üniversitede gününü gün eden, baya takılan, özgürlük ayaklarına yatan, istediği hayatı yaşamayı seçip yalnız olmayı tercih eden, evlilikten ve her türlü aile kurma düşüncesinden uzak kızların, son sınıfa gelince koca avcılığı yapmalarıdır.
doğal sınırları olan bir söz sanatı. doğal sınırlar ise genelde toplumun kültürel yapısının etkisindedir ama kabaca sağ duyu tarafından belirlendiği söylenebilir. örneğin, ölümle ve hastalıkla ilgili konular hassastır ve bu yüzden bu konularda pek şaka yapmayız ulu orta. buna tabii kara mizahda diyebiliriz ve bazı halleri gerçekten hem komik hem hüzünlü olabilir, güzel mesajlar içeriyor olabilir ve hatta hayatı gereğinden fazla ciddiye aldığımız anlarda rahatlatıcı bir etkisi bile olabilir. ama işte, öyle incelikle yapılması gerek ki, insanın içinde bir yerlere dokunmasın, acıtmasın.
diyeceğim şu ki, o incelikte değilseniz bir mesaj vermek uğruna hastalık ve ölümü konu alarak ironi/kara mizah falan kasmayın. olmuyor çünkü, bir şey yapmaya çalışırken on şey yıkıyorsunuz.
tabii, o incelikte olmadığını fark etmek ve kendini bilmek de ayrı bir inceliktir ve maalesef ne zeka ne de eğitimle kazanılıyor.
kısacası, ironi adı altında yapılan mallığa 'ama ironiydi' diyenin züccaciye dükkanına giren filden farkı yok.
Yapılması kolay gibi gözükse de zordur aslında. Ironiyi yaparsın, gerçek sanarlar mı acaba diye bir tık anlaşılır yaparsın. Sonra işi garantiye almak için bir tık daha. ironi "sanane, saman ye, ben tokum sen ye " halini alır.
uludağ sözlük gibi bursalıların ve doğal olarak bursasporluların fazla olmasını beklediğimiz yerde beşiktaşlı şikeci eziklerin fazla olması en güzek örnektir.