bugün

6 Temmuz 2012 Cuma

“Anlaşılmayan şeyler yazmayı hep seviyordum.Ve genelde hep mutsuzken yazıyordum.bunun sebebini mutsuzluğumu aldığı içine bağlamak fazla basit geliyor sanki mutsuzluk beni içine çeken bi hortum gibi.Dibin dibini istiyordum yani.
ilginç olduğunu düşündüğüm tesadüfleri nedense çok büyütüyordum.ilişkilendirdiğim kişinin sikinde bile değildi oysa.bunu biliyor olmak tesadüflerden de fazla ağzıma sıçıyor.
Sanki planlayıp yapmadığım şeyler benden öc alır gibi uykumu bölüyorlar.tahammül etmek zorlaştıkça da ağlıyorum üstelik sebep olarak bilekliğimin kopmasını bulacak kadar vasıfsızım.
Antidepresanlara bağlı olmak sana yakışıyor mu?
böyle söyleyen arkadaşlarıma verdiğim cevabın tedavi süresi 6 ay yalnız demekse en çok inciten.intihar ettiğim günü hatırlıyorum.ambulansta kırmızı konverslerime baktığım günü. henüz yola çıkmamışken polisin durdurup kimlik numaramı istemesini hatırlıyorum.sanırım içtiğim 25 paxil sebebiyle telefon numaramı vermiştim.ikinci denemem sanırım başarılıydı.oflayarak doktora 'şunu başımdan alın' mesajı vermiş olacağım ki doktor polisi aşağı indirdi.
'Her hangi bir şeye alerjin var mı?'
'bildiğim kadarıyla yok.Ama babamın penisiline alerjisi vardı.Alerjiler genetik olur mu?'
doktor,on dakika sonra burnundan midesine ölüm tadında hortum sokulacak olan bi kızın bu soruyu sormasına şaşırmış olmalı; hemşire kadına gülümserek baktı.
'genelde olmuyor' demekle yetindi ama.

Gerisini hatırlamak istemiyorum.
3 gün boyunca içmeden sarhoştum.
2 gün yemek yemedim ve o sikim serumları yemek diye kakaladılar.belki de sürekli seruma kan karıştığı için doymuyordum bilemiyorum.Her şeyden öte o hemşirelere şunu birisi öğretmeliydi; intihar teşebbüsünde bulunmuş birisi hala yaşıyordur.
ve pişman olmamız için hayvan muamelesi görmemiz gerekmiyor.
Her neyse
hastaneden çıktıntan sonra aylarca aklıma aynı odada kaldığım yaşlı doğulu kadın ve ona refakatçı olan gelini aklıma geliyordu.Yaşlı kadın bir keresinde şöyle bir hikaye anlattı ve bu hikayeyi yaklaşık bir ay her gözlerimi kapattığım da duydum;
Genç bir kız ve bir oğlan birbirlerini çok seviyorlarmış.Oğlan kızı istemeye gelmiş ancak vermemişler (tam böyle miydi hatırlamıyorum ama sonuç olarak kavuşamıyorlardı).Genç kızın felçli bir kız kardeşi varmış bir de.Kız bu acıya dayanamayıp kendini evin mutfağına asıyor ancak ölmek yerine felç kalıyor.Oğlansa evleniyor çocukları oluyor.Genç kız ve kardeşi ailenin iki felçli kızı olarak yaşıyorlar.

Kadın bu hikayeyi çaresiz bir aşk yüzünden intihar ettiğimi düşünerek anlatmıştı.Kim bilir belki gerçekten komşusu değildir efsane falan bile olabilir.ama o zaman tek gözü açık biçimde dinlemiştim.Tramva etkisi yaratacak ki her ambulans sesinde her uykuma dalış esnasında aklıma geliyor.
Şimdiyse tek kalan bu hikaye ve tonlarca içmiş olduğum Prozaclar..”
acizlik, zayıflık kaçış vs. gibi durumlarla tanım getirilen, aslında intihar edenlerin bile bir sebebe dayandıramadıkları dürtüdür.
allah sakınsın.
en acizce olan girişim.
imtihan dünyasında sınavı geçememek, böylelikle sonsuz olan ahiret hayatını ve cehennem azabını hafife almak.
nüfusu dengeler, iyidir.
bağımlılık yaratan hastalık. kafaya girince çıkmıyor sanki?
becerince ölüm becermeyince artistliktir. ciddi anlamda yemez en son noktadan döner çoğusudur.
velhasıl başarıya ulaşınca sizi elinde çiçek ve kondomlarla bekleyen hatunlar değil gözü yaşlı akrabalar bırakırsınız.
gereksizdir.
bir avuç sakinleştirici ve uyku ilacını çöpe atmayla son bulur. yemez herkesin götü.
hayatı anlamsızlaştırma çabasındaki insanların kendilerine ettikleri en büyük kötülüktür.
aptallıktır.
ben intihar edenlere asla acımam, kendi geri zekalılıklarından ölmüşlerdir çünkü.
lan oğlum ne olursa olsun intihar etmek niye?
orta ya$lara doğru ilerlerken hayat $artlarını ve zorluklarını olgunlukla kar$ılarken ölüme kar$ı her geçen gün bu sıcak bakmam beni korkutuyor. insan kendisinden korkar mı lan?
intihar etmek; beğenmediğin bir filmin yarısında çıkmaktır.
kendi şartlarına amaçlarına göre değerlendirip insanları yargılamak komiklikten öteye gitmiyor maalesef.
sapına kadar inançlı teistlerin asla anlam veremeyeceği eylemdir. hatta bir çoğusu bunu aptallık, kaçış veya çaresizlik olarak tanımlar.

