islam a göre cariyelere tecavüz edilebilir

entry25 galeri0
    1.
  1. mısır’ın El Ezher Üniversitesi ilahiyat profesörlerinden Suad Salih'in iddiasıdır.

    http://www.sozcu.com.tr/2...tecavuz-edebilir-1051798/

    kendisi bir kadın!...

    sonra? "efendim ışid gerçek islam'ı bilmiyor"!..

    iyi, güzel ama el ezher üniversitesi ehli sünnet'in kalesidir. bu kadın profesör de mi bilmiyor?
    4 ...
  2. 2.
  3. gerçek islam'dan bir kesit.
    şimdi 'gorçok oslom bo doğol'cileri sahneye alalım.
    5 ...
  4. 3.
  5. böyle haberleri neden hep ateizm propagandası yapan gazetelerde okuruz?
    mercekle arayıp sapkınlığa düşmüş insanları buluyorlar. sonra manşet. kalıbınıza tüküreyim.
    7 ...
  6. 4.
  7. kendilerini lama sanan bazılarına göre el ezher üniversitesi'nden bir ilahiyat profesörünün "ancak mercekle aransa bulunabilecek, sapkınlığa düşmüş bir insan" olduğunu öğrenmemize vesile olan haberdir.
    2 ...
  8. 5.
  9. Islamda kölelik hususu iyi incelendikten sonra üzerinde konuşulması gereken husustur.

    Öncelikle kölelik islamın getirisi değildir. Islamdakı kölelik roma dönemi köleliği gibide değildir.

    Köleler savaş meydanı ve geri hizmet bırlıklerınden alınan esırlerdır.

    Bu esirler düşman eline geçen müslüman esırlerın can, namus ve mal güvenliğini sağlamak için tutulurlar. Karşılıklı esir değişimi, fidye yada hizmet karşılığı, Azad etmeyle serbest bırakılırlar.

    Şayet şerbest kalmayan esirler varsa bunlar ya hizmetçi olarak anlaşılır ev işlerini yapar ki kolelıkte % 90 bu şekilde dir. Cinsel birleşmeli olan kölelik evlilikten daha ağır bir akıtle olur.

    Burda asıl husus israil, ABD askerlerinin müslüman kadınlara tecavüzü değilde müslüman ların etmedikleri tecavüzün dıllendırılmesı çok manidar olmuştur. Yani ne diyelim buda açıktan islam düşmanlığının açık beyanıdır. Bir günde cezayırlı, müslümanlara yapılan tecavüzleri, bosnalılara yapılan tecevuzlerı dıllendırın. Ki.........
    5 ...
  10. 6.
  11. kimi yalancının "cinsel birleşmeli olan kölelik evlilikten daha ağır bir akıtle olur" yalanını sıkmasına vesile olan fetvadır.

    şunların haline bir bakın!.. dinlerini yalanlarla savunmaya tenezzül edecek kadar düşüyorlar. söz konusu yalancılar, esir edilen gayr-ı müslim kadınla cinsel ilişkiye girmek için rızasını almak gerektiğini ve hele hele üstüne karşılıklı akit imzalamak gerektiğini gösteren ehl'i sünnet mezhep imamlarına ait bir tane kayıt refere etsinler, kendilerinden alenen özür dileyeceğim gibi, sözlüğü de bırakırım.

    yobazların başlıca özelliklerinden biri çok yalancı olmalarıdır. bunların aldıkları nefes bile yalandır.

    sonra? bir araba saptırma... efendim köleliği islam icat etmemiş!.. doğrudur. fakat islam'ın hükümleri değişmeyeceğine göre, ilelebet meşru kılan islam değil midir?

    efendim müslüman kadınlara yapılan tecavüzler... aradaki fark şu: o tecavüzler, yapan askerlerin ülkelerinin yasalarına göre bir suçtur. gerektiği gibi cezalandırılıp, cezalandırılmadığı ayrı bir tartışma konusudur ki sonuçta cezalandırılan vakalar da olmuştur. hiç değilse o ülkelerin yasaları "esir kadınlara tecavüz meşrudur" deyip, askerleri teşvik etmiyor. fakat sizin dininiz meşrudur diyor işte...
    2 ...
  12. 7.
  13. 8.
  14. Yahu niye yalan söyleyeyim be kardeşim? Yalancılar Türkiye yi bu hale getirirken onu çağdaş medeniyetler seviyesine çıkaracağız diyenler ve onların şakşakçıları dir. Bende bazılarından öğrendim internet ten delil göstermeyi. Al sana delil. Ne yani senin gösterdiğin sözcü gazete yorumları delil de bu değilmi? Devamıda var. Itıraz edene.

    Kölelik ve cariyelik kavramlarının, toplumumuzda ayrı kavramlar olarak algılandığını ve özellikle câriye kelimesinin çok yanlış manalarda kullanıldığını esefle müşahede ediyoruz. Bu sebeple kelime ve kavramlar üzerinde kısaca duracağız.

    Burada önemle ifade edilmesi gereken husus şudur: Köle tabiri ile câriye tabiri arasında hukukî muhteva itibariyle hiçbir mana farklılığı yoktur. Her ikisi de rıkkıyet yani kölelik manasını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Sadece köleliğe maruz erkekler için kul veya köle tabiri kullanılırken, köleliğe maruz kadınlar hakkında da câriye veya eme tabiri kullanılmaktadır.

