merhamet ve şevkati ile kullarını çok seven ve lütuflandıran allah'ın adıyla.
uzun zamandır çeşitli enrty'lerle siz tüm güzel insanlarla paylaşmaya çalıştığım yazılara, tüm alemlerin rabbi allah'ın yardımıyla bir yenisini daha ekleme gayretindeyim. allah'ın aciz bir kulu olarak, paylaştığım yazılar ve enrtylerde, allah'ın dininden anladığımın kalbimde yeşeren çiçeğidir. yaptığım doğruysa allah'ın yardımı sayesindedir! eğer yanlışsa benim nefsimdendir. allah'a tevekkül ettim ve kendimi allah'a bıraktım. düşüncelerimde bir hata varsa bu bendendir benim hatamdır.
Yıllardır ülkemizde, kimilerine göre islam'ı en iyi yaşayan topluluk olduğumuzu söyleyenlerde bulunmaktadır. Din hakkında yapılan tartışmalar hem medyada, hem de halkın arasındaki tartışmalarda sürekli gündeme gelmektedir. Bu tartışmalarda kimin haklı olduğuna, hangi fikrin dini gerçeklere uygun olduğuna nasıl karar vereceğiz? Neden din adına farklı doğrular ileri sürülmektedir? Gerçek dini din adına uydurulanlardan nasıl ayırt edeceğiz?
işte hepimizin kolayca erişebileceği uzaklıkta olan, kur'an-ı kerim, bu kitap tüm bu soruları cevaplamak ve bu konudaki kafa karışıklıklarını gidermek için yazılmıştır.
Kitabın hareket noktası olan ve cevaplanması gereken en önemli soru, dinin kaynağı nedir sorusudur. Bu soruya verilecek cevap diğer soruların cevabını da belirleyecektir. din adına ortaya atılan farklı fikirlerin temel kaynağı bu soruya verilen farklı cevaplardır. Dini tartışmalara Dinin kaynağı nedir? sorusuna net bir şekilde cevap vermeden girişmek ve her soruyu teker teker, dini anlamadaki yöntemi belirlemeden ele almak, medyada ve halkın arasında gördüğümüz çıkmazın birinci sebebidir.
Dinin kaynağı nedir? sorusuna vereceğimiz cevap, bizim dini anlamadaki yöntemimizin temelini belirleyecektir. Bu soruyu cevaplamadan tartışmaya girenler, yöntemsiz bir şekilde dini anlamaya kalkışıyorlar demektir. Söz konusu kişilerin bir soruya Kurandan, bir soruya bir hadis kaynağından, bir soruya kendi dünya görüşlerinden, bir soruya bir mezhepten, başka bir soruya apayrı bir mezhepten cevap verdiklerini görüyoruz. Yöntemsiz bir şekilde dine yaklaşanlar sonunda; kendi istek, arzu ve saplantılarını dinselleştirmeye kalkmaktadırlar. Bu kişilerin ileri sürdükleri fikirler sağlam bir mantığa (yönteme) dayanmadığı için ise, bu görüşleri duyan kişiler, bu fikirlerin neden ve nereden kaynaklandığını anlayamamaktadırlar. Bu yüzden dini anlamadaki yöntemi belirlemek ve Dinin kaynağı nedir? sorusuna öncelikle cevap vermek, din adına ortaya atılan kafa karışıklığını gidermenin en önemli şartıdır.
Din, Allah tarafından insanlara gönderilen bir sistemdir. O zaman Dinin kaynağı nedir? sorusu; Allahın beklentilerinin, isteklerinin, emirlerinin, tavsiyelerinin neler olduğunu doğru bir şekilde anlamamız için cevaplanmalıdır. Acaba dinin kaynağı sadece ve sadece Kuran mıdır? Yoksa Kuranın yanında hadisler de dinin kaynağı mıdır? Mezheplerin dini konularda otorite olması mümkün müdür? Tarikatlar ve bu tarikatlardaki şeyhleri nasıl değerlendirmeliyiz, bunların dindeki konumu nedir? işte tüm bu ve benzeri soruların cevaplarını incelememiz gerekiyor ve bu sorulara verilen yanlış cevapların dini anlamadaki yanlış bir yönteme sebep olduğunu, yanlış yöntemin ise din adına ortaya atılan uydurmaların nedeni olduğunu anlayacağız.
