bu filmi izledikten bir süre sonraya kadar her şey anlamsız gelecektir. herkesin aklının bir köşesinde vardır gitmek.. kendimizi yıprattığımız, gençliğimizi kendi ellerimizle boktan bir hayat için teslim ettiğimiz gerçeğini görünce içimizde bir yerlerde uyanır gitme isteği.. ama yapamayız. kolay değildir gitmek. işte bu film bunu başarmış bir insanın hayat öyküsünü anlatıyor.
sean penn'in chris'in hikayesi ile tanışması tamamen rastlantısaldır. markette gezinirken jon krakauer imzalı kitaba denk gelir ve bu filmi ortaya çıkaran süreç başlar.
hayatı sorgulamamamızı sağlayan, bakış açımızı değiştirmememize katkı sağlayan, aslında mutlu olmak için neye ihtiyacımız olduğunu anlatan, insanın için kocaman bir "keşke ben de bu kadar cesur olabilsem" fikrini düşüren, ama böyle bitmemeliydi dedirten ilham kaynağı bir film.
mutlaka izlenilmesi gereken bir filmdir. hayatta seçimlerimiz madiyattan mı yoksa ruhani yolculuğumuzu ilerletmekten yana, mutluluğumuzdan yana mı olacak ya da hepsi birden nasıl olacak diye düşündürten filmidir ayrıca.
hakkında uzun uzun yazmanın anlamsız olacağı film. izlemeden anlaşılamayacak, kelimelere dökülemeyecek güzellikler ve dersler barındırıyor. ara vermeden izlenmesi gerekir ayrıca. bitiminde uzun bir süre yerinizden kalkamazsınız, öyle kalırsınız. bir de müzikleri var tabi onlar da çok güzel. daha fazlasına gerek yok, izleyin, görün.
--spoiler--
what if i were smiling and running into your arms, would you see then what i see now ?
--spoiler--
insanoğlunun aslında daima eksik olduğunu gösteren filmdir. idealleri ile yola çıkar kahraman, ve fakat dönüş yolu için suların eriyip de ona geçit vermeyeceğini düşünemez.
okuduğu birkaç cümle ile bitkiyi yiyebileceğini düşünürken, "poisonous" kelimesini görmemesi ona hayatına mal olur.
hepimiz öyle değil miyiz? eksikliklerimiz hep bize bir şeyler veriyor ya da alıyor.
hiç bir zaman etkisinden kurtulamadığım bir film. tüm müzikler eddie vedder'a ait. her sahne için ayrı bir şarkı besteliyor eddie. gerçek mutluluğu bulmak üzere, tüm maddesel yaşam tarzı ve maddiyattan uzaklaşan, herşeyi bırakıp alaska'ya giden bir çocuğun gerçek hikayesi.
daha kaçkere izlemek zorunda olduğumu bilmediğim film. insanın hayata bakış açısını değiştiriyor, hayatına yön veriyor. içinde çalan müziklerde çok fena gaza getiriyor.
--spoiler--
gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilerek çekilmiş bir film.
başından beri belirtilmeyip, en son sahnede gerçek christopher mcCandless ile karşılaşmak çok etkileyiciydi.
çağımızın vebası; toplumsallıktan kaçma, aile içi çatışma, sistemin dayattığı kurallara başkaldırma ve doğaya geri dönme isteği bu film ile yüzümüze tokat gibi çarpılmakta. kendimize bile itiraf edemediğimiz şeylere sean penn sayesinde gözümüzü açtık.
hangimiz sistemin çevrelediği o çemberden çıkıp, nefes almak istemedik ki?
eddie wedder; sen müziğin dahi çocuğusun. seninle tanışmama vesile olan arkadaşıma minnet borçluyum.
--spoiler--