    Toplumda yerleşen mana ise, câriye denilince, "sahibinin ve efendisinin istediği zaman cinsi duygularını tatmin için bir zevk aleti olarak kullandığı kadınlar" şeklindedir ki, bu mana islâm Hukuku açısından doğru değildir. Câriye denilen kadın köleler ile efendilerinin, islâm Hukukunun aradığı şartlara uymak kuralıyla karı-koca münâsebetine girmeleri ve meşru’ dairede bunu bir evlilik müessesesi gibi yürütmeleri mümkündür. Ancak her câriye, efendisi ile karı-koca münâsebetine giriyor demek değildir. Kur'ân-ı Kerim'deki şu âyet de bahsettiğimiz ayırımı açıkça ifade etmektedir:

    "Aranızdaki bekârları, erkek kölelerinizden ve cariyelerinizden (Kur'ân, burada kadın köleler için imâ kelimesini kullanmıştır) durumu müsait olanları evlendiriniz. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfü ile onları zenginleştirir."(Nur, 24/32)

    Şimdi sormak gerekmiyor mu? Eğer her câriye, efendisinin cinsî münasebetleri için kullandığı bir zevk âleti ise, bir efendi, Kur'ân'ın bu emri gereği başkasıyla (Bu, hür veya köle bir erkek olabilir) evlendirdiği cariyesi ile yine karı-koca münasebetini sürdürecek midir? Hâşâ.. Böyle bir hükmü islâmiyet tasdik edemez. Peki nasıl olacak? Efendi, cariyesini evlendirecek. Cariyesi, başkasının karısı olacak. Ancak tıpkı bugün özellikle evlerde çalışan hizmetli kadınlar gibi, fakat kölelik statüsünde olarak efendisinin evine gelip hizmetlerini görmeye devam edecek. Efendisinin kölesi ve kocasının da karısı olacak. Demek ki, câriye demek, kadın köle demektir; efendisiyle istediği gibi karı-koca hayatı yaşayan ortalık kadını demek değildir.

    Peki cariyelik kavramında, efendisi ile karı-koca hayatı yaşayan köle kadın manası yok mudur? islâm hukukunda, câriye ile karı-koca hayatı yaşama hakkına "istifraş hakkı" veya "teserri" denmektedir. Şerî şartlar ve hükümler çerçevesinde, bu statüde olan cariyeler de vardır. Ancak bunlar, evli kadınlardan çok az hükümlerle ayrılmaktadır. Sadece efendisi ile yatıp kalkmakta ve bunun için de belli sınırlar bulunmaktadır.1

    Kölelik ve cariyeliği ilk defa islâm Hukuku mu vazetmiş ve daha önce yokken yeni mi ortaya koymuştur?

    Maalesef kölelik ve cariyelik müessesesi islâmiyet'ten önce yokmuş da, islâmiyet getirmiş gibi islama hücum edilmektedir. Halbuki islâm'ın hükümleri iki kısımdır:

    Birincisi; islâmiyet'in, daha önceki hukuk sistemlerinde yok iken, ilk defa kaide olarak ortaya koyduğu yani islâm'ın müessisi olduğu hükümlerdir. Zekât gibi, miras payları gibi. islâm âlimlerinin açıklamasına göre, bu çeşit hükümler, yüzde yüz insanoğlunun yararınadır; insanlar tarafından anlaşılmasa da hikmetleri ve maslahatları vardır.

    ikincisi; islâmiyetin ilk defa ortaya çıkarmadığı ve belki daha evvel var olup da islâmiyetin sonradan tadil yoluna gittiği yani islâmiyetin muaddil olarak rol oynadığı hükümlerdir. Yani islâmiyet bu hükümleri ilk defa ortaya çıkarmış değildir. Belki bu hükümler, daha önceden çeşitli toplumlarda ve hukuk sistemlerinde vardır ve vahşî bir şekilde uygulanmaktadır. islâmiyet, bu tür hükümleri, birden bire kaldırmak insan yaratılışına aykırı olduğu için, tadil etmiştir. Vahşî bir suretten medenî bir kalıba sokmuştur.

    Kölelik ikinci çeşit hükümlerdendir. islâmiyet, daha evvelki toplumlarda yok iken köleliği getirmiş değildir. Belki daha önceki toplumlarda var olan köleliği tadil ederek kabul eylemiştir.

    Gerçekten de islâmiyet geldiği zaman, Arap Yarımadasında yaşayan insanların yarıya yakını köle idi. Her insanın evinde mevcut olan nüfusun yarıya yakını ve bazen fazlası kölelerden oluşuyordu. Eğer islâmiyet, kölelik müessesesini birden kaldırsaydı, hem köle sahibi efendiler ve hem de kölelerin kendileri açısından çok büyük sıkıntılar meydana gelecekti. Efendilerin, asırlardır alıştıkları bu işten birden bire vazgeçmeleri fıtratlarını değiştirmek kadar zor olacaktı; belki de islâmiyetin kaldırıcı emrine itiraz ettikleri gibi, bazı zulümlere de yol açacaklardı. Köleler ise, çoğunlukla aile hayatından kopuk ve uzak bir hayat yaşadıklarından dolayı, sokağa atılmış sahipsiz yetim çocuklar gibi olacaklardı. Bu da sosyal ve ekonomik bir felâket demekti. Ahmed Cevdet Paşa'nın ifadesiyle "Müslümanlıkta köle almak, köle olmaktır."

    islâmiyet neden köleliği birden bire ortadan kaldırmadı?

    "Neden islâm hukuku, bu tür müesseselerle köleliği tedricen kaldırmayı gaye edindiği halde, birden bire köleliği lağvetmedi?" sorusuna Hz. Peygamber (asv), sosyo-ekonomik açıdan çok önem arz eden bir cevap vermektedir: Bilindiği gibi âyette mükâtebe akdi "Eğer onlar hakkında hayırlı olduğunu biliyorsanız" şartına bağlanmıştır. Bu hayırlı olmayı, Hz. Peygamber (asv) şu ifadeleri ile açıklamaktadır:

    "Yani bir san'at sahibi olup da kendi geçimlerini temin edecek durumda iseler ve hayatı tek başına yürütebilecek güç kendilerinde var ise, akid yapınız. Aksi takdirde onları insanların üzerine yırtıcı köpekler gibi salıvermeyiniz."