kur'an-ı okuduğunu ve dini konularda görüş beyan eden kişilere ilk olarak dini anlamadaki yöntemlerini sormanızı; Dinin kaynağı nedir? sorusuna verdikleri cevapları öğrenmenizi, sonra bu kişilerin bu soruya verdikleri cevaplar ile (yöntemleriyle) çelişip çelişmediklerini kontrol etmeniz gerekiyor. Sadece bu yöntemi uygulamak bile, din hakkında otorite olarak sunulanların, aslında kendi içlerinde nasıl çelişkide olduklarını saptamak için yeterli olacaktır.
Toplumda, yöntemi olmadan dini konularda konuşan kişiler kadar, savundukları yöntemleriyle hayattaki uygulamaları birbirine uymayan kişilere de dikkat etmek gerekir. Bu kişilerin uygulamalarına bakarak gerçek dini inançlarını anlamak mümkün olmayabilir. Örneğin Dinin kaynağı nedir? sorusuna verdikleri cevap, aslında Afganistandaki Talibanlar gibi yaşamalarını gerektiren bu kişilerin, yaşam tarzları hiç de Talibanlara benzemiyor olabilir. Bu kişiler, savundukları teori/yöntem ile yaşadıkları pratik arasında uçurum olan kişilerdir. Şunu belirtmeliyiz ki örneğini verdiğimiz bu kişiler, islam dünyasının bir azınlığı değil, önemli bir kalabalığıdır. Gerekli olan, yöntem ve teori diye adlandırdığımız temeli doğru kurmak ve bu sayede yaşam ile inanç arasındaki çelişkiyi kaldırmaktır. Sağlam, ayakları yere basan, doğru bir yöntem ile dini anlamanın neticesinde ve yaşam tarzını teoriden, yöntemden kopartmayan bir yaklaşım ile rasyonel, mantıklı, düzgün bir sonuç ortaya çıkabilir. Tüm bunları sağlayacak olan ise en başta Dinin kaynağı nedir? sorusunu doğru cevaplamamız ve bu doğru cevaptan hiç kopmadan, sapmadan yaşam tarzının (pratiğin) nasıl olması gerektiğini ortaya koymamızdır.
Allahın gönderdiği sistem olan dinin saptırmalardan, sömürülerden, geleneklerden ve keyfiliklerden korunmasının çaresi budur. Çünkü dinin kaynağı olanı, dinin kaynağı olmayandan ayırt etmeyi öncelikli sorun gören yöntemimiz, aslında Allahtan olan ile insani olanı ayırt etmek anlamına gelmektedir. Bu yöntemdeki titizlik, Allahtan olanı (dinin kaynağını), insani olanla (uydurma dini kaynaklarla) karıştırıp, din diye (Allahın sistemi diye) sunma çabalarına set çekecektir.
Peygamberler gönderildikleri devirlerde hep mevcut gelenekleri sorgulamışlar, Allahın dinine aykırı olan geleneklere ve yerleşik inançlara karşı mücadele etmişlerdir. Kuran ayetleri incelendiğinde peygamberlerin, insanları; düşündürerek, akıllarını çalıştırtarak Allahın dinine aykırı olan geleneklere, yerleşik inançlara karşı organize ettiklerini görürüz. Kuran, insanları; Allahın yerdeki, gökteki ve bunların arasındaki delillerini incelemeye, üzerlerinde akıl yürütmeye çağırır. Oysa Kurana karşı çıkanlar, atalarını üzerinde buldukları sisteme, yani geleneğe bağlı olduklarını ve bu geleneği devam ettireceklerini söylerler. Tarih boyunca peygamberlerin aklı çalıştırma çağrısının en büyük düşmanı karşı akli deliller değil, gelenek olmuştur. Yaygın olan sistemi; yani babaları ve ataları tarafından takip edilen sistemi taklit etmek, birçok insana aklını kullanmaktan daha cazip gelmiştir. Din tarih boyunca aklı işletmeyi, din karşıtı görüş ise gelenekçiliği yani muhafazakârlığı savunmuştur. Ne garip bir çelişkidir ki günümüzde muhafazakârlık ve gelenekçilik dindar olma manasında kullanılmaktadır. Kuranın anlattığı dine göre vahiy ve akıl insanların hareketlerine yön vermelidir. Gelenekler, toplumca benimseniyor dahi olsa peşin kabuller, çoğunluk kabul etse bile vahyin ve aklın doğrulamadığı görüşler insan hayatına rehberlik etmemelidir. Delil yerine atalarının uyduğu sisteme göre hayatlarını yönlendirenlere Kuranın aşağıdaki ayetlerini okumaları gerekir; (lokman/21)(ibrahim/10) (Hud/62 ve 109)(Maide/104)(Araf/28)
21- Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?
