birikmis sıkıntıların, acıların, sorunların, dertlerin aslında herseyin sona ermesini saglayan hede. obur dunya'ya bu sekilde gidecek olanları gercek bir sıcak kanlı arkadas bekliyor; zebani.
Adalet Ağaoğlu'nun "Hayır" romanındaki temel izlektir. Roman kahramanı, umutlar ve uğraşlarla geçen yaşamının kıyısına geldiğinde intiharı düşlemeye başlar. Çoğu örnekte olduğu gibi burada da entelektüelin yaşamdan kendi kendini uğurlamasıdır aslında. Bütün alternatifler tükendiğinde insanın daldığı dipsiz bir kuyu gibidir.
olum animiz tum yasamimiz boyunca aklimizin bir yerlerinda durur. merak ederiz ister istemez. nerede? nasil? neler hissedecegim? ve daha yuzlercesi.
intihar tum bu sorulara kendi cevabimizi vermemizi sagladigi icin ozgurlestiricidir.
bu kitaplar ömrümüzden çalıyor. okumayın! roman karakterlerine kanıyoruz, sonra hepimiz canlı ölüler oluyoruz.
yapmayalım, hayat kitap aralarında değil, biz ayraçlar değiliz. gündelik hayat dediğimiz şey, hiç de anladığımız anlamda "sanatsal" bir şey değil. hangimiz görmüyoruz ki bunu? ölümün sanatla ilişkili bir tarafı yoktur. ölümün yaşamın içindeki herhangi bir şeyle ilişkili bir tarafı yoktur. mezarlığa gidin, göreceksiniz bunu. ölüm tarihinin doğum tarihinden sonra yazılı oluşunun hiç de şiirsel bir yanı yok. sanat biraz da keyif işidir (kim ne derse desin, böyledir bu) ; ölümden keyif alan biri varsa; "hiç durma" derim ona; "bileklerini kesmeye başla bakalım. dikey olsun."
"isteyerek ölen kişi ile istemeden ölen insan
arasında, temelden, kökten bir fark vardır:-
ilki, her şeyin ötesine geçmiş olmakla, huzurludur;
ötekiyse, hiçbir şeyi çözmemiş olmakla, huzursuz...
"bitmeyen sükunlu gece" ile "kabir azabı"
arasındaki fark da bu farkta yatsa gerek... " (bkz: oruç aruoba)
bir de bu var, evet. ama defalarca onlarca hap yutup, sonra birilerine bir şekilde gidip midemi yıka diyen insanlar tanıyorum; defalarca intihar mektupları yazıp çok da yaratıcı yollarla intihar edip, ölümün eşiğindeyken yardım çağrısı yapan insanlar tanıyorum, bir de her şey güzelken, gülüyor oynuyorken, bir gün sıkılıp kafasına silahı dayayıp tereddüt etmeden çeken insanlar tanıyorum. yani diyorum ki, gerçekten isteyerek ölmek, ya da ölmeyi gerçekten istemek, adım başı rastlanır bir şey değil; cesaretin çaresizlikle kesiştiği nokta, uzun ve ıssız yolların sonlarına doğru bir noktadır çünkü. ayrıca, elbette yine eminim ki, bu noktanın da sanatla bir ilişiği yok!
bir de şu var ki, yaşamla ölüm arasındaki seçim, temelde bir seçim olmayabilir aslında. yani bilinen iki şeyin karşılaştırmasını yapıp seçmek değildir burdaki. bilinenden bilinmeye gidiştir sözkonusu olan. çünkü kimse görmedi intihardan sonrasını. kimse emin değil. emin olanlar bile emin değil. ölümden sonra ne hissedileceğini ya da tamami hissizliğin ne olabileceğini kimse bilmiyor çünkü. çünkü biz uyurken bile hayattayız.
yani işte, intihar; yoğun çaresizliktir. saçma değildir, ama hayata dair değildir. bahsettiğimiz ve konuşabildiğimiz şey, intiharın yalın hali değil, yansıma ya da gölgeleri olabilir en fazla.
intihar siktiriboktan bir meseldir.. sıradan bir ölümden daima daha fazla acı verecektir geride kalanlara.. zira ne kadar da çok sayfa doldursa intiharına ve sebeplerine ve nedenlerine dair kendini öldüren, geride kalanların içindeki suçluluk duygusunu katiyen silmeye yetmeyecektir bunlar.. romanlar yazsa kar etmez yani.. kendisini yetiştiren, bildiklerinin en temelinde yatanların kaynağındaki kimseler yani ailesi kendilerini daima bu intiharın bir parçası ya da hiç değilse, en hafif ihtimalle, bunu engellemeyi başaramamış, burunlarının dibindeki insanın çöküşünü görememiş, hayatlarının bir parçası olmuş insanın yaşamını sürdürebilmesi için hiçbir şey yapamamış birer insan olarak ızdırap duyacaklardır..ve bu deneyim artık tüm hayatlarına ve tüm yaptıklarına bir şüpheyle bakmalarına neden olacaktır..o güne kadar insanlara ve insan ilişkilerine dair tüm deneyimleri ve bu deneyimlerden edindikleri bilgiler bütünüyle sarsılacaktır.. giden, geride kopyalarını bırakacaktır, lakin onlar için intihar artık hayatlarında yeri olmayan birşey(yol ,yöntem gibi kelimeleri özellikle kullanmıyorum) olacaktır..
"şeytan diyor ki" fikriyle başlayan, depresyonla yoğurulup kendini besleyen, en sonunda da patlayıp siyahlaşan, bir karadelik gibi yaşamı emen, yok eden şey. Hem cesaret, hem de korkunç bir sakinlik istiyor..
ayrıca şöyle birşeyler var, belki alakalıdır.. (bkz: #1880806)
daha çocukken düşündüğüm girişim. çocukların ölürlerse, günahsız olduklarından cennete gideceklerini öğenmiştim bir yerlerden. intihar edenlerin cehenneme gideceğini biliyordum, ama mükellef olmadığım için bu sorun da halloluyordu. aptallık yaptım, kaçırdım fırsatı.
- denizde bir balıksan, atılan ağlara yüzmektir.
- hayatın kendisinden daha geyik hissediyorsan, avcıların tüfeğine alnını dayamaktır.
- bilinen çizgilerin ötesine geçmek, çizgilerin kayboldğu yere adım atmaktır.
Acziyetin dışavurumudur. En büyük hakaret bedene ve ruha. Her şeyden ümidi kesip bunları değiştiremeyeceğini kabullenen biçarelerin son çaresi. Ne kadar çaredir orası da tartışılır. Bu dünyanın bir sis perdesi olduğunu kabul eden şahsım adına tam anlamıyla bir gerzekliktir.
Verilen canın komşudan ödünç alınan bir kaptan farkı olmadığını düşünüyorum. Ve komşudan ödünç aldığın kabı kendi tasarrufların ölçüsünde kırmak ne denli evrensel ahlak ve etikle bağdaşır? Şüpheliyim açıkçası. Canın, ruhun , enerjinin nasıl zikrederseniz zikredin korunmaya çalışılması, sadakat gösterilmesi gereken bir emanet olduğu bilincinden uzaklaşan kişilerin bilinçsiz ve etik dışı hareketidir intihar. intihar edecek kıvama gelecek hareketlerde bulunduysa insan, onu düzeltmeye çalışmalı yok hayat onu o noktaya getirdiyse hayata direnmeli adeta inadına yaşayarak sabır deryalarında yükselmeli ve emanet sahibinin de tebessümlerine mazhar olmalıdır. Emin olun ki zamandan ve mekanda bağımsız canlılarız. Nurundan üflendiğimiz yaradan gibiyiz tıpkı. O nasıl ebedi ise biz de o denli ebediyiz. Çünkü yok olmayacağız, her nerede olursak olalım yok olmayacağız. Belki boyut değiştirecek belki tekamül edeceğiz ama hep baki kalacağız. Buradan en-el hakk durumunu kıçından anlayanlara selam ederim. Sadece onun izin verdiği ölçüde baki olduğumuzu anlatmak bütün meramım. Ve acıya, belaya tahammül etmeden terki diyar etmeyi uygun görenleri başka alemlerde de belasız, musibetsiz huzurlu bir şekilde hayat bulabileceğini düşünmüyorum. Ne de olsa allah sabredenlerle birliktedir.
özkıyım olarak tanımlanan kavram.
milan kundera çok cüretkar bir söylemle "intihar tanrının yüzüne tükürmektir." der.
bir boks maçında havlu atmaya benzer intihar. bireyin yaşama karşı güçsüzlüğünü kabullenip pes etmesidir.
intihara en güzel cevabı fazıl hüsnü dağlarca vermiştir sanırım.
"insan, dallarla, budaklarla bir
Aynı maviliklerden geçmiştir.
insan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?
olecekse eylulde olmeli insan
bozdag'lardaki at kestaneleriyle
ayni vakitte dusmelidir beden topraga
sardes'ten havalanmalidir ruh,
bir leylegin kanadinda
olecekse temmuzu yasamalidir son kez
ege'de temmuz sicaginda kavrulmus
cam agacinin kokusunu icine cektikten sonra.
Ne zamandi, kim demisti?
Bir gencin intihari korkaklik,
Bir yaslininki cesarettir diye.
O zaman ciliz bir erguvan fidesi idi omrum.
Simdi artik cok gec kalmamali, kis olmadan henuz,
Henuz hukmedebilirken akil bedene
Titreyip rezil etmeden ellerin seni elaleme
Cingene ayaklarin ciplak, butun ceplerini boslatarak
Birakip herseyi oylece, vakitlice, gitmeli.
her ne kadar kendi canına kıymaksa da, başkalarının sebep olduğu, aslında sebep olanların pasif katil olduğu ölüm şeklidir. silahsız öldürdükleri insanın ardından, bir de utanmadan ağlayıp dövünürler.
iklim kosullarının intihar egilimi uzerine olan etkisi de yadsınamaz bir gercektir. kuzeyin refah ulkelerinin genellikle gunes ısıgından mahrum kasvetli iklimlerinde yasayan insanların zorlayıcı baska bir etmene baglı olmadan intihar istatistiklerinde ust sıralarda yer aldıklarını biliyoruz. aynı sekilde col iklimine sahip arap cografyasında da bu durumu gozleyebiliriz.hz muhammedin intiharı buyuk bir gunah olarak ilan etmesinin altında yatan sebep neydi acaba.?acaba o donemde colde intihar toplumsal kabul goren yuksek bir davranıs olarak mı nitelendiriliyordu.?colun insanları boyle bir kulturel davranısa mı sahiplerdi.?toplu intihar ayinleri mi vardı.?zehirle mi yoksa daha kanlı bir yontemle mi intihar ediyorlardı.?bunları bilemiyoruz.ama emin olmamız gereken birsey varsa intiharı en buyuk gunahlardan biri olarak ilan eden bir din bunu durduk yerde buyurmaz.bu buyruk bize gosteriyor ki o zamanda colde yasayan insanlar toplumsal onay goren bir intihar kulturune sahiplerdi.
Bir donem gazetelerde haber yapilmasi yasa ile men edilmistir. doktor fahrettin kerim'in tavsiyesi ve yardimlari ile bu karar alinmistir. Gayet faideli bir yasaktir haddi zatinda. Zira taklid sosyal bir kanundur. lakin adina basin hurriyeti denilen herze icad olunduktan sonra bu yasak kaldirilmistir. netekim ondan sonra da intihar vaakalari almis basini gitmistir.