    Yani ister mükâtebe akdiyle veya isterse başka yollarla köleleri hürriyetlerine kavuşturarak âzâd etmek de her zaman hayırlı değildir. Düşünün ki, cemiyeti teşkil eden fertlerin yüzde ellisi köledir. Bir anda bunları hürriyetlerine kavuşturup sokaklara başıboş salıverdiğinizi tasavvur ediniz. Cemiyet hayatı felç olacaktır. Yıllarca belki asırlarca başkalarının yanında çalışmaya alışmış ve müstakil hayatı hiç denememiş insanları birden sokağa salıverirseniz, hem sosyal açıdan ve hem de ekonomik açıdan bu insanları felâkete sürüklemek manası taşıyacaktır. Köleliğin tedricî olarak kaldırılmasının en önemli hikmetlerinden birisi de budur2.

    islâmiyet kölelikle ilgili yeni olarak ne getirmiştir? Diğer sistemlerden farklı olan yönleri nelerdir?

    islâmiyet, daha önceki hukuk sistemlerinde bulunan kölelik müessessini iki açıdan medenî bir kalıba sokmuştur:

    Evvelâ; köleliğin sebeplerini hafifleştirmiştir. Daha önce ve özellikle Roma ve benzeri hukuk sistemlerinden dokuz ona çıkan kölelik sebeplerini ikiye indirmiştir. Ayrıca insanlığın fıtratına ters olan bu müesseseyi ortadan kaldırmak için çeşitli tedbirler almıştır. Köle âzâd etmenin manen teşvik edilmesi; kölelere imkân tanınarak bedelini ödemek şartıyla âzâd olabilme imkânının verilmesi (mükâtebe); kölelerin bu durumdan kurtarılması için onlara zekât verilmesinin tavsiye edilmesi ve zıhâr, yemin bozma ve benzeri bazı suçlardan dolayı dinî bir müeyyide olarak konulan keffâretlerin birinci alternatifi olarak köle âzâd etmeyi şart koşması, bunlara misâl olarak verilebilir.

    Saniyen; köleliğin medeni hale sokulmaya çalışılmasının ikinci yolu da mevcu kölelelere meşru dairede iyi muâmele edilmesini ısrarla tavsiye etmesidir. Bugün bile bir kısım Müslümanlar sırf Müslüman oldukları için, medeniyim diyen insanlar tarafından öldürülürken ve onlara temel hak ve hürriyetleri dahi çok görülürken; islâmiyet, köleri, bulundukları ailenin fertleri gibi kabul etmiş ve korumuştur. Hatta Osmanlı arşivlerinde bulunan mahkeme kararlarında Hristiyan kölelerin yemin ederken dinî inançlarına uygun tarzda yemin etmesi ve mesela "incil'i Hz. isa'ya indiren Allah'a yemin ederim ki ..." demesi, bu zikrettiklerimize en müşahhas delilidir.

    O halde islâm hukukundaki kölelik müessesesini, esirlik ve kölelikten hürriyete geçiş safhası olarak vasıflandırabiliriz. Bunun nasıl yürüdüğünü biraz sonra tafsilatıyla nlatacağız. islâm Dini geldiğinde, kölelik, bütün dehşetiyle devam eden sosyal bir vakıaydı. islâm hukuku, yukarıda izah ettiğimiz şekilde tedbirler alarak, köleliği istisna bir müessese haline getirdi.

    Toplumun yarıya yakınının köle olduğu bir durumda, kölelik müessesesini birden ilga etmek, hem köle sahipleri ve hem de daima bir efendinin yanına sığınmış olan köleler için, sosyal ve ekonomik açıdan mümkün değildi. Hedefi insanları küfürden kurtarmak olan bir Peygamber (asv)'in, senelerce toplum fertlerinin ülfet ettiği, ahlaken ve hayat itibariyle imtizaç ettikleri bu müesseseyi, birden bire ilga etmesi, irşadın ruhuna da aykırıdır. işte bu sebeple islâmiyet kölelik müessesesini hemen ilga etmemiştir. Fakat olduğu gibi de bırakmamıştır. Tedricen ortadan kaldırmak için, önce köleliğin menbaını kurutmaya, izlerini azaltmaya ve o günlerde câri olan hükümlere aykırı olarak kölelere de normal insan gibi nazar etmeye insanları teşvik etmiştir. Burada Gustav Lebon'un şu tesbitlerini aktarmak yerinde olur kanaatindeyim:

    "Rık yani kölelik kelimesi, otuz sene önce kaleme alınan Amerikan romanlarını okumaya alışan bir Avrupalının önünde telaffuz olunursa, derhal hatırına, ayaklarına ağır zincirler, ellerine demir kelepçeler takılan, sopalarla dövülerek hayvan sürüleri gibi bir yerden bir yere sevk edilen, bedbaht ve yeterli ekmeğe bile kavuşamayan, karanlık bir taşdan başka evi ve barınağı olmayan o Amerikan köleleri gelir. Ben burada bu durumu isbât etmek üzere ayrıntılara girecek değilim. Fakat gerçek şudur ki, islâmiyet'teki kölelik Hristiyanların anladığı manadaki kölelik müessesesine tamamen aykırıdır."3

    Yani bu ikinci nokta ile söylemek istediğimiz şudur: islâmiyetteki kölelik ve cariyelik müessesesi, Hristiyan âleminde bilinen köleliğe benzememektedir ve islâmı bilmeyen insanların anlattıkları gibi değildir.

