144.000 peygamber içinde, peygamber olduktan sonra kılıç kuşanıp allahı korumak için allahın kullarını kesen tek peygamber islamın peygamberidir.
islamiyet kılıç gücüyle başlamış, kılıç gücüyle dünyaya yayılmıştır.
kılıç olmasaydı, kolay kabul edilir bir din değildir.
Kaynağı ve temelleri, korkuya, allahtan korkuya dayanır.
diğer dinlerde tanrıyı seven ve ona iman eden insanı tanrı korurken, islamiyette ise tersidir... insanlar cihad ilan ederek veya adam keserek allahı ve allahın dinini korurlar.
bilindiği gibi "islam barış dinidir" sözü malum nedenlerden ötürü günümüzde sık tekrarlanmaktadır. ben tersinden sormak istedim: "islam savaş dini midir?"
varsayalım ki abd tam olarak bugünkü gücünde ama şeriatla yönetilen bir islam ülkesi olsun. yine varsayalım ki atom bombaları icat edilmemiş olsun. dünya haritası da şimdiki gibi olsun. abd'nin güneyi ve kuzeyi küfür diyarı niteliğindeki meksika ve kanada, diğer ülkeler de yerli yerinde... olmuşken abd'nin başına bir de halife oturtalım. şeriata uygun yöntemlerle (nasılsa artık!) seçilmiş olsun. bazı müslüman ülkeler halifeyi tanıyor, bazıları tanımıyor...
bu durumda abd'nin şer'an ne yapması gerekirdi?
not: ilgili ayetleri, "nesh" kavramını, peygamberin ve dört halifenin uygulamalarını bilmeyenlerin yorum yapmaması rica olunur.
aradan şu kadar gün geçmesine rağmen yanıtlanmayan sorudur. o zaman ben yanıtlayayım:
islam bir savaş dinidir...
yukarıdaki entry'mden verdiğim senaryo gerçek olsaydı, islam'a göre abd'nin meksika ve kanada'ya üç seçenek sunması gerekirdi:
1- islam'a girin ve bize tabi olun.
2- dininizi koruyun ama aşağılık içinde boyun eğerek cizye verin ve bize tabi olun.
3- savaş...
tevbe 29:
"Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın."
şimdilerde ayeti başka yönlere çekip kıvırmaya çalışanlar çoğaldı. ancak ayetin anlamını hepsinden iyi bildiklerine şüphe olmayan peygamberin, dört halifenin ve sahabilerin uygulaması tam olarak dediğim gibidir.
sanıyor musunuz ki sasani ve bizans devletleri durduk yere hiçbir çıkarları olmayan hicaz çöllerini ele geçirmek için müslümanlara savaş açtılar? böyle bir iddiaya kargalar bile güler. bu devletlere savaş açan müslümanlardı. zira hem zenginliklerinde gözleri vardı, hem de söz konusu ayete göre yapmaları gereken buydu. size hemen hemen tüm muteber islam tarihi kitaplarında geçen, müslümanların elçilerinin, sasani kralı'na söylediklerini aktarayım:
"Sa'd bin Ebi Vakkas, kralı islama davet için bir heyet gönderdi. Nu'man bin Mukarrin, Asım bin Amr, Mugire bin Zürare ve Adiyy bin Süheyl'den meydana gelen heyet, Yezd-i Cerd'in huzuruna çıktı. Hazret-i Nu'man, krala; "Ey Kisra! Allahü teala, merhamet buyurarak, bize, iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir Peygamber gönderdi. O'nun davetini kabul ettiğimiz takdirde, dünya ve Ahiret hayırlarını vaad etti... Biz iman ettikten sonra, bize yakın milletlerden başlayarak onları da adalete, insafa çağırmamızı emretti. Sizi dünya ve ahiret saadetine kavuşmanız için islamiyeti kabul etmeye davet ediyoruz. Kabul ederseniz, Kur'an-ı kerimin hakimiyetine göre hareket etmenize yardımcı oluruz. Kabul etmediğiniz takdirde, sizi başkalarına karşı korumak için, himayemize girip cizye vermenizi istiyoruz. Bunu da kabul etmezseniz, o zaman kılıçlar konuşacaktır!.." dedi."
Yezd-i Cerd elçilerin böyle konuşmasına sinirlendi. Kendilerinin iç sorunlarıyla meşgul olmalarından cesaret alarak böyle konuşmaya cesaret ettiklerini, kendi gücünü hafife almamalarını söyledi. Geçmişte sıkıntı çektiklerinde erzak yardımı yaptıklarını hatırlattı. Kendilerini savaşa zorlayan yoksulluklarıysa yine yardım yapacağını ve hatta isterlerse başlarına bir yönetici atayacağını söyledi. Elçiler dertlerinin yoksulluk olmadığını, islam'ı yaymak olduğunu söylediler.
velhasıl gücü kuvveti yerinde bir islam devleti'nin, islam'ı kabul etmeyen veya cizye ödemeyen komşularıyla barış içinde yaşaması islam'a aykırıdır.