işkenceden hesap soranların solcu olması ile alakalı olan bir durum. zira türkiye'de 12 eylül döneminde sağcılarda işkence görmüş ve asılmış, fakat kendi bakış açılarına göre boyun eğme duyguları gelişmiş olduğundan sesleri çıkmaz.
mevcut oligarşiye karşı kim karşı çıkarsa bir şekilde sindirilir bunun pek çok sosyal ve psikolojik yöntemleri vardır ve işkence de bunlardan biridir. her ne nedenle olursa olsun lanetlenmesi geren bir insanlık suçudur işkence.
(bkz: insanlık onuru işkenceyi yenecek)
işkencenin bir asimile etme yöntemi olarak devlet tarafından sosyalist düşünceye sahip olanlar üzerinde uygulandığı bir gerçektir. ama ne olursa olsun bir gün insanlık onuru işkenceyi yenecektir...
bu ülkenin polisinin karakollarda farklı kesimden insanlara nasıl uygulama yaptıklarını, karakola girmeden de anlayabilirsiniz. nasıl anlayabilirsiniz? biz armut mu topluyoz anlatıyoz iste:
önce, 6 kasım ya da bir mayıs'ta yapılan, valilikten ya da emniyetten ya da kaymakamliktan ya da hangi yetkili merciiden aliniyorsa artık alınan ve izinli olarak yapılan eylemlerin haberlerini izliyoruz. peki ne görüyoruz ? daha gecen senelerde kameraların önünde bir üniversiteli gencin kolunu polis kırmadı mı, genç kızlarımızın saçlarından tutarak, metrelerce ilerideki otobuse sürükleyerek götürdüğünü görmedik mi? bizim gençlerimize sanki teroristmişcesine saldırark jopladıklarını görmedik mi? efenim ? gördük!
bir de bizim yobaz kesimin ya da ülkücü kesimin mitinglerine bakıyoruz:
daha geçenlerde yapılan ve izinli olmadığı haber merkezlerince söylenen mitingde türbanlı kızlarımız çığlık çığlığa anayasada belirtilen maddelere karşı sloganlar atmaktadırlar, ha hırpalasın mı polis? tabi ki hayır, kesinlike hayır, kaba kuvvetin, işkencenin kime karşı yapıldığı önemli değil, her turlusune karşıyız. neyse, başka bir örnek ermeni vatandaşımız hrant dink'in ölümünden sonra ortaya çıkan iymiser havayı bozma amacıyla, sanırım cuma namazı çıkışı ( bir ara her cuma namazı çıkışı eylem yapılırdı, hatırlanırsa, heralde günaha girme korkusuyla polisimiz sadece izlerdi) ülkücü kardeşlerimizin eylemlerinde bir tek slogan atmadikları kaldi polislerin. ogun samast ve yasin hayal'in, yani efenim bildiğin katliam yapan katillerin karakollarda nasıl karşılandıkları hala hafızalarınızdadır.
bu ülkede, evet işkenceye; insanların işkencesiz yaşamaları için, halkların kardeşliği için, herkese eşit hak tanınması için mücadele eden insan sevigisiyle dolu humanist ve sosyalist gençler maruz kalmaktadir. tarihin başından beri böyledir ve böyle de devam edecektir.
not: 80 darbesinde bazı ülkücü kardeşlerimizin de işkenceye uğradıklarını biliyoruz fakat bunların oranı bilindiği gibi kayıp sosyalistlerin oranının yanında önemsenmeyecek derecede kalmaktadır.
solcuların propagandayı ve örgütlenmeyi iyi bilmelerinden dolayı toplumun büyük çoğunluğunun doğru sandığı önerme. işkence olayları sadece solculara olmadığı gibi sadece sağcılarada olmamıştır. çok tabiidir ki iki tarafta bu olaylardan nasibini almıştır. tabii sağcıların entellektüel seviyesi biraz daha düşük olduğundan solcuların kitaplarla, şarkılarla, şiirlerle, filmlerle yaptıkları propagandavari yayınlarla başedememişler kendi iç dünyalarında kapalı kalmışlardır.
benim aklımın ermediği esas ilginç olay ise bu ülkedeki üç askeri darbenin üçününde sağ partilere yapılmış olmasına rağmen solcuların neden kendilerini daha çok mağdur gösterdikleridir. ayrıca birçok solcu dostumuz 27 mayıs ı devrim diye nitelendirirken 12 mart a veya 12 eylül e nefret yağdırmaktadır. peki bu mantık senin darben kötü benim darbem iyi mantığı mıdır?