    Acaba, islâm hukukunda cariyelerle efendileri sınırsız bir karı-koca münasebetine sahip midir? Cariyeler, bugünkü metresler gibi, her gücü yeten hür erkek ile yatıp kalkmakta mıdırlar? Cariyeler, cinsî zevkleri tatmin için kullanılan zevk âleti midirler? Maalesef cariyelik müessesesi denilince, bugün için kamuoyunda bu tür manalar akla geldiğinden, bu soruları sorarak konuya girme mecburiyetini hissettik. Aslında buraya kadar yaptığımız izahlar ve özellikle kölenin hukukî statüsü ile ilgili hükümler, bütün bu soruların cevabının "Hayır!.." olduğunu haykırıyor. Câriye, kadın köle demektir. Cariyeler de diğer köleler gibi, islâm Hukukunun köleler için tesbit ettiği hukukî statüye sahiptir.

    islâm Hukukundaki cariyelerin çoğunluğu, asrımızdaki işçi kadınlar veya evlere gelen hizmetçi kadınlar gibidirler; değişen sadece isimleridir. Yani her câriye ile illa da karı koca münasebeti akla gelmemelidir. Başkalarının hanımı bulunan ve sadece efendisinin evindeki hizmetleri görmekle mükellef olan cariyelerin sayısı, belli şartlar çerçevesinde karı-koca hayatı yaşanılan cariyelere nisbetle en az on katıdır. Bugün hizmetli kadınlar ile işverenleri arasında hangi münâsebet varsa, islâm Hukukunda da câriye-efendi arasında o münâsebet vardır. Kendisi ile efendinin karı-koca hayatı yaşayan cariyenin efendisiyle olan münâsebeti ise, çok az hükümler dışında hür kadın ile kocası arasındaki münâsebet gibidir.

    Efendinin, cariyesi ile karı-koca hayatı yaşama hakkına "istifrâş hakkı" diyoruz. Efendinin köle veya câriye üzerinde sahip olduğu mülk-i menfaatten kaynaklanan onları çalıştırma hakkına ise "istihdam hakkı" diyoruz. Câriye demek, efendinin birinci derecede istihdam hakkı bulunduğu kadın köle demektir. Efendilerin istifrâş hakkına, yani istedikleri zaman cinsî münasebet hakkına sahip oldukları cariyelerin hususî statüleri vardır.

    Bu hususî statü incelendiğinde görülecektir ki, bugün gayri meşru bir şekilde yürütülen ve adına metres, sevgili yahut aşk hayatı denilen gayri meşru ilişkilere göre aranan şartlar altında câriye hayatını devam ettirmek, zikredilenlere kıyasla evlilik kadar mükemmeldir. Nitekim bu manayı Kur'ân da tesbit etmiş ve özellikle cariyeler üzerindeki eğer var ise, istifrâş hakkının şartları çerçevesinde ve fuhşa sevk etmeyecek şekilde kullanılmasını ısrarla tavsiye etmiştir:

    "Şimdi cariyeleri efendilerinin izniyle nikahlayın ve herhangi bir mazeret ileri sürmeden maruf bir şekilde mehirlerini verin; ancak iffet sahibi cariyelerle zinadan ve onları gizli dost hayatı yaşamaktan yani metres edinmekten şiddetle kaçınmak şartıyla..."(Nisa, 4/25)

    Fuhşa zorlanan cariyelerin Mâlikî ve Hanbelî hukukçulara göre hürriyetlerine kavuşacaklarını biliyoruz.

    Diğer taraftan ise, Kur'ân, cariyeleri mümkün mertebe evlendirmeyi ve onları aile hayatına kavuşturmayı tavsiye ve teşvik eylemektedir:

    "... Cariyelerinizden evlenmeye uygun olanları evlendirin; eğer onlar fakir iseler de, Allah onları fazlu ihsanı ile zenginleştirir."(Nur, 24/32)

    Bu kısa genellemeden sonra şimdi de cariyelerin ayrı ayrı statülerini görelim: Yukarıdaki hükümlerden anladık ki, köle olan kadınlar yani cariyelerin iki ayrı statüsü vardır: Birincisi; "hizmetçi" statüsündeki cariyeler. ikincisi; bazı farkları ile birlikte "istifrâş hakkı" bulunan eş statüsündeki cariyeler. Bu kısımla ilgili ayrıntılı bilgiyi, Fâtih döneminde verdiğimizden burada ayrıntıya girmiyoruz4.

    Hizmetçi statüsündeki cariyeler ne demektir? Bunlarla karı-koca ilişkisi mümkün değil midir?

    Bunlardan kasıt, efendilerinin kendileri üzerinde istifrâş hakkı bulunmayan yani cinsi münasebet hakkı olmayan, sadece istihdam hakkı bulunan cariyelerdir. Bu tür cariyelerle efendisi dahil kimsenin cinsi münâsebet kurma hakkı yoktur. Bu cariyeler, islâm hukukunun hükümlerine göre, efendilerinin iznini alarak hür veya köle başka erkeklerle evlenmişlerdir veya evlenebileceklerdir. Daha evvel zikrettiğimiz gibi, başka erkeklerle evlenmek için kasden efendinin cariyesine izin vermemesi halinde, mahkeme yoluyla cebredilebilir. Biraz önce zikrettiğimiz âyet de bu manaya işaret etmektedir.

    Cariyesi başkası ile evli ve nikâhlı olan efendinin câriye üzerindeki istihdam hakkı ortadan kalkmaz. Çünkü başkasının cariyesi ile evli olan hür veya köle bir erkeğin eşinin diğer eşlerden farkı da buradan kaynaklanmaktadır. Böyle bir câriye, kocasına karşı sorumlulukları olduğu kadar, bugünkü tabirle hizmetçisi ve o günkü tabirle cariyesi olması hasebiyle efendisi ile de bir iş münâsebeti vardır.

    Cariyenin kocasının tebvi'e hakkı yoktur. Tebvie hakkından kasıt, başkasıyla evli olan cariyenin kocasının evinde onunla birlikte olması ve efendisinin evinde veya işinde ona hizmet etmemesi demektir. Kocamla beraberim diyerek, efendisi olan insanın hizmetini ihmâl edemez. Ancak efendisi bu hakkı cariyesine verebilir.

