polemiklerden uzak durma çabama karşın gündemde olmasından ötürü ahmet taner kışlalı'nın tespitlerini hatırlamanın gerekli olduğu konudur.
yazının asıl başlığı: islamda ve türklerde kadın
--spoiler--
Eski Türk boylarında kadın özgür ve eşit bir toplumsal konuma sahipti.
Ziya Gökalp'e göre eski Türkler; hem demokrat, hem de feminist” idiler.
Türklerde feminizmin birinci nedeni, toplumda var olan demokrasi, ikinci nedeni ise Türklerin o zamanki dini olan şamanizmin, kadındaki kutsal güce dayanmasıydı.
Hukuksal açıdan kadın ve erkek tamamen eşitti.
Erkeğin yanlızca bir tanesi, yani karısı olabilirdi.
Kadınlar doğrudan doğruya hükümdar, kale muhafızı, vali ve elçi olabilirlerdi.
Kızlar, kendileriyle evlenmek isteyen erkeklerle bir çeşit düello yapıyor ve kendilerini yenemeyen erkeklerle evlenmiyorlardı.
Ev, karı ile kocanın ikisine aitti. Çocukların velayeti konusunda baba kadar ana da hak sahibiydi.
Eski Türk topluluklarında, devlet başkanlığı hatun-hakan'ın ortak sorumluluğu ile yürütülürdü. Yasa niteliğindeki emirnameler, her ikisince imzalanmadan uygulanamazdı.
Kadın devlet yönetiminde, hatta askerlik ve sporda bile etkin rol oynuyordu. Elçi kabulü dahil, bütün önemli törenlerde, hakan ile hatun beraber bulunurlardı. Kadınlar savaşın her aşamasında erkeklerle eşit koşullarda katılırlardı. Hatun bizzat savaş kurulunun üyesiydi.
Tarihte devlet başkanlığı yapmış ilk kadınlar da Türklerdi.
Delhi Türk Devleti'nde Raziye Sultan, Kirman'daki Kutluk Devletinde Türkan Hatun bunun en ünlü örneklerini oluşturuyordu.
Türklerin islam'ı kabul etmelerinden ve Anadolu'ya yerleşmelerinden sonra bile bu kültürel etkiler, belirli ölçüler içinde, azalarak sürebilmiştir.
Eski Türk kadınlarında örtünme ve erkeklerden kaçma yoktu.
Şerafettin Turan, Arap gezgini ibni Fadlan'ın onuncu yüzyıldaki Türk kadınının yabancı erkeklerden bile kaçmadığını ve bedeninin hiçbir yerini saklamadığını görerek, hayretler içinde kaldığını aktarıyor.
Aynı kaynağa dayanarak, Bulgar Türklerinde kadınlarla erkeklerin birarada nehirde yıkandıklarından söz ediyor.
Türklerin islam dinini kabul etmelerinden sonra da kadına Arap ve iranlılardan farklı yaklaşımlarını sürdürmüş, geçmiş birikim dolayısıyla da kültür farkının yansıması olmuştur.
--spoiler--
can alıcı nokta:
--spoiler--
islamın kadına bakış açısını, kadınla ilgili olarak getirdiği kuralları anlayabilmek için, islam öncesi Arap toplumlarında kadının hangi koşullar içinde yaşadığını ve konumunu bilmekte yarar var.
Kuran'ın, cahiliyye dönemi olarak adlandırdığı islam öncesi Arap toplumlarında, kadın Türk toplumlarının tersine, toplumun en aşağılanan öğesini oluşturuyordu.
Bazı hayvanlar, örneğin deve bile kadından daha değerli sayılmaktaydı. Kız çocuklarının ölüme terk edildiği, hatta diri diri gömüldüğü durumlar yaygındı. Kız çocuk doğuran kadınlar cezalandırılıyor kadın mal gibi satılıyordu.
Erkek istediği kadar kadınla evlenebiliyor ve dilediği zaman terk edebiliyordu.
islam dini Arap kadınını işte bu konumdan aldı ve hiç değilse erkeğin yarısı kadar haklara sahip olduğu bir konuma getirdi.
Bu gelişme, islam'ı kabul eden Arap kadını için büyük bir ilerleme, ama Türk kadını açısından da aynı ölçüde gerileme anlamı taşımaktadır.
islam dinini ilk kabul eden Türkler, Karahanlılar ve Hakaniler (926) oldular. 990-1000 yılları arasında da onları Selçuklu Türkleri izlemiştir.
Kadının da bir insan olduğu, Arap toplumunda, ancak islam dini sayesinde kabul edilmiştir.
islam dinini kabul ettikten sonra, Türk toplumu da ağır ağır değişmeye başladı. Bu konuda, dinin getirdiği kurallardan çok, iran ve Arap kültürlerinin olumsuz etkileri görüldü.
Eski Türk destanları kadını hep yüceltirken, Türklerin islam dini kabulünden sonra, 1070 yılında yazılan Kutadgu Bilig, artık kız çocuğunu değersiz sayıyor, kadınların örtünmemelerini eleştiriyordu.
--spoiler--
yazının devamı:
--spoiler--
Örtünme olayı ancak Fatih döneminden sonra, özellikle Bizans’la ilişki içine girilmesinin etkisiyle başladı.