22- Hayır dediler ki: Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerini izleyerek doğruya varacağız.
23- işte böyle! Senden önce de bir memlekete elçi gönderdiğimizde, oranın servetle şımarmış elit tabakası mutlaka şöyle demişlerdir: Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerine uyarak yol alacağız.
24- O da Ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı? dedi. Onlar da Doğrusu biz seninle gönderileni tanımıyoruz. dediler.
(Zuhruf/21-24)
Kuran ayetlerinden görüyoruz ki çoğunluğa veya toplumda hakim olan görüşe uymak, insanları doğruya götürmeye yetmemektedir. Oysa bugün insanların, dini adeta bir geleneğe dönüştürdüklerini, din adına birçok kabulün kökenini araştırmadan, bu kabullerin dinin bir parçası olup olmadığını sorgulamadan, yaygın görüştür diye, şeyhleri dedi diye, falanca hoca dedi diye kabul ettiklerini gözlemliyoruz. Zuhruf suresinde nin 21. ayeti kitaba dayanılmadan din adına ortaya konulanların geçersiz olduğunu söylemektedir. Ayetlerin devamı ise atalardan gelen mirasın, nasıl Allahın kitabının önüne konulduğunu göstermektedir.
"Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu tutulacaktır." (isra/36)
"Onlar sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar. işte onlar Allahın doğruya ilettiği temiz akıl sahipleridir."(Zümer/18)
Din adına ortaya atılan görüşler karşımıza çıktığında, bunları, bu ayetlerin yol göstericiliği altında değerlendirmeliyiz. Din adına söylenen bu sözler neye dayanıyor, nasıl ortaya atılıyor incelemeliyiz.
Buradan hareketle inananlara; önce kafalarında bir din oluşturup, sonra bu dini zorlamalarla Kuranda arayacaklarına, dinlerini, eksiksiz ve fazlasız şekliyle doğrudan doğruya Kurandan bulmalarını öğütlemek gerekir.
merhamet ve şevkati ile kullarını çok seven ve lütuflandıran allah'ın adıyla.
"Şüphesiz, yeryüzündeki hareket eden canlıların Allah katında en kötüsü, aklını işletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir." (Enfal/22)
"Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır." (Yunus/100)
Allahın yolu akıl ve vicdan yoludur. Allahın beğenmediği canlı tipi; gerçeğe karşı sağır olan ve aklını işletmeyen insanlardır. Bu tipler Allahın, diğer canlılardan ayırt edici özellik olarak verdiği aklı kullanmadıkları için Allahın sayısız delilini görememektedirler. Kuranın anlattığı dini anlamayanlar dini; dogmalar, hurafeler, içinden çıkılması ve uygulanması mümkün olmayan zorluklar sistemi olarak göstermişlerdir. Bu tavırlarıyla da yüz milyonlarca kişiyi dinden uzaklaştırmışlar, hatta birçok insanı dinsizliğe sürüklemişlerdir. Kuranın anlattığı islamı; bu geleneksel, zorlaştırılmış, mantıksızlaştırılmış dinden ayırt etmek, bu yüzden çok önemlidir. Böylece Kuranın anlattığı islam; üzerindeki yüklerden, eklemelerden, eksiltmelerden kurtulacaktır. Hem de Kurandan, islamdan soğutulmuş kitlelerin geri kazanılması mümkün olacaktır.