    Bu durumdaki cariyenin, efendisi ile münasebeti, sadece iş münâsebetidir. Efendisine yemesinde, içmesinde, temizliğinde veya başka işlerinde hizmet edecektir. Kocası ile karı-koca hayatı yaşayayım diye efendisinin hizmetlerini ihmal eylemeyecektir. Kocası ile "tebvie hakkını" elde etmişse, efendisi artık nafakasını temin etmekten vazgeçer. Yani asıl olarak kocası ile yaşayan ve efendisine arada sırada uğrayıp bazı hizmetlerini gören cariyenin nafaka hakkı, kocası üzerinedir. Tebvie hakkı olmayan ve asıl itibariyle efendisinin hizmetleriyle meşgul olan cariyenin nafaka hakkı ise, efendisine aittir.

    Tesbit ettiğimiz kadarıyla, bugün Türkiye'nin meşhur zenginlerinin birinin istanbul Boğazı'ndaki yalısında yirmiye yakın kadın hizmetçi vardır. Her halde bu hizmetçilerle, bunları hizmetçi olarak çalıştıran zenginimizin cinsî münâsebete girdiğini düşünemezsiniz. Bu hizmetçilerin görevleri, sabahtan gelip ve hatta bazıları köşkte gece de kalıp yalının yemek, temizlik ve benzeri hizmetlerini yürütmektir. Bu hizmetleri karşılığında işvereninden ücretini alacaktır. Hizmetçi statüsündeki cariyelerin de bunlardan isim ve bazı hükümler dışında ciddi bir farkı yoktur.

    Osmanlı Sarayı'nın Harem kısmında bazı tarihçiler tarafından verilen "60, 70 ve hatta 100 câriye vardı" şeklindeki ifadelerden de, hizmetçi statüsündeki cariyeleri anlamak icabettiğini arşiv belgelerinden öğreniyoruz. Böyle bir cariyenin, kocası olan hür veya köle erkek ile münâsebeti ise, tamamen karı-koca münâsebetidir. Ancak eş olarak münâsebetleri, efendisi ile olan iş münâsebeti sebebiyle sınırlandırılmıştır. Hatta bazı hukukçular, işini ihmal eder korkusuyla, kocasından çocuk sahibi olma konusunda efendisinin rızâsına baş vuracaktır demektedirler. Hizmetçi statüsündeki cariyelerin, başkalarının hanımı olan hür kadınlardan ayrıldığı bir nokta da, efendisinin evinde ve işinde onun hizmetlerini ifa ederken, hür kadınlara göre daha serbest davranmasıdır5.

    Hizmetçi statüsündeki cariyeler, kiminle karı-koca hayatı yaşârlar?

    Bu sorunun cevabını da kısaca izah etmek gerektir:

    Birinci ihtimâl, bunlar, ya kendileri gibi köle olan bir erkek ile efendilerinin iznini alarak evlenebilirler. Havâss-ı Kostantiniyye Kanunnâmesi'nde cariyelerin kullar yani erkek kölelerle evlenmeleri konusunda ayrıntılı hükümler bulunmaktadır. Burada beytülmala ait hâssa kullar ile hâssa cariyelerin yani devlete ait olan cariyelerin hangi şartlarda ve nasıl evlenecekleri konusunda uzun bilgiler bulunmaktadır. Kendileri gibi köle erkeklerle evlenmeleri durumunda, doğacak çocukları da doğumla kölelik statüsüne sahip olurlar. Önemle ifade edelim ki, köleler, Hanefi hukukçulara göre en fazla iki cariye ile evlenebilirler. Yani onlarda birden fazla evliliğin sınırı, ikidir. Mâlikî Hukukçular, tıpkı hür erkekler gibi dört câriye veya hür kadınla evlenebileceklerini kayd etmektedirler.

    Osmanlı Hukukunda zikredilen şer'î hükümlerin aynen tatbik edildiğini gösteren Havâss-ı Kostantınıyye'nin 19-25. maddeleri açıkça isbât eylemektedir. Bu maddelere göre, hanımı vefat eden kullar veya hizmete yeni girmiş mücerred yani bekâr kullar, cariyelerle evlenirler. Eğer cariyeler, onlarla evlenmeyi reddeder ve hâricden hür erkeklerle evlenmeyi isterlerse, kullar da zaruret gereği gayri müslim hür kadınlar ile evlenebilirler. Ayrıca Müslüman kullarla cariyelerin birbiriyle evlenmeleri için cebredilmemesi şer'an tavsiye edilmektedir. Kulların hür kadınlarla evlenmesi durumunda çocuklarının hür olması durumu Kanunnâme'de özellikle belirtilmektedir ve hatta bir çok kölenin bu yolla neslini hür hale getirdiği de ifade edilmektedir. Dikkatimizi çeken noktalardan biri de "gerdek resmi"nin hür kadınların bakire olanları için 60 akçe ve dul olanları için 30 akçe olmasına rağmen, cariyelerden evleneceklerin bakire olanlarına 30 ve dul olanlarına 15 akçe gerdek resmi veya resm-i arûs denilen verginin takdir edilmiş olmasıdır.

    ikinci ihtimâl, cariyelerin hür erkekler ile evlenmeleri halidir. Kur'ân-ı Kerim, hür erkeklerin cariyelerle nikâh yaparak evlenmelerini, Müslüman hür kadınlarla ile evlenebilme gücü ve imkânı bulunmama şartına bağlamaktadır. Bu şart gerçekleşmesi halinde de, ayrıca cariyelerin Müslüman veya Ehl-i kitap olmaları şartı aranmaktadır. Hanefi hukukçular, hür bir erkeğin câriye ile evlenebilmesi için, hür bir kadınla evlenmeye imkânının bulunmamasını, aksi takdirde evlenmenin gayri sahih ve bazılarına göre de mekruh görüldüğünü beyân etmektedirler.