Çok kadın ile evlenmek, harem oluşturmak gibi uygulamalar daha çok saray ve saray çevresinde yerleşti.
Evlenmede kızın rızası alınması giderek kaybolurken, boşanmak sadece kocanın hakkı olarak görülür oldu.
Mirasta kadının payı azaldı mahkemelerde iki kadının tanıklığı bir erkeğe eşit sayıldı.
Kadın eğitim olanaklarından yoksun bırakıldı, sokağa çıkması sınırlandı hatta bazı durumlarda tamamen yasaklandı.
Türk kadının konumundaki iyileştirmeler Tanzimattan sonra yeniden başladı.
Kız çocuklarının ilk ve orta okullara gitmesine 1858 yılında izin verildi, ebe okulu ve kız öğretmen okulu açıldı. ikinci Meşrutiyetin ilanından sonra ilk kız lisesi açıldı.
Atatürk, Türk kadınına çağdaş bir konum kazandırma düşüncesini uygulama çalışmasına başladı ve kadının vatandaş sayılmasına bile karşı çıkan milletvekillerinin neredeyse çoğunlukta olduğu bir Mecliste ve Kurtuluş Savaşı'nın en korkulu günlerinde, Türk kadının en ileri toplumlardaki yasal haklara sahip kılmak için ilk adımları attı.
Bu sürecin son aşaması olarak Türk kadını 5 Aralık 1935'te Seçme ve Seçilme Hakkına kavuştuğu zamanlar, demokrasinin beşiği sayılan bazı batı ülkelerinin kadınları henüz bu hakka sahip değildi.
Türk kadının, Atatürkçü bir devrim anlayışı içinde elde ettiği kazanımların önemini iyi değerlendirebilmek için iran Cumhuriyet'nin devrimini, iran kadınına layık görülen konumu incelemekte yarar var.
Dünyada yalnız son altı bin yıldır ataerkil düzen görülmektedir. Daha önce tam bir milyon yıl, toplulukları kadınlar yönetmiştir.
Bu millet modern olmaya devam edecekse bu, kadınlar sayesinde olacaktır.
Kadınlar özgürlüğünüzü ve ruhunuzu baskılardan kurtarın.
Mustafa Kemal Atatürk
--spoiler-- ahmet taner kışlalı - siyaset bilimleri
hadislere göre cennete girmekte peygamberimiz ile yarışacak kadar üstün bir sınıftadırlar.
cennet anaların ayaklarının altındadır. vb. hadislerle de bu güçlendirilmiştir. insanların hastalıklı islamda kadın hiçbirşeydir fikirleri ve uygulamaları bunu değiştiremeyecektir.
türklerde de yıllar yılı kadın en önemli olmuştur. esas yönetici olarak sayılmıştır. böyle bir gelenek ve görenekle yetişen aziz türk milletinin kadınlara değer vermeyen bir dine mensup olması zaten kabul edilemezdir. şüphesiz en asil millet kendine en uygun dini tercih etmiştir.
islam ve türk toplumunu tanımayanların, avrupanın doğuya açtığı savaşın bir parçası olan kadın polemiğini yutmaları ve fakat sindirememeleri sonucu sürüklendikleri tartışma. hiçbirşeyin birbirine eşit olmadığı bir dünyada kadın ve erkeğin de eşit olamayacağını anlamak, komünizmin çökmesi kadar hızlı olmayacak elbette. zira herkes suudi arabistanda otomobil satmak ister, zira hiç kimse fuarlarda standlarını cazip hale getirmek için teşhirci bir beden olarak erkeği görmek istemez. burada sorunun cevabı kimin nasıl mutlu olduğudur. konumuz kadın ise soru sorulması gereken müslüman bir kadının mutlu olup olmaması sorusudur. ya da daha temele inelim. çalışan kadının, lider kadının, mutlu olup olmadığı konusudur. max weber protestan ahlakı'nda bu açıdan kadının durumunu anlatır. çalışmak zorunda kalan ya da çalışmaktan zevk alan bir anne, çalışmayan, çalışmak zorunda hissetmeyen ya da çalışmak istemeyen Avrupalı bir CEO'nun eşinden, ya da Singapurlu bir hizmetçisi olan Suudi Arabistanlı bir kadından kendini daha özgür ve konforlu ve birinci sınıf hissetmesi pratik yaşam açısından bir aldatmacadır. neticede herkes özgürdür. biz ne kadar tartışsak da kimisi çok mutludur kimisi de çok mutsuzdur. eşitiz diye aynı tuvalete girmenin anlamı yok.**
hıristiyan avrupa ve amerika toplumlarında kadının sınıfı diye de bi bakmak lazım. yıllardır gezmediğim ülke kalmadı ve yüzlerce batılı şirketle oturup kalktım. bu yöneticilerin yüzde doksanı erkek be kuzum. yani biz de isteriz şöyle kadın olsun ortam biraz yumuşasın diye ama yok. hala anlamış değilim. kadınlar siz eşitsiniz, hadi yine iyisiniz demişler table dancer, kasiyer, dergi kapakları filan idare ediyorlar. kadını sokmadıkları sınıf kalmamış sıfatsızların. ama kendi medeniyetleridir, kadına biçtikleri konuma saygı duymak gerekir. allah'tan türk islam falan filan olup ezilmemişler.
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız