yanımda olsan ne kadar da kızardın bana.. plan - uygulama arasında bir yerlerde olan, "aklımın köşesinde" durmaktan çıkıp, artık "gözümün önünde" olan şu eylem için..
asla hak vermediğimi düşünme.
kendimi koyuyorum senin yerine, ve aklımı kaybedecek gibi hissediyorum o an.. panik, kızgınlık, birşeyler yapmak isteyip yapamamanın getirdiği hapsedilmişlik duygusu.. hepsi bir arada, biliyorum. sana, beni seven ya da sevdiğini iddia eden kimseye bunları yaşatmaya hakkım olmadığını da biliyorum.
2 yönden de ironik aslında.. bu duygulardan kısa sayılabilecek bir süredir vazgeçmiş olmama rağmen bunu farzediyorum, ve nasıl hissettirdiğini hatırlıyorum. ne kadar kuvvetli ve delicesine kontrol dışı olabileceği dank ediyor kafama. öte yandan bunu yaparak, hatta daha yapmadan sadece kendi hayatıma son vermeye karar vererek, hayattan "vazgeçmemi" sağlayan "hayatta çevresine yalnızca uğursuzluk ve üzgünlük getiren kişi" sıfatını bir kere daha hakediyorum.
en başta dedim ya, biliyorum. bilmesem, emin olmasam, kafamda en ufak bir soru işareti olsa bu yazıyı okuyor olmazdın.. güzel yanı da bu aslında.. gerçekten biliyorum. dingin ve huzurlu hissediyorum. biliyorum.....
"kendimden nefret etmemin nedenlerinden biri de bu" derdim önceden olsaydı.. ama artık kendime karşı hissettiğim şey "nefret" kadar ateşli, daha doğrusu onun kadar yoğun "duygu" barındıran birşey değil.
kendini duvardan duvara atıp gözyaşları dökecek kadar enerji bile barındırmıyor. pes etmek. tanım bu. oturmak. sessiz kalmak. tamam demek. yaptığın herşeyin birilerine, birşeylere zarar verdiğini farketmek, ve eğmek başını yere.. bir ironi de burda. görebiliyorsun değil mi? hep gördün. aslında sen de benim kadar sarkastiksin. gördün, anladın.
"şimdi de bunu yap, son bir kez" demek çok büyük bir bencillik mi olur sence? sana ve tüm tanıdıklarıma son bir kazık atmak için izin almam?
hissettiklerimi palete sürsem "kırmızı" olmadığını görürdün artık. gri. ya da soluk kahverengi..
belki hatırlarsın, "ölü" kelimesini saçma sapan cümlelerimle tanımlamıştım eskiden.
"arkasından yapılan yaygaraya nispet yaparcasına nihai katatonisine bürünmüş olan ruhsuz beden. korkunç değildir. hüzünlüdür ölü. özenilesidir.. serbest kaldığı için. arkasından üzülmemizin tek nedeni ölmesi değil, artık bizimle olmamasıdır... "ceset" tanımını yakıştıramamızdandır daha. isminin ölü olmasıdır....
kolunu kaldırıp göğsünün üstüne koysak sonsuza kadar orda kalır iradeden bağımsızca.. artık insan değildir ki.. insan olan nereye gitmiştir bilinmez. ama ölü insandan kalandır. insanın dünyaya bıraktığı imzadır.
yoksa ölümün adı ölüm olmazdı.
göç derdik" demiştim.
ama biliyor musun bitanem, zamanı geliyor, ve kendine yakıştıramıyorsun.
sanma ki aklımda en ufak bir şüphe kaldı kendi hakkımda... sadece kaldıramıyorsun arkanda bırakıp gideceklerini. yukarıda da yazdım ya, herkese son bir kazık atacaksın. kalan gurur kırıntılarına yediremiyorsun..
çünkü insanların kalbinde bir parça seni asla affetmeyecek yaptığın şey için.. sonsuza kadar öfkeli kalacaklar sana. içten içe yanacaklar.
yanaklarından gözyaşların damlarken "demek bu kadar kolaydı" diyeceksin. sonsuz sitemler edeceksin. rüyalarında bağıracaksın bana. biliyorum.
bu nedenle şunu bilmeni istiyorum ki, verdiğim karar "kolay" kelimesinin yanından bile geçmiyor.. "bu bana teselli olur mu sanıyorsun!" diyerek beni yumruklamak istiyorsun.. teselli olması amacı gütmedim bunu söylerken. sadece anlamanı istedim, bunun asla olmayacağını bilsem de..
sattığım, arkadan vurduğum, sevdiğim, ter içinde seviştiğim, orospu çocukluğunun alasını yaptığım, ama bir şekilde hayatında yer tuttuğum tüm insanlardan özür dilemek, oturup 2 kadeh birşeyler içmek, öyle gitmek isterdim, ama bu sadece işleri daha da karmaşıklaştırmaktan başka bir işe yaramazdı..
bu nedenle özür dilemiyorum. hiç olmazsa son bir yüzsüzlük yapmadan başım dik ayrılayım..
kimsenin anlamayacağını da biliyorum. çünkü perdenin "o" tarafında duranlar için anlamsız olduğunun ilk farkında olan insan benim. bu satırları okuyan kişi ben olsaydım ben de asla anlamazdım.
sadece anlatmaya çalıştım. bunu borçluyum.
ben kötü bir insan değilim. Ne olur, sadece hep buna inan.
sevgili intihar, bu mektubumu yazmadan önce iki kutu bonibon yuttum. şu an çok huzurluyum. bu hareketimden kimse sorumlu değildir. perhiz perhiz nereye kadar kardeşim. şimdi burdan iskendirciye gidiyorum. sağlıcakla kal...
Önce bir ön mektup bırakacağım ilk bulunabilecek yere. Bu mektupta asıl mektuba ulaşmaları için yapmaları gereken bir dizi yönerge olacak. Define haritası gibi yani. Mesela ilk madde yastık kılıfının içine yazdığım bir entry numarası olacak. O entryde okuyanı eskiden gittiğimiz ve hep altına oturduğumuz ağaca gitmeleri için yönlendireceğim. Ağacın dalına asılı bir kumaş bulacaklar en sevdiğim pantolonun paçasından yırtılmış. Eve gidip o pantolonumu kontrol ettiklerinde de cebinde 31 çeken bir şempanzenin fotoğrafını bulacaklar.
Ve benim için diyecekler ki iyi ki ölmüş amk gerizekalısı.
Neden yazılıyor anlamıyorum.
Bütün bir ömür geçmiş söyleyerek kimse duymamış, kimse görmemiş son anda görse duysa ne olur ki?
kimin bir yarasına iyi gelir, anca başka yara açmaktan başka. Yeterince yaralı bir insan başkasını yaralamaktan korkar.
intihar edecek olursam tek bir nokta dahî bırakmayacağım.
olur da günün birinde intihar edersem, kesinlikle yazmayacağım mektuptur.ben orda ölüyorum ulan geride kalanlardan banane.nedenini bilsinler ya da bilmesinler umurumdamı dünya.zaten intihar ediyorsam büyük ihtimalle geride kalanların çoğu umursamıyordur beni diyip kestirip atıyorum sevgili intihara meyilli okur.
--spoiler--
adım Özgür, şu an son mektubuma başladım. Az sonra yaşamla ölüm arasındaki yolculuğuma çıkacağım. Hayata karşı o kadar zayıf ve güçsüz bırakıldım ki, son nefesimi boğazımdan denize atlarken bırakacağım. Yatağından kalkıp ölümün pencerelerinden atlayanları, bir kutu hapla ölümü avuçlayanları, şakağa dayanmış ölümü tetikleyenleri, eğitim cinayetinin karnelerine kendini kurban eden liselileri, 16 yaşın izbe köşelerinde altın eroin vuruşunu yapan Melisleri, Batmanlı kadınların gözyaşlarını da kalbime bağlayıp atlayacağım. 21 gramı eksik bedenime örtülecek gazetenin üçüncü sayfasında, hayatımın son film şeridini okuyacak olanlar şunu bilmeli ki; benim gencecik ölümümden, verilmiş sadakalı yaşamınıza şükür payı çıkarmayın. Bu insanlıktan gasp edilmeye çalışılan dünyada siz yaşamaya (eğer yaşamak denirse) devam edeceksiniz. Bilin ki yoksullaştırılanlar kadar benim gibi hali vakti görece yerinde olanlar da ölümü tercih edebiliyorlar. Allah'ın verdiği canı yine Allah alır sözüyle günahlar destanı yazanlar, dünya cehennemine ve onun gaspçı zebanilerine hâlâ kader mi diyecekler? Benim katilim, gencecik yaşta öldürülüp te gömülen milyonlarca genci öldürenlerdir. Beni intihara sürükleyen, kısa hayatımın her anında atla atla diye zorlayan iktidarlar ve onun tüm ilişkileridir.
Bu son mektubu bitiriyorum. Yenildim.
--spoiler--
intihara giden biri muhtemelen anlaşılamamıştır. adım adım delirmiştir de kimse farketmemiştir. intihar mektubu da son kez kendini anlatma, sevdiklerine bir şey söyleme çabasıdır. o satırları yazmak çok zor olsa gerek.
kirlileri banyoya koydum. beyazları 90 derecede yıka. ön yıkama yapma, deterjanımız az kalmış. acıkırsan dolapta makarna var. terekte de makarna var, masada da, salon sehpasında da, oturma odasında, üçlü koltukta, yatakta, avluda, paslı teneke kutularda, küf kokan dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda, trenlerde... her yerde makarna var amına koyayım. sikerim böyle yaşamasını nevzat. kusura bakma gardaş, gidiyom ben. kendine iyi bak. bari git bi ketçap metçap bi şey al amk.. selametle...