    Bir kısım hukukçular, bu durumun hür erkeğin birinci hanımının hür bir kadın olması halinde söz konusu olduğunu, halbuki hür bîr kadınla evlenme imkânı varken, önceden hür bir kadınla evli olmamak şartıyla, câriye ile evlenmesinin sahih ve caiz olduğunu ifade etmektedirler. Fetvaya esas olan da bu olduğundan dolayı, Osmanlı Padişahları, hür bir kadınla evlenme imkânları bulunmasına rağmen, cariyelerle evlenmeyi âdet haline getirmişlerdir. Osmanlı Devletinin resmî Kanun-i Umûmîsi sayılan Mültekâ'dakî ifade aynen şöyledir:

    "Hür bir erkeğin, daha evvel evlendiği hür bir kadın yoksa, Ehl-i kitap veya Müslüman olan bir câriye ile evlenmesi, hür bir kadınla evlenme imkânı bulunsa dahi, sahih ve caizdir. Hür bir kadınla evli olan hür erkeğin bir câriye ile evlenmesi ise sahih değildir. Zira Hz. Peygamber (asv), "Hür bir kadın üzerine câriye ile evlenmek sahih olmaz." buyurmuşlardır. Bu hususda imâm Mâlik, hür kadının rızasıyla böyle bir evliliğin caiz olacağını ifade ederken, imâm Şâfii de kocanın köle olması halinde böyle bir evliliğin caiz olduğunu söylemektedir."

    II. Bâyezid döneminde tedvîn edilen Havâss-ı Kostantinıyye Kanunnâmesinde konuyla ilgili tatbikattan örnekler yer almaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, böyle bir evlilikte, nikâh akdinde aksine şart yoksa ve cariyelerin evlendikleri erkekler kendi efendileri değilse, doğan çocuklar, anneye tabi olarak, köle statüsünde doğarlar. Efendi kendi câriyesiyle evlenmesi durumunda ise, doğan çocukların hür olacaklarını ve "Ümm-i veled" müessesesinin devreye gireceğini biliyoruz. Bu sebeple, cariyeler, kendi efendileri ile evlenmeyi isterler veya ondan çocuk sahibi olmayı arzu ederler. Ayrıca erke kölelerin, genellikle hür kadınlar ile evlenmeyi istemeleri de neseblerinin hür olara devam etmesi arzularındandır

    Sorularla ıslamıyet sayfasından alıntıdır.
    2 ...
  15. 9.
  16. islamda cariyelere tecavuz edilebilir ise, ebeleriylede nikah kiyilabilirdir.
    0 ...
  17. 10.
  18. Lets the "gerçek islam bu değil" begin.
    0 ...
  19. 11.
  20. islam'ın köleliği kaldırmak yerine desteklemesine dair tüyler ürpertici bir detay.
    Bahane de köleiğin zaten islam öncesinde de var olması.
    islam öncesinde puta tapmak vardı. islam buna kesin bir yasak getirdi. Niye aynı kesinliği kölelik gibi iğrenç bir uygulamada getirmedi?
    Allah'ın yarattığı bütün insanlar eşit değil mi? Niye biri diğerinin kölesi olsun? Anlaşılır gibi değil.
    1 ...
  21. 12.
  22. yalan söylemekte ısrar edenlerin, kendi yalanları yetişmeyince, copy-paste yalanlar manzumesi düzerek inkar etmeye çalıştıkları gerçektir. ben onlar gibi olmadığım için neyin ne olduğunu ve copy-paste metinlerinin hangi yalanlarla dolu olduğunu,lafı karıştırmadan madde madde ifade edeceğim:

    1- öncelikle, "cariye ve efendisi arasında bir cinsi münasebet olması için evlilik şartlarından da daha ağır (!) bir akit imzalanması" gerektiğini ileri sürenlerin, böyle bir şart olmadığını, yalanlarında ısrar ediyorlarsa kanıt göstermelerini istememiz üzerine lafı değiştirip, soruyla alakası olmayan bir metin sunduklarını görüyoruz.

    bunların yalancı ve/veya cahil olduklarını hep söylemiyor muyum?

    2- sundukları metinde deniyor ki "köle olan kadınlar yani cariyelerin iki ayrı statüsü vardır: birincisi; "hizmetçi" statüsündeki cariyeler. ikincisi; bazı farkları ile birlikte "istifrâş hakkı" (cinsi münasebet hakkı) bulunan eş statüsündeki cariyeler."

    tabi götlerinden uydurdukları bu ayrımın neye göre ve kim tarafından yapıldığını izah etmeye yanaşmıyorlar!.. gerçek şudur: islam'a göre, efendinin hizmetinde bulunan tüm köle kadınlarla, o kadınlar evli değilseler, cinsi münasebette bulunma hakkı (kadın gönüllü değilse, tecavüz hakkı) vardır. bu haktan yararlanmak isteyip, istemeyeceği efendinin bileceği iştir. evli olmayan kadın kölenin bu konuda söz hakkı yoktur.

    "evlilik" kısıtlaması ise kadının köle olmadan önceki evliliğini kapsamaz. yani kadın köle yapılmadan önce evli olsa ve kocası hayatta olsa bile, esir alındığında kocasıyla nikahının düştüğü kabul edilir. efendinin köle kadınla cinsi münasebetine konulan "evlilik" kısıtlaması sadece kadın köle yapıldıktan sonra efendisinin rızasıyla ve onun uygun bulduğu bir kişiyle evlendirilmesi durumunda geçerlidir. bu durumda efendinin köle kadınla cinsel ilişki hakkı olmaz.

