Dedemin anlattığı bir olaydır efendim. Ayrıntılarına geçecek olursak ben kökleri Horasan'a dayanan bir yörük sülalesinin son neslindenim. Benim dedelerim Horasan'dan batıya göç etmelerinden bu yana toros dağlarında yaşamış saf türk diyebileceğimiz nadir sülalelerdendir.
Dedelerimin Horasan'dan gelen ilk nesli dönem itibari ile Uygurca okuyup yazabilmekteymişler. Uygurlar runik alfabe mi kullanıyormuş diyen arkadaşlar uygurların ırk bitig isimli kitabın neyle yazıldığına bakabilirler. Ayrıca o dönemde uygurca ne arıyor diyenlere de Fatih'in sarayında uygurca hat eserleri bulunduğunu hatırlatmak isterim. Neyse Horasan gibi bir ilim yuvasından gelen ilk dedemin ilmi seviyesi de epey yüksekmiş. Daha sonra dedelerim bu topraklara ayak bastıklarının bir nişanesi olarak kendilerine bir bengü taş diktirmişler. Bir Orhun anıtı kadar olmasa da yine de dönemin dil özelliklerini anlayabilmemiz açısından çok önemli olan bu taşı bir kaç nesil geçtikten sonra dedelerim başkaları yıkar diye söküp develerle her göç ettikleri yere taşımışlar.
En son olarak babamın dedesine devrolan bu taşı büyük dedem( o dönem de yarı yerleşik düzene geçmiş) kışlak arazisindeki evinin önüne diktirmiş. Cumhuriyet'in ilanından sonra sonra toprak reformu ile dedemin birçok toprağı elinden alınmış. Bundan da önemlisi evinin önünde bulunan runik yazılı anıt taş harf inklabından sonra diğer arapça vs. metinlerle karıştırılıp yok edilmiş. Yani anlayacağınız kültür tarihimizin bu önemli eseri sırf latin harfleriyle yazılmadı diye tarihten silinip gitmiştir.