"Andolsun size hatırlatıcı bir kitap indirdik. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?" (Enbiya/10)
Dini, bir şiddet ve ilkel yaşam tarzıymış gibi sunan Talibanların, irandaki zorlamacı ve sınırlayıcı rejimin de suçlusu; Kuranı dinin kaynağı olarak yeterli görmeyen zihniyetlerdir. Bu zihniyetler; uydurma izahları da, kendi imamlarını da, mollalarını da, şeyhlerini de dinin kaynağı yapmış, Allahın dini adına Kuran ile birçok konuda ters düşen düzenler ortaya çıkarmışlardır. Üstelik kendilerini dinin tek temsilcisi olarak ilan eden bu zihniyete sahip kişiler, kendileri dışında herkesi dinsiz sayıp, aforozlamışlardır.
tüm bu yazılanların amacı, tüm bu uydurmaları gösterirken, gerçek dinin Kuranın tekelinde olduğunu, Kuran dışında hiçbir kişinin, hiçbir mezhebin, hiçbir şeyhin ve hiçbir uygulamanın; dine tek bir ilave de, dinden tek bir eksiltme de yapamayacağını göstermektir. Dinin temel hedefi insandır. insanı hayatla, kendisiyle çelişkiye götürmenin sonu ise hüsrandır. islamın gerçek yapısında bu çelişkinin yeri yoktur. Oysa uydurulmuş din çelişkiler ve mantıksızlıklar yuvasıdır. Allahın insan yaratılışının özüne uygun bir sistem olarak tanıttığı dinin, insan yaratılışının özüyle ve yaratılışın en büyük nimeti olan akılla çelişmesi asla düşünülemez. (Dinde aklı aşan hakikatler vardır ama bunlar akılla çelişkili unsurlarla karıştırılmamalıdır.)
"O halde sen yüzünü bir tektanrıcı olarak dine; Allahın insanları yaratışındaki fıtrata (yaratılış özüne) çevir. Allahın yaratışında bir değişiklik yoktur. işte dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar." (Rum/30)
Din adına tek hüküm koyucu Allahtır. Allah mesajlarını insanlığa, Kur'an vasıtasıyla eksiksiz, çelişkisiz, ayrıntılı, tam ve açık bir şekilde göndermiştir. Bu ise Kur'an ayetlerince belirtilen hususları belirleyip, Kuranın anlattığı şekilde islamı kabul etmek; Allah dışında hiçbir kimsenin hüküm koyucu olarak kabul edilmemesi demektir. Bu yüzden bu yaklaşımımız; Allah dışında, mutlak dini hükümler ilan edilenlerin tamamının, bu geçersiz yetkilerinin ellerinden alınıp; dinin tek sahibi Allaha, hiç kimseyi Onun hükmüne ortak etmeden, yönelmek demektir. Kuranı insanlara ileten, ilk Müslümanları örgütleyip, kendisi de dini konularda yalnız Kurana uyan Peygamberimiz; Kuranın dışında bir dini kaynağı insanlara sunmamış, yazdırmamış ve öğretmemiştir. Peygamberin söylemiş olduğu iddia edilen bir söz veya bir yorum Kuranla çelişir, dine ilave veya eksiltme yaparsa; bu söz veya yorum hem dine, hem de Peygambere iftiradır. Arap, Emevi, Abbasi gelenek ve göreneklerini, uydurma izahları, tarihin sadece belli bir dönemiyle ilgili tarihsel kararları, şahsi görüşlerini dine sokan, dinin özellikle uygulama alanını bir yığın uydurmayla ve Kuranda yer almayan izahlarla dolduran zihniyeti tanıyacağız. Bu bağlamda dinin kaynağı olarak neden yalnızca Kuranı benimsememiz gerektiğini, Kuranda geçmeyen hususların neden islamın evrensel hükümleri olamayacağını kavrayacağız. Ayrıca dine mal edilen ve dinin kesin bir hükmü sanılan birçok hususun; Kuranda yer almadığını ve bu yüzden bunlara dinsel bir anlam yüklemenin hatalı olduğunu öğreneceğiz. Yani Kurana giderek dini yeniden tanıyacağız.