    3- sundukları boktan metinde, sırf algı saptırması yapmak için, günümüzde hizmetçi kadınların işverenleriyle ilişkisini (iş ilişkisi), metreslerin sevgilileriyle ilişkisini (seks ilişkisi), kendi çağ dışı hukuklarındaki efendi - kadın köle ilişkisiyle birmiş gibi göstermeye kalkmışlar. oysa aradaki büyük farkı aklını kullanmaya zahmet eden herkes kolayca anlayabilir: mevzu ister hizmetçilerin işverenleriyle iş ilişkisi olsun, ister metreslerin sevgilileriyle seks ilişkisi olsun, bu iiişkiler gönüllü ilişkilerdir. hizmetçi veya metres olan kadın istediği anda işvereniyle ilişkisini (iş veya seks) kesebilir. oysa köle kadının böyle bir hakkı yoktur. keza hizmetçi veya metres kimseye satılamaz.

    4- metnin kalanı konuyla hiç alakası olmayan köle-köle evlilikleriyle ilgili bir araba laf salatasından ibaret.

    5- günümüzün değerlerine göre bir kadınla isteği hilafına cinsel ilişkide bulunmaya "tecavüz" denir.

    6- islam efendiye kölesi olan kadınlarla, eğer o kadınları evlendirmemişse, rızaları olmasa da cinsel ilişkiye girme hakkı tanıdığına göre, köle sahibi erkeklere kadın kölelerine tecavüz etme hakkı tanımış olur.

    7- efendinin kölesi olan kadınla cinsel ilişkiye girmek için nikah kıyma zorunluluğu yoktur.

    yobazlar, ne olur iki dakika delikanlı olsanız da saptırma ve de laf salatası yapmadan, mevzu neyse o konuda doğrudan cevap verseniz? dininizden mi utanıyorsunuz da hükmü neyse doğrudan yazmaktan çekinip, böyle laf oyunlarına tenezzül ediyorsunuz?

    not: islam tarihi boyunca, sahabiler dönemi de dahil, sürüp giden uygulamaları yok sayan modernist müslümanlar da görüşlerini belirtebilirler elbette. fakat benim derdim asıl "ehl'i sünnet ve'l cemaat" akidesi yolunda olanlarla...
    4 ...
  23. 13.
  24. Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az denıkecek meseledir. Kendi kerhanelerınde kadınlar düzenin zorbolıgıyla fuhşa sürüklendiğinı görmeyip, islam ın sistemine laf atan yobazların kendi yorumudur. Şuna bak! Şimdi de başımıza islam alimi kesılı verdiler. Sen laik düzenini kerhane, meyhane, bar, pavyon, sokak arası ve orta okullara kadar inen fuhşa bak dostum. Yahudının kitabında kendi ırkının dışındaki herkesin namusu, canı, malı onlara helaldir. Dünya nın her yerinde ırakta, bosnada ve cezayir de tecavüze uğrayanlara oh olsun dercesine ses çıkarmayanlar burada bir anda namus bekçisi kesildiler.

    Zaten bu yobazlara göre islamı biz farklı biliriz, onlar farklı bilirler. E siz öyle bilin karalayın, bizde böyle biliriz ve inanırız. Ne yapacağız şimdi?
    9 ...
  25. 14.
  26. yalanlarında ısrar edenlerin "biz islam'ı sizden farklı biliriz" diye babalanmasına vesile olan mevzudur.

    hayır, okuyan da sanacak ki saydığımız hükümleri ortaya koyan islam alimleri değil de biziz!..

    işte ne dediğim iyice anlaşılsın, ciddi yanıt vermeye kalkacak olana kolaylık olsun diye dediklerimi madde madde sıraladım. diyemiyorlar ki "şu maddede yazdıkların doğru değil", diyemiyorlar ki ""islam'a göre" yazdıktan sonra ifade ettiklerin yalandır, kanıtını getiremezsin"..

    neden hep yuvarlak laflar? neden topa doğrudan giremiyorsunuz? neden alakasız meseleleri tartışmaya karıştırma ihtiyacı duyuyorsunuz?

    haksızların telaşı içinde gördüm sizi...
    1 ...
  27. 15.
  28. kıt beyin anlamacasıdır. konunun tam idrak edilmesi için islamdaki; köleliğin hukukunu, köleliğin yerini, köle sahibinin köleleri üzerindeki yükümlüküğü, köleliğin var neredeyse binlerce yıldır var olduğu devirlerin şartlarını ve ortamlarını, köle sisteminin eskiden devletlerin birbirleri ile olan ilişkileri üzerindeki v.s ele almak ve bilmek gerekir. ondan sonra cariye meselesine girmek gerekir. zaten günümüzde kölelik uygulanmadığı içinde, kalkıp gavurlardan cariye almak islamda haramdır. arpayı samanı kendisine saklar, başka herkesi eşşek yerine koyar bu kıt beyinler.
    0 ...
  29. 16.
  30. Yukardaki indirdiğimiz linki okumadan gelip buralara abuk subuk kendi yorumlarını yapanların sayfasına dönen meseledir. Ula bunu sızmı uyguladınız fıkıhcılar mı? Havadan düşme, kulaktan duymalarla hooop gelip burda maymunculuk oynamanın kimseye faydası yok. Metni oku ona göre konuş. Karaladıgınız gibi çıkmayınca zorunuza gitti değilmi laf salatacılar sizi.
    0 ...
  31. 17.
  32. şu ataistlerin vicdan muhasebesi öldürecek. kölelik kalkalı yıllar oldu yavrum.
    0 ...
  33. 18.
  34. işlerine gelmediği için "islam'a göre helallerin ve haramların zamana göre değişmeyeceği" gerçeğini göz ardı edenlerin, "alo kölelik kalktı, haberin yok mu?" minvalinden bir şeyler söyleyerek itiraz ettikleri gerçektir. bunlar yobazların fırsatını bulduklarında köleliği canlandırdıklarını (ışid'in yaptıkları) da göz ardı ediyorlar.

