sözlükteki arkadaşların gitgide yaşar nuri öztürkleştiğini gösteren bir sorudur. sorun bakalım yanıt vercek mi yanıtı gibi saçma bir yanıtı hak eden sorudur.
alakasız (ya da dolaylı bir alaka) olacak ama; insan sürekli iyiye doğru mu gidiyor? bu sorunun cevabını aldıktan sonra sorulması gereken.
islam çağa bakmıyor ki, insana bakıyor. zamanını boşa harcama diyor; sen bin yıl önce develeri oturup izlemek günah mı diye soruyordun, şimdi de tv izlemek günah mı diye soruyorsun. biraz düşünmek lâzım değil mi esas anlamı yakalamak için? aslında en önemlisi önyargıları bir kenara koymak lâzım, ama (bkz: ya ben lan neyse bir şey demiyorum).
cevap verebilmek için "kitap" okumak gerek. kitab'ı okumak gerek sıkça ve anlayarak. sonra bir sessizlik olacaktır zaten ortamda. zira sessizlik "anlamın demlenme vaktidir".
ancak islam'ı bilmeyen birinin söyleyebileceği söz. şimdi bunu söyleyen adam aydınım diye kasıla kasıla geziyordur. ulan hiç mi kitap okumazsınız siz ya.
islam'i anlayamayan ve islam'in yenilikçi tutumunu gözardı eden görüşün saçma sorusu. tabii ki verebilir. islam insanın sürekli ilerlemesini ve gelişmesini emreder. islam'in dünyada da düzgün anlaşıldığı yıllarda bir sürü bilimadamı çıkmıştır ve bunların bazıları hala dünyaya ışık tutmaktadır. ama bir zaman geldi ve cahillik düzeyi artınca din de anlaşılamadı. sonra din kisvesi altında saçmalıklar yaşanmaya başladı ve ortalık karıştı.
ha illa islam çağa ayak uydursun, hristiyanlığa benzesin ve içkimize zinamıza izin versin, o zaman da faka basarsın. islam'in çağa yanıt vermesinden kasıt nedir ki? başka ne olabilir?
açıp bir kere bile kuran'ı okumayanlara göre cevabı belli olan soru. iyi de aynı mantıkla günümüze yanıt verebilecek bir din yok sizin kafanıza göre. ha dinsizlik var sizin için ben onu bilemem.
temeli yanlış olan sorudur. eğer islam geldiğinden beri islama uyulsaydı zaten islam çağımıza yanıt vermek durumunda kalmazdı. bu durumda çağ da islamdan bir yanıt beklemeyecekti. temelde sorun var anlayacağınız.
mevzu, çağ ile alakalı değildir. öncelikle islam'ın kaynağı olan ilahi vahyin doğruluğu ve yanlışlığı noktasında bir karar vermek lazımdır. yani önce bir bakalım şu çağımıza uyup uymayacağını tartıştığımız din, kaynak ve uygulama açısından doğru ve tutarlı mıdır? cevabı evet olanlar için böyle bir mesele oluşur ve çağa uyup uymayacağı noktasında kafa yorarlar!
ama sen zaten islam'ın kafirisin, kalkıp bir de filozof filozof, ukala ukala: "islam çağımıza yanıt verebilir mi?"yi tartışıyorsun. sanki adam 1400 yıl önceki fikir ikizi olan ebu cehil'in zamanında yaşasa kabul edecek?
soruya gelecek olursak... şimdi, islam insana inmiştir! insanın hayat ile alakalı bütün problemlerine yönelik çözümler vazetmiştir. evlenmesine, boşanmasına, ticaretine, iç ve dış siyasetine v.s. dair... şimdi, 1400 yıl önceki insanla çağdaş insanın bu davranışlardaki farkı sadece kullandığı araç gereç ve şekillerdir. yani o zaman insanlar develerle ticaret yaparken, şimdikiler tır ve uçak filolarıyla ticaret yapmaktalar. o zamanlar altın keseleri, çalınırken, şimdi kredi kartları...
eğer islam insana değil de eşyaya inseydi bu çağa ayak uyduramazdı. ama birileri küplere binse de islam bu çağı da binlerce yıl sonraki çağları da karşılar.
kuran da yazan ilkk ayet okumakla alakali, ve kiyamet alametlerini pata küte sayabiliyorsa teknolojiye de cevap verebilir, cagimiza da cevap verebilir kanimca.
1500 yıl öncesiyle günümüz arasındaki farkı anlamayan kişiler oldukça hayır veremez şeklinde yanıtlanması gerek soru. böyle kişiler olacağı için de, hayır veremeyecek.
bu daha çok örneğin hırsızlık yapmama işini içinde hissetmesinden değil de kuran da yazmasında dolayı hayatına uygulayan insanlarla ilişkili.