aslında intiharın tanımı gerçekte böyle değildir. sadece kendini buraya layık görememektir. herşeyin boşuna olduğunu bilmektir, insani ilişkilerin çıkar ve cinsellik üzerine kurulu olduğu bir dünyada kendini buraya ait hissetmemek/hissedememektir.

aslında intihar asil birşeydir. bir isyanı, eylemle dile getiriştir. onlara acınacak gözlerle bakmayın çünkü onlar sizin gibi bencil insanların en önem verdiği şeyden, yani kendi canından vazgeçmişlerdir. onlara saygı duyun çünkü onlar en büyük devrimcilerdir.
anathema ile güzel gider.
başlangıçtır intihar.
kimine göre rüyadan uyanmak.
kimine göre sonsuz güzelliklere doğru yola koyulmak.
kimine göre çekilen acının son bulacağını düşünmektir.

kolay olanı seçmektir aslında.
kafada soru işaretlerine yer kalmadığında, yapacak bir şey kalmadığında, geleceğe dair bir ışık kalmadıysa artık tek çıkış yolu olarak bunu görürsün. sikerler dersin ve gidersin.
ayrıca intihara teşebüste bulunup sonuç başarısız olsa bile tutanaklara geçtiği için polis olamayacaktır bu kişiler.
tasarımları fazlasıyla ciddiye alan sıkılgan katillerin tercihidir.
çoğunlukla son çare olarak başvurulan yöntem.

geçen gün ister istemez üzerine kafa yorduğum olgu aynı zamanda. saat 18 suları bir telefon geldi. liseden tanıdığım biri, ki vakti zamanında oturup konuşmuşluğumuz da olan biri, dün gece tabanca ile yaşamına son vermiş. tek kurşun, kalbe isabet. düşündüm de, hiç şans bırakmamışsın be oğlum kendine dedim. bir de kız arkadaşına mail atmış, "bunu okuduğunda ben artık olmayacağım. ölümümden sorumlu değilsin" diye. içim cız etti. belki yakın arkadaşım değildi lakin öyle veya böyle adını, sanını bildiğin, zamanında sohbetin olan bir çocuk. insan zaten her ölüme üzülüyor ya ister istemez, bir de tanıdığın ölünce daha bir etkilenip hayatı sorgularken bulabiliyorsun kendini.

google'a adını yazdım olayın olduğu gece, henüz pek bir bilgi yoktu, 2-3 sayfada rastladım haberine. derken aşağılarda bir link daha gördüm. "...semtinde eşyalı daireye ev arkadaşı aranıyor" yazıyordu. adres, telefon bilgileri vs. yazılmıştı bir de. o an gözlerim oldu. meğer ev arkadaşı arıyormuş bir süredir ve bunu internete yazacak kadar yalnızmış diye geçirdim içimden. en son hatırladığım kadarıyla az çok çevresi olan bir insandı, hali vakti de yerindeydi, anlam veremedim. önemli olan ne kadar anlamlı olduğu değil zaten, varolan gerçekler. kalbine sıktığı tek kurşunla intihar eden bir genç, kız arkadaşına attığı son mail ve internete bıraktığı "ev arkadaşı arıyorum" ilanı.

velhasıl intihar herkesin kabul edeceği gibi kötü bir durum. lakin kimileri önüne geçemeyebiliyor. en önemli nedeni de kişinin içini saran uçsuz bucaksız yalnızlık duygusu herhalde, bahsettiğim kişide olduğu gibi. beklenmedik anda gelecek en ufak bir destek belirtisi, en umutsuz insanı bile hayata yeniden bağlayabilir, bu yüzden herkes sevdiklerine sevildiklerini hissettirmeli, evet.
bugün bu konuya çok kafa yordum.
Herkesin, herşeyin ters gittiği bir anda yakasına yapışmış insanın tüm dertler. Boğazlamış taa ki, nefes alamayıp boğuluncaya kadar. Defalarca siktir etmiş kötü her durumu bu insan, defalarca denmiş ona geçecek bu kötü zaman. Her gecenin bir sabahı varmış, belki varmış ama çuval geçirilmiş başımıza görmememiz için sabahı. Yokmuş bu hayatın tekrarı. Ya öldükten sonra, kurataracak mı gerçekten insanı imanı. Dökülürken her damla yaşı, yaşı değil sanki kanı. Bu insan, Olmuş bir çok kötülüklere tanık,
ve gün gelmiş, sabahı olmak bilmeyen gecelerin günü. Ve gün gelmiş, kalmamış artık denilecek bir söz, çünkü umutlarla birlikte tükenmiş kelimeler, gözyaşları ve ümitler. Herkesin dediği sen bilirsinmiş. Ama sineye çekileni kimse bilmemiş. Bir defa olsun gözyaşın silmemiş. Evet, son anında bu insanın yokmuş yanında biri, zaten gittiğini de farketmemiş kimse, hayatı boş, duyguları boş, bakışları boş... Evet, arık boş olan bakışları değil varlığı olmuş. Az bir zaman içinde adı da kaybolmuş.

Selametle.
edenler genelde geride bi iz bırakmak isteyen, ego tavan arkadaşlardır... ne yazık ki sandıkları gibi pek de kimsenin sikinde olmuyorlar, öyle yitip gidiyorlar.
yaşıyor gibi yapmaktan iyidir.
ilginçtir...yaşamaya cesaret edemeyen insanların ölmeye cesaret etmeleri...işte öyle karışık duyguların içindedirler.
Güçsüz ve aciz insanlar intihara teşebbüs eder.