    göreceğiniz üzere yine laf salatası yapıyorlar!.. efendim şu incelenmeliymiş, bu araştırılmalıymış!..

    yahu "inceledim ve araştırdım. islam alimleri böyle diyor" diyorum ama bir tanesi kalkıp net olarak "hayır, yalan söylüyorsun. şu iddian yalan, doğrusu budur veya bu iddiana kanıt getiremezsin" diyemiyorlar.

    e hani ben cahil bir ateisttim? "yalanlarımı"(!) ortaya çıkarmak bu kadar zor mu geliyor sizin gibi bilgili müminlere? hodri meydan!... işinizi daha da kolaylaştırayım:

    1- "islam'a göre efendinin, başka birisiyle evlendirmediği cariyeleriyle cinsel ilişkiye girme hakkı vardır ve bunun için kadına nikah kıyması da gerekmez" diyorum. var mı "ehl'i sünnet ve'l cemaat" çizgisinde olup da tersini söyleyebilecek babayiğit?

    2- "günümüzün değerlerine göre bir kadınla isteği hilafına cinsel ilişkide bulunmaya "tecavüz" denir. dolayısıyla efendiye köle kadınla kadının onayı olmadığı halde cinsel ilişkiye girme hakkı vermek, tecavüze onay vermektir" diyorum. buyurun itiraz edin.

    bak iki madde yazdım. hangi dediğimi yalanlıyorsanız, neye dayanarak yalanladığınzı açıkça söyleyin.

    not: yukarıdaki tespitlerim ehl'i sünnet ve'l cemaat akidesi doğrultusundaki tespitlerdir. yani kendilerine "kuran müslümanı" diyenlerin görüşlerini yansıtmaz.
    0 ...
  35. 19.
  36. Öncelikle köleliğin ne olduğunu bilmek lazım köle olan senin malın gibidir yani o zaman durum buydu ve bu durumda kölenin efendisine karşı gelmeside söz konusu değil yani tecavüz denilemez ayrıca bunu bahane edip islama saldıranlar islamın köleliği kaldırmak için yaptıklarını görmezden gelirler bu konuda ilk adımı en büyük adımı müslümanlar atmıştır peygamberimiz hz. Muhammed(sav) bizzat kölesini azat etmiş ve onunla evlenmiştir ve köle azat edenlere büyük müjdeler verilmiştir tavsiye edilmiştir yani islama saldıracağınız bir alan değildir vazgeçin.
    1 ...
  37. 20.
  38. tam 27 entry sonra bir müslümanın doğruyu kısmen de olsa itiraf etmesine vesile olan mevzudur.

    işte göreceğiniz üzere, efendinin köle kadınla cinsel ilişkisi hususunda "bu durumda kölenin efendisine karşı gelmesi de söz konusu değil yani tecavüz denilemez".

    bu sözden ne anlıyoruz?

    1- köle kadın kendisiyle yatmak isteyen efendisini reddedemez.

    2- ama böyle olması efendinin yaptığını tecavüz kılmazmış!.. sebep? "köle olan senin malın gibidir" diyor.

    demek ki bir insanı "mal edinmenin" helal olduğunu kabul ediyorsun? islam'ın helalleri ve haramları zamana göre değişemeyeceğine göre?

    efendinin kendisi ile ilişkiye girmek istemeyen istemeyen kölesiyle zorla ilişkiye girme hakkı olduğunu kabul ediyorsun ama buna "tecavüz" demiyorsun?

    aferin..
    1 ...
  39. 21.
  40. Tecavüz değil cimadır onun adı ayrıca cima olabilmesi için karşılıklı bir isteğin olması gerekmektedir. Sağdan soldan duyulan araştırma yapmadan sallamak kolay sözlüğün potansiyelini düşürüyosunuz amına koyum.
    0 ...
  41. 22.
  42. ne yazıyorsa derin araştırmalar sonrası yazıp, sözlüğün potansiyelini düşürmek gibi bir terbiyesizlik yapmayanların "karşılıklı bir isteğin olması şarttır" diye inkar ettiği gerçektir.

    ne var ki "araştırmalarının"(!) sonucu ulaştıkları fıkhi hükümlerin (!) kaynağını bizim gibi cahillerle paylaşmak istemezler!... ama yanlış anlamayın! zinhar kulaktan dolma bilgiler yazmamaktadır bu muhteremler.

    biz cahiller ise ateistlerin ansiklopedilerinden referans veririz!... misal şu ateist ansiklopedisine bir bakın:

    http://www.islamansiklope.../ayrmetin.php?idno=260241

    ne deniyor?

    "Efendinin câriyesini istifrâş etmesi onun hakkı, kölenin de vazifesi olarak kabul edilmiştir."

    yok mu başlığı okunmaz hale getirmek için üç sayfalık copy paste yapacak gayretli müslüman? yeri geldiğinde bu tür numaralarla gerçekleri gizlemek de bir cihattır değil mi?
    2 ...
  43. 23.
  44. islam'a göre herşey mübahtır.
    2 ...
  45. 24.
  46. kendilerini "kuran müslümanı" diyenlerle tartışmak istemediğimi peşinen beyan ettiğim meseledir.

    onlara sadece "sahabiler dönemi dahil, tarih boyunca yaşanan uygulamaları görmezden gelmek" eleştirisini yapmakla yetiniyorum şimdilik.

    tabi kuran'a dayanan tezlerinden de bihakkın haberim var ve eleştirebilirim ama gerek görmüyorum. zira söz konusu meselede islam'ı onlar gibi anlayanlardan kimseye zarar gelmez.
    1 ...
  47. 25.
  48. Girçik islim bi diğil diyen tatlı su Müslümanlarına gelsin bu başlık... Gerçi yine gözleri bağlı elleri kolları zincirli bir şekilde gerçek islam bu değil diyecekler ama neyse...
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük