88 yıllık Cumhuriyet Tarihinde, belki de en çok eleştirilen Devrimlerden biri '' Harf Devrimi'' dir. 1 Kasım 1928 tarihinde, Osmanlı Devleti' nin kullandığı arap Harflerinden vazgeçilmiş ve Latin Harfleri ile oluşturulan Türk Alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. Pek çok eleştiriye göre, bu devrim ile beraber Türk insanı bir gecede cahil bırakılmış, tarihinden koparılmış, hatta ve hatta dininden uzaklaştırılmıştır. Bu tür eleştiriler, kimi zaman halk üzerinde büyük etki bırakmaktadır. Bunun nedeni ise, Cumhuriyet Tarihinin, altında yatan teorik süreçler anlatılmadan, işin kolayına kaçılarak, şu tarihte şu oldu, bu tarihte bu oldu türünde, basite indirgenerek anlatılması ve öğretilmesidir. Bu nedenle de, yapılan pek çok atılım, keyfi olarak yapılmış gibi görülmekte ve gösterilmektedir.
3 bölümden oluşacak bu yazı dizisinde, Harf Devrimi' nin bir gecede yapılmadığını, 150 yıllık bir arayışın ve uzun çalışmaların sonucunda gerçekleştirildiğini, belgeler ve şahitler ile anlatmaya çalışacağım. Dizinin bu ilk yazısında ise Harf Devrimine duyulan ihtiyacı inceleyeceğim.
ancak, harf devrimini, sadece yukarıdaki nedene dayanılarak yapılmıştır demek yanlış ve eksik olacaktır. çünkü, osmanlı devletinde, harf devrimi gerçekleşmeden çok uzun zaman öncesinde bile arayış vardır. bu arayışın nedeni, türk diline uygun olmayan arap alfabesinin yetersiz kalmasıdır. en büyük yetersizliği ise, türkçe sesli harflerin sürekli olarak kullanıldığı bir dil olmasına karşın, arap alfabesinin sadece 3 sesli harf içermesidir. bu nedenle de, bazı kelimelerin anlamına cümle içinde bulunduğu yere ve cümlenin gidişine göre karar verilmesidir. örnek verecek olursak; '' kef'' ve '' lam'' harfleri ile yazılan bir sözcüğün '' kel'' mi, '' kil'' mi, '' gel'' mi, '' gül'' mü diye okunacağına karar vermek oldukça zordur(1). arapçada sessiz harflerin okunuşlarının da kuralsız olması yazıyı ve dili zorlayan bir başka özelliktir. ayrıca, arap harflerinin başta, ortada ve sonda farklı yazılması, 33 harften oluşan bu alfabeyi pratikte 99 harfe çıkarmaktadır.
arap alfabesinin türk dil yapısına olan uyumsuzluğu prof bernard lewis tarafından da şu şekilde dile getirilmiştir; '' Arap alfabesi Arapçaya mükemmel uymakla beraber, türkçe' de arap yazısının ifade edemediği bir çok şekil ve ses yapısı vardır. '' (2) yine, prof muharrem ergin, arap alfabesinin türkçenin yapısına hiç uyumlu olmadığını '' türkler arasında çok uzun zaman ve geniş ölçüde kullanılmış olmasına rağmen arap harfleri türkçe için hiç de elverişli bir yazı vasıtası değildi'' sözleri ile ifade etmiştir. (3)
Arap alfabesinin Türk dili ile olan uyumsuzluğu sadece uzmanlar tarafından dile getirilmemiş, aksine gündelik yaşamda da farklı kişiler tarafından, farklı zamanlarda dile getirilmiştir.Bir kaç örnek ile konuyu açıklayalım:
Harf Devriminin gerçekleştirilme nedenlerinden biri, Devrimi yerleştirme amacıdır. Yapılan her büyük devrim, geçmiş düzeni yıkarak ortaya çıkar. Bu nedenle, yapılmış olan devrimin sürekliliğini ve kalıcılığını sağlamak için radikal kararlar alınması gerekir. Harf devrimi de bu radikal kararlardan biridir. Bu yolla, geçmiş ile olan bağlar geçici bir süreliğine koparılmıştır. Geçici bir süredir çünkü, önce 1931 yılında Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmuş, daha sonra 1935 yılında bu cemiyet Türk Tarih Kurumu adını alarak, Yeni Türk Devletinin geçmişi ile yıkılan Osmanlı Devletinden daha sağlam bağlar kurmasını sağlamıştır. Ancak, Harf Devrimine saldıranlar, Türk Tarih Kurumu' nu görmezden gelerek, geçmişin bir daha hatırlanmamak üzere unutturulduğu yönünde propaganda yaparlar. Burada yapılanın, bu radikal adım ile, eski düzenin geri dönmemek üzere gittiğinin ilanı olduğunu görmezler. Bu durumu en güzel ifade eden kişilerden birisi olan Prof. Sina Akşin; '' Atatürk ve arkadaşları yeni harfleri, Tarık bin Ziyad' ın ispanyayı fethederken gemileri yakması gibi, Osmanlı kitaplarındaki ortaçağ birikimiyle ilişkileri koparmak için de istemiştir'' demiştir.