Ilk uc maddeyi biliyoruz asil can alici nokta kiyas-i fukahadir. Islam alimleri benzetmeler ile gunumuzdeki sorulari cevaplar. alim olmak lazimdir. ee simdi hz.ali (RA)uzay mekiginde iftar saati soyle olmalidir deseydi coktan mineral olmustuk.
çağlara her hangi bir dinsel inanış biçimi değil, bilimsel çalışmalar cevap ve yön verir. ve o yüzden bu düşünceyi benimsemiş olanlar ortaçağın karanlık dönemini rönesans ile yıkmış, hem bilimde hem sanatta ilerlemeler kaydederek bu günlerin tohumlarını ekmişlerdir. türkler ise matbaayı yasaklayabilecek bir yorumun çıkarılabileceği ayetlerle yazılmış bir kitabın peşinde sürüklenerek yok olma aşamasına kadar gelmişlerdir 1900 lü yılların başlarında.
bu soruyu soran insan eğer inanç boşluğundan dolayı soruyorsa, yani islamı yetersiz bulup yeni bir din arıyorsa belki mantık aranabilir. ama salt aklı sıra islam açığı arıyorsa, başka kapıya denmelidir. hem kuzum madem size yanıt vermiyor gidin sceintist filan olun değil mi?
islamın genel hükümler içermediği, hayatın hemen her alanını düzenleme çabasında olduğu, değişmez ve tartışılamaz olduğu düşünülürse çağın gereklerine yanıt veremeyeceği açıktır. o zamanın arap toplum yaşayayışına göre belirlenmiş kuralların 2007 yılında günlük yaşamda aynen geçerli olabileceğini düşünmek imkansızdır.
toplumsal değişim bilimsel bir gerçek ve kaçınılmaz olduğuna göre ikisi nasıl bağdaşacak.
en basit örnek islamiyete göre faiz haramdır ve en büyük günahlardan biridir ama bu başlık altına aksi görüşlerde fikir belirten bir çok kişi cebinde bir en bir bankanın kredi kartlarını taşımaktadırlar. bankalar tamamen faize endeksli kurumlardır. ve bugün bir banka ile iletişim kurmadan herhangi bir finansal konuda adım atmak imkansızdır
.
islam düşüncesi aynı diğer dinler gibi sürekli değişim içerisinde olmuştur. ilk ortaya çıktığı dönemlerde ilerici olduğunu söyleyebileceğimiz islam, zaman ilerledikçe farklı egemen sınıfların ideolojisi haline gelmekten kurtulamamıştır. özellikle islamdaki şeriat düzeni barbarlıktan uygarlığa geçen Arap toplumundaki egemenlik ve mülkiyet ilişkilerinin ideolojik ifadesi olmuştur. Toplumda kimilerinin zengin, mülk sahibi, kimilerinin ise fakir, mülksüz olması da Kuran'da yazılı olanlara ters bir durum değildir.** hatta "Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır." denilerek mülk sahibi sınıfların uygun görülmesi sağlanmıştır.
sürekli değişik toplumlarca sahiplenilen ve içeriği değiştirilen kuran'da Toplumdaki eşitsizlik bizzat Allah'ın isteği olarak konulduğundan, fakirliğine ve ezilmişliğine isyan etmek Allah'a isyan etmekle eş tutulmuştur. hatta "Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Onların dünya hayatındaki geçimlerini de aralarında biz taksim etmişizdir. Onları derece derece birbirlerine üstün kıldık ki birbirilerine işlerini gördürebilsinler." denilerek fakirliğin ve zenginliğin allah'ın takdiri olarak gösterilmiştir. Halk, yüzyıllar boyunca toplumdaki eşitsizliğin sürekli olduğu, hatta takdir-i ilahi olduğu, yani değiştirilemeyecek bir şey olduğu düşüncesiyle kandırılmış ve dünyadaki bu çilelere isyan etmeden katlanırlarsa sonunda öteki dünyada mükafatlarını alacakları vaadiyle avutulmuştur. Zenginin malını çalan hırsız bu dünyada ve en vahşi biçimde cezalandırılırken, zenginliğinin kaynağı Allah'tan olduğu söylenen mülk sahibi sınıfların işledikleri sınıfsal suçların cezası, soyut ve gerçeklik dışı cehennem kavramıyla öteki dünyaya bırakılmıştır. Oysa egemen sınıfların mülkünün kaynağı soyut güçler değil, ezilen ve sömürülen sınıfların son derece somut olan emeğidir. bugünkü adaletsiz sistemler çağını savunan bir islam, kapitalist sisteme çok güzel yanıt verebilirken, insanca yaşama hakkına yanıt verememektedir. yanıt vermemekle kalmayıp, din tüccararlarının uyutma aracı olarak kullanmaktan da kurtulamamıştır.