesine Kadınbaşı ismi verilerek yaşatılmıştır.
15.) Eski Türklerde kadın miras hakkına sahipti. Kadının kendine ait mülkü mevcuttu. Kadının bunu istediği gibi kullanma hakkı vardı.
16.) Eski Türklerde koca karısını boşayabildiği gibi, kadında kocasını boşayabilirdi.
Şimdide diğer toplumların kadına bakışına bir göz atalım.
1.) ingilterede XI. asra kadar kocalar karılarını satabilirdi. Hiristiyanlar ise; kadına şeytan gözüyle bakmışlardır. Yine ingilterede kadın murdar bir varlık sayıldığı için incile el süremiyordu. Kadınlar incili okuma hakkına Hanry devrinde (1509-1547) sahip olmuşlardır.
Bundan yüz sene öncesine kadar kadın erkeğin sofrasına oturma hakkına sahip olmadığı gibi sorulmadan söze başlaması da caiz değildi. Kocası başının ucuna kocaman bir sopa asardı ve karısı ne zaman emrini tutmazsa onu kullanırdı. Erkek çocuklar ise; analarına ev içinde bir hizmetçi kadından fazla paye vermezlerdi.
3.) Çinde, boşanma hakkı sadece erkeğe mahsustu.
4.) Budizmin kurucusu Buda ise; ilk başlarda kadınları dinine kabul etmemiştir.
5.) Roma hukukunda kadın, kendi malına hüküm edemezdi, vasiyet yapamazdı. Roma hukuku kadını ergin kabul etmiyordu. Onu noksan akıllı sayıyordu. Romada dul kadının evlenmesi suç sayılıyordu.
6.) Çinde yeni doğan çocuk, erkekse pahalı kumaşlara, kız ise bez parçalarına sarılırdı.
7.) iranda kanları bozmamak için yakın akrabalarla evlilik uygun görülmüştür. Bu sebepten anaları ve kız kardeşleriyle evlenenler ortaya çıkmıştır. ( Özellikle Mazdeizmin popüler olduğu dönemde.)