münif efendi(paşa), 11 mayıs 1862de, kurucusu olduğu '' cemiyet- i ilmiye- i osmaniye' de vermiş olduğu konferansa alfabe konusundan da bahsetmiş ve arap harflerine yeni bir şekil vermek, harflerin yazılış ve okunuşlarını kolaylaştırmak gerektiğini, bu nedenle bir yazı ıslahatına gerek duyulduğunu dile getirmiştir.
harf ıslahatı gerekliliği konusunda düşünen bir diğer isim ise azerbaycanlı şair- yazar ahundzade mirza feth- ali' dir. 1863 yılında geldiği istanbulda harflerin ıslahatı konulu bir tasarıyı sunmuştur. konu, cemiyet- i ilmiye- i osmaniyede tartışılmış, arap harflerinin türçenin yazımında yetersiz kaldığı konusunda fikir birliğine varılmıştır. ancak, ıslahat konusunda herhangi bir adım atılmamıştır(4). Yine, 1869 yılında, ali suavi, paris' te yayınlanan ''ulum'' gazetesinde, '' Lisan ve Hatt-ı Türki'' başlıklı yazısında kusurları bulunan Arap alfabesinde ıslahatlar yapılması gerektiğini ancak alfabesinin değiştirilmesine sıcak bakmadığını ifade etmiştir.
2. Meşrutiyet döneminde, Maarif Nazırı Şükrü Bey zamanında, ''sarf'' , ''imla'' , lügat'' ve '' Islahat-ı ilmiye'' encümenleri tarafından, Arap harflerinin Türkçeye uygun olmayan imlesı düzeltilmeye çalışılmıştır. Bunun dışında, Arap harflerinin Türkçe' ye uygun hale getirilmesi için çalışan cemiyetler de vardır. Bunlardan en önemlisi ise '' Islahat-ı Huruf Cemiyeti'' dir. Dr. Milaslı ismail Hakkı, prof. dr. Necmettin Arif, Cihangirli M. Şinasi, ismail Hakkı(Baltacıoğlu) da, Arap harflerinde ıslahata gidilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu konuda harflerin ayrı ayrı yazılması önerisinde bulunmuşlardır(5).
Ahmet Hikmet ve Celal Esat, Tanin Gazetesinde, 24 Ağustos 1913 tarihinde '' Türkçe Yazının Islahatına Doğru Bir Adım ve Şayan-ı Dikkat Bir Teşebbüs'' başlıklı yazı ile, sesli harf sorununu çözmek amacıyla bir takım işaretler üretmişler ve gazetenin her sayısında bu işaretlerin kullanıldığı kısa yazılara yer vermişlerdir.
Celal Nuri, 1912 yılında yayınlanan ve '' Tahrir-i Tedenniyat-ı Osmaniye Mukadderat-ı Tarihiye'' adını taşıyan kitabında, şu satırlara yer vermiştir: '' Harflerimiz berbattır. Bu harflerle biz işimizi göremeyiz. Bunlar yetersizdir. Harflerimizin noksanından, bir işe yaramadığından, gayr-i ilmi bulunduğundan burada bahsetmeyeceğiz. Yalnız şurasını söyleyeceğiz ki, bu harfleri ve bunlarla yazılmış şeyleri halk kolaylıkla öğrenemiyor.. '' Burada da görüldüğü gibi, harflerin yetersizliğinin yanında, öğrenmesinin zor olduğuna da değinilmektedir.
Harf devrimine yönelik sıkça duyulan eleştirilerden bir diğeri de yazının değişmesi ile beraber Türk Milletinin tarihinden koparılmak istendiği yönündedir. Türk Tarih Kurumu' nun kurulmuş olması bile bu iddianın geçersizliğini ortaya koymaktadır. Ancak, bu kez de, insanların eski belge ve metinleri okumasıı engellenmeye çalışılmıtır şeklinde bir iddia ortaya atılmıştır. Bu iddia ise yine gerçeği yansıtmamaktadır.
Osmanlı tarih yazımı, sarayda kullanılan ve Arapça, Farsça ve Türkçe dillerinin karışımından oluşan Osmanlıca dili ile gerçekleştirilmektedir. Devletin resmi evrak ve belgeleri de bu dil kullanılarak oluşturulmaktadır. Hakl ise, sokakta Türkçe konuşmaktadır. ilk başta pek de önemli değil gibi görülen bu ayrım öyle bir noktaya gelmiştir ki, halk, sarayda kullanılan dili anlayamaz duruma gelmiştir. Bu durumu Ziya Paşa şöyle anlatmıştır: '' Sorgu yargıcı, davalıya konuşulan Türkçe ile soru sorar ve yanıtlar alır, fakat tutanağı resmi deyimlerle saptar. O biçimdeki tutanağı davalıya okuduğunda, davalı sözlerinin arapçaya çevirildiğini sanarak hiçbir şey anlamaz ve nezaket gereği tutanağın altına mührünü ya da parmağını basar. '' Edebi metinlerin durumu da pek farklı değildir. Bunu görmek için Divan Edebiyatından herhangi bir şiiri alıp okumaya çalışmanız yeterlidir.
Buradan da görülmektedir ki, eski metinler, Arapça değil de Türkçe yazılsa bile, dilin bozulması nedeniyle zaten anlaşılamamaktadır. Bu bakımdan, yukarıda belirttiğim tarihten kopartma iddiası pratikte geçersizdir. Çünkü, halk zaten edebi eserlerden resmi evraklara kadar hiç bir metni anlayamamaktadır.
Görüldüğü gibi, Arap Harflerinin yetersiz olduğu, ıslahata ihtiyacı olduğu 1862 yılından itibaren dile getirilmeye başlanmıştır. Hatta bazı ıslahat denemeleri de olmuştur. Yazının buraya kadar olan kısmına bakılarak, '' Tamam ıslahat olsun da Latin Harfleri nereden çıktı. '' diye düşünenler olabilir. Esasında, bu tartışmalar sırasında aralarında Padişah 2. abdülhamit' in de bulunduğu kimseler, latin harflerinin kullanılabileceğini dile getirmişlerdir. Ancak, bu yazının konusu Harf Devrimine Duyulan ihtiyaç olduğu için ve Latin Harfleri, dizinin 2. yazısının konusu olduğu için değinilmemiştir.
kaynaklar:
1. Sinan Meydan, '' Cumhuriyet Tarihi Yalanları(1. Kitap)'' Sy 477.
2. Bernard Lewis, '' Modern Türkiye' nin Doğuşu'' Sy 421.
3. Muharrem Ergin, '' Türklerde Yazı ve Alfabeler, Türk Dünyası El Kitabı, Sy 340-376.
4. Sinan Meydan, '' Cumhuriyet Tarihi Yalanları(1. Kitap)'' Sy 463.
5. Sinan Meydan, '' Cumhuriyet Tarihi Yalanları(1. Kitap)'' , Sy 464.
"Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegâne sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olması değildi. Uzun yıllar devlet, eğitim sorununa eğilmemiş, kütlesel eğitime önem vermemişti. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-islâm dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı."
cahil kürtçü cemaatçinin birinin açtığı "100 kilometreden" belli olan başlık...
bu öküzler bilmezler tabi;
latin harfleriyle türkçe yazma fikri ilk kez damat ferit paşa tarafından ayan meclisinde teklif edildi ama kabul edilmedi. enver paşa ise cephelerdeki yazışmalarının çoğunu enveriye diye kendi ismiyle anılan latin harfleriyle türkçe yazılmış pusulalarla gerçekleştirirdi.
bu cahil gerizekalılara bir de "altın nesil" diyorlar kürtçü cemaat içinde.
900 yıllık bilgi , ilim, edebiyat ve daha nice yazılı eser varsa sadece 1 kanunla 1 gecede, bütün kitaplar tuğladan farksız hale getirildi. ama amacına da ulaştı. dünyaya önder olmuş ilim ve edebiyat adamlarının eserlerini çevirmenlerin insafıyla anlıyoruz. kur an okuyoruz ne dediğini anlamıyoruz , namaz kılıyoruz manasını tam çözemiyoruz. ibadeti türkçeye çevirip ALLAH uludur diye tekbir getirmek çare olmadı olamaz.
imralıda ne alındı ne verildi diye soranlar lozanda gizli olarak ne alındı ne verildi diye de sorgulamalı.
israil devleti kurulurken tam 2000 yıl önce kullanılan ibranice alfabeyi tekrar diriltip kullanmaya başladılar. biz ne yaptık 900 yıllık muhteşem birikimi tek gecede çöpe attık. dediğim gibi amacına da ulaştı. çanakkale geçildi haberimiz yok.
latin alfabesine geçilmesi oldu bittiye getirilmiş bir devrim değildir. alfabeyi değiştirmek osmanlının son zamanlarında meşrutiyetin ilanından sonra dillenmeye başlamıştır. hatta ordu gizli yazışmalarında latin alfabesini kullanmaya başlamıştı bile. arnavut milliyetçileri latin alfabesini kullanarak kendi ana dillerini yeniden dizayn etmek istemişler(şemsettin sami) fakat dönemin şeyhülislamı bir fetva ile müslümanların arap alfabesinden başka alfabe kullanmalarının caiz olmadığını